İcraatlar Başlıyor
İlkokul ve Ortaokullar birleştirilerek mecburi İlköğretim kesintisiz sekiz yıla çıkarıldı. Böylece İmam-Hatip Liselerinin orta kısımları kapatıldı.
Kuran Kurslarına kayıt için Ortaokulu bitirme şartı getirildi. Böylece Kuran Kurslarının çoğu öğrenci yetersizliğinden kapandı.
Üniversiteye girişte katsayı farkı getirilerek İmam-Lisesi ve diğer meslek Lisesi mezunlarının üniversitelere girmeleri imkânsız hale getirildi. Şöyle ki sınavlarda genel lise ve meslek lisesi mezunlarına aynı sorular soruluyor, aynı süre veriliyor fakat aynı miktardaki doğru cevaplara farklı puanlar verilerek İmam- hatip mezunlarının doktor, mühendis, idareci, iktisatçı vs. olmaları engelleniyordu. Bu yüzden diğer meslek lisesi mezunları da üniversitelere giremiyordu. Bununla da kalınmıyor genel liseler içerisinde okul başarısı ile ek puanlar verilerek elit kesimin çocuklarının okudukları lise mezunları böylece daha fazla puanla istedikleri bölümlere yerleştiriliyordu.
Katsayı adaletsizliği yüzünde İmam-hatip Liselerinde öğrenci sayıları %90 oranında düştü. Birçok İmam-Hatip Lisesi kapandı. Bir kısmı da genel lise oldu.
Başörtüsü ile üniversitelerin yanından geçmek bile neredeyse imkânsızdı. Binlerce başörtülü kız öğrenci üniversiteyi terk etmek zorunda kaldı. Bazıları disiplinsizlikten okuldan atıldı. Bir kısmı ise ikna odalarında psikolojik işkencelere maruz kaldı.
Üniversitelerini birincilikle bitiren öğrenciler ödül törenlerine alınmadılar. Başörtüsü ile Üniversiteler girmek isteyenler polislerce ağızları kapatılarak, saçlarından sürüklenerek uzaklaştırılıyordu.
Yurt dışında bilhassa İslam ülkelerindeki üniversitelerden mezun olup çeşitli kamu kurumlarında görev yapan çoğu öğretmen binlerce kişinin diploma denklikleri iptal edildi. Böylece bu kişiler lise mezunu sayılarak tenzili rütbe edildi.
Yurttaşların cami yapmalarına sınır getirildi. Her önüne gelen ben cami yapacağım diyemeyecek, cami için önce D.İ.B.’lığı daha sonra çeşitli kurumlardan izin almak gerekiyordu.
Yaş kararlarıyla yüzlerce subay ve astsubay Askeriyeden ihraç edildi. Yaş kararlarına karşı yargı yolu kapalı olduğundan bu kişilerin kararlara itirazı da söz konusu değildi. Askerlikten ihraç edilenlerin başka kamu kurumlarına atanmalarının da önü kesildi. Dolayısı ile görevde iken üstün başarı ödülü almış yüzlerce subay ve astsubay “disiplinsizlik” gerekçesi ile görevden atılıyor ekmeğe muhtaç hale getiriliyordu. Bunların gerçek suçları(!) ise ya gizlice namaz kılmaları veya hanımlarının başörtülü olmaları ya da içki içmemeleriydi.
İçki içmemek “İrtica”ın işaretiydi.
Askeri Hastanelere başörtülü subay yakınları alınmıyor, tedavileri yapılmıyordu. Başörtülü bir bayan evlenecek olan subay veya astsubay çocuğunun düğün töreninden kovuluyordu.
Başörtüsünü görev dışında takan birçok öğretmen, öğretim üyesi ve kamu görevlisi mesleklerinden ihraç edildi. Bunlara göz yuman yönetici ve denetici de çeşitli cezalara çarptırılıyordu.
İslami kesimlerin kurduğu vakıfların çoğu kapatılmış, yaptıkları vaazden dolayı din görevlileri gözaltına alınmış, yüzlerce öğretmenin görevine son verilmiştir.
“Dinci” basın hiçbir zaman akredite olmamış ve askerle ilgili basın toplantılarına alınmamıştır.
O dönemde görevinden alınan ve tenzili rütbe ile cezalandırılanlardan biri de bendim. Milli Eğitim Müdürlüğünde İlköğretim Müfettişi olarak görev yaparken, o tarihte üniversitede okuyan ve başörtüsü sorunu yaşayan çocuğum bulunduğundan bir sempozyumda öğrenci velileri adına yaptığım bir konuşmaya “besmele ile başladığım” ve mahalli bir gazetede iki yıl önce yazdığım “Zulmüm Yeni Adı Çifte Standart” başlıklı yazım bahane edildi. İl Milli Eğitim Displin Kurulu tarafında 1 yıl kademe İlerlemesinin Durdurulması cezası ile tecziye edildi. Ayrıca müfettişlik görevimsem alındım tenzili rütbe ile Zonguldak ili emrine Edebiyat öğretmeni olarak atandım. Orada da bir İlköğretim Okuluna verildim.
Atamama gerekçe olarak 657 sayılı kanunun 72. Maddesi gösteriliyordu ki bu madde eş durumu ile ilgili idi. Kanunda şöyle bir ibare vardı:
“Yeniden veya yer değiştirme suretiyle yapılacak atamalarda; aile birimini muhafaza etmek bakımından kurumlar arasında gerekli koordinasyon sağlanarak memur olan diğer eşin de isteği halinde ataması, atamaya tabi tutulan memurun atandığı yere 74 ve 76 ncı maddelerde belirtilen esaslar çerçevesinde yapılır.”
Bu ifadeye göre atamam eş durumuna göre yapılmıştı. Oysa eşim hiçbir işte çalışmıyordu. Ev hanımıydı.
Anayasa mahkemesi 16 Ocak 1998 tarihinde Refah Partisini “irtica’ın odağı olduğu gerekçesiyle kapattı ve Erbakan’la beraber, Şevket Kazan, Ahmet Tekdal, Şevki Yılmaz, H.Hüseyin Ceylan ve İ.Halil Çelik’in milletvekillikleri düşürüldü. Ömür boyu siyaset yasağı getirdi. Şükrü Karatepe ise Belediye başkanlığından azledildi.
Tayyip Erdoğan Belediye Başkanlığından Alınıyor
Refah Partisi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Siirt’te yaptığı bir konuşmasında Ziya Gökalp’ın okul kitaplarında da yazılı olan
“Minareler süngü, kubbeler miğfer,
Camiler kışlamız, müminler asker.” Şiirini okuduğu için “halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek suçundan Diyarbakır Devlet Güvenlik mahkemesince dava açıldı ve on ay hapis cezasıyla cezalandırıldı. Böylece de belediye başkanlığından azledilmiş oldu.
Fazilet Partisinden İstanbul Milletvekili olarak seçilen Merve Kavakçı Mecliste yemin edeceği sırada DSP Milletvekilleri konuşma kürsüsünü işgal ederek Kavakçı’ya engel oldular. DSP Genel Başkanı ve Başbakan Bülent Ecevit kürsüye çıkarak eline tutuşturulan kağıdı elleri ve sesi titreyerek büyük bir heyecanla okudu ve:
“Susturun şu kadını, lütfen bu kadına haddini bildirin.” diye bağırınca Kavakçı görevlilerce meclis salonundan zorla çıkarıldı. Bu arada başörtülü olarak meclise giren MHP Milletvekili Nesrin Ünal başını açarak yemin etmişti.
Ardından Bakanlar Kurulu kararıyla Merve Kavakçı T.C. vatandaşlığından çıkarıldı.
Bundan sonraki ilk seçimde millet Ecevit’e haddini bildirmişti. Ecevit’in partisi DSP ve ANASOL-M hükümetinin diğer ortakları MHP ve ANAP barajı aşamayarak meclis dışında kaldılar. Dışarı çıkarılacakların ve haddi bildirileceklerin kimler olacağına millet karar vermişti.
Kemalist devrimler düşmanın dayatmasıyla halka rağmen gerçekleştirilmiş ve 70 senedir hiçbiri de tutmadığı için kanunlar ve cezai müeyyidelerle ‘koruma altına alınma’ ihtiyacı duyulmuş ‘korunmaya muhtaç’ devrimlerdir.
Geleceğin namuslu ve tarafsız tarihçileri saklanmaya çalışılan gerçekleri bir bir ortaya çıkarıp gerçeği, ama yalnızca gerçeği bilmek isteyenlerin istifadesine sunacaktır.
Bu belki biraz zor olacaktır. Çünkü tarihe ipotek konulan bu 70 yıllık zaman içerisinde yalnızca tarih yasaklanmamış, aynı zamanda birilerinin itibarını zedeleyecek ve gerçek kimliklerini ortaya serecek tarihi bilgi ve belgeler yok edilmiştir. Yani tam anlamıyla bir tarih katliamı gerçekleştirilmiştir.
Meclis zabıtları “tasnif dışı” ilan edilip kamuoyunun gözlerinden saklanmıştır.
Tarihe ipotek konulamayan, korkunun krallığı önünde insanların el pençe divan durmadığı, gerçeği söylemenin (bedelinin) cezaevleri, işkence ve darağaçları olmadığı, inandıkları gibi yaşamak isteyen insanların ‘vatan haini’ ilan edilip kuduz köpekler gibi kovalanmadığı, yetmiş yılda suyu çıkmış demode bir ideolojinin halkına silah zoruyla dayatılmadığı, değerlerine yabancı müzmin bir azınlığın elinde halkının oyuncak olmadığı, maddi ve manevi kaynaklarının bir avuç iktidar seçkini tarafından hovardaca yağmalanmadığı bir ülkede yaşamak biraz da tarihi doğru olarak bilmekten geçiyor.”