Yanlış hatırlamıyorsam Besni Lisesi son sınıftaydım. Okulumuza yeni atanmıştı. Uzun boylu, zayıf, bıyıklı, yakışıklı, çağdaş, aydın, daha da önemlisi güleç güzlü bir öğretmendi. Mesleğinin başında olmasına rağmen kısa zamanda okulda kendisini kabul ettirmiş, sevdirmişti.
Lise bitince bir grup Besni’li mezun, Mersin Eğitim Enstitüsüne girdik. Besni’li öğrenciler olarak, dayanışma içinde bir birimizi tanıyor, kolluyorduk. Besni’de görmediğim ama arkadaşlarımızın Besni’li diye tanıştırdığı Andan adında sarışın güzel bir kız vardı. Andan’la ara sıra karşılaşıyorduk. Bir gün okul çıkışında kapıda Bedir Sabak Hocamın beklediğini gördüm. Kucaklaştık, ne aradığını sorunca, Andan’la nişanlı olduğunu söyledi. O günden sonra Bedir Hoca’mızın Mersin Eğitim’in kapısında Andan arkadaşımızı koluna takıp takıp gittiğine daha sık şahit olduk. Aramızda şakalaşıyorduk. Bedir Hocamız okulun en güzel kızlarından birini kaptı diye.
Mezun olduktan sonra tayinim Balıkesir/Dursunbey’in bir dağ köyüne çıktı. Orada bir yıl öğretmenlik yaptıktan sonra yeniden üniversite sınavlarına hazırlandım ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi/Bankacılık ve Sigortacılık Bölümüne kayıt yaptırdım. Öğretmen iken askerliğe başvurdum. 1982 Ekim başında üniversitenin ikinci sınıfına başladım. Daha önce askerliğe başvuranlar için kısa dönem (4 ay) askerlik imkanı getirildi ve bu haktan yararlanma olanağım ortaya çıktı. Ancak askere gitsem okul aksayacak, okula devam edip askere gitmesem bu kez 4 ay gibi kısa bir sürede askerlik sorununu çözme imkanım ortadan kalkacaktı. Sonunda kararımı verdim. Okulda arkadaşlarımla gerekli örgütlenmeyi yaptık, derslerde yerime imza atacaklar, ders notlarımı tutacaklar, ben de askere gidip geleceğim.
Askerliğim Burdur’a çıkmıştı. Teslim olmak için gittim. Çarşıda dolaşırken bir de ne göreyim, karşımda Bedir Sabak Hocam. Hemen bir birimize sarıldık. Meğerse o da kısa dönem askerlik için Burdur’a gelmiş. Yanında iki-üç arkadaşı daha vardı. Hep birlikte bir berbere gidip traş olduk. Sıfır numara saçlı halimize epey gülüştüğümüzü hatırlıyorum. Sonra gidip hep birlikte kışlaya teslim olduk.
Hocam’la aynı bölüğün aynı takımına düştük. Ve uzun boyumdan dolayı hocamın manga komutanı da olmayayım mı..! O dönemde normal askerlik 18 aydı. 18 ay askerlik yapanlara Mehmetçik, biz üniversite mezunlarına Mehmet Bey, yurt dışında olup da paralı askerlik yapanlara ise Mehmet Ağa deniliyordu. Mehmet ağalar doğal olarak zengin oluyorlardı ya da öyle bakılıyordu onlara. Bedir Hocam’ın yurt dışından gelmiş arkadaşları da vardı. Bazen yanlarına gidiyorduk, gerçekten ağa gibilerdi. Bizden çok daha rahatlardı. Hocam ve arkadaşlarımızla birlikte çok keyifli bir 3.5 ay geçirerek askerliği tamamladık. Bedir hocam, gerçek bir beyefendiydi. Güleç yüzlü, iyi kalpli, yardım sever, düzgün bir insandı. Hiç tartıştığını, kavga ettiğini görmedim. Her durumda olayları geniş perspektifle ve sükunetle karşılamasını iyi bilirdi.
Askerlikten sonra hocamla yollarımız yine ayrıldı. Ta ki 1990’lı yılların sonuna doğru Maslak Orduevinde karşılaşana kadar. Ben askerlik sonrası okulumu bitirip Tütünbank Teftiş Kuruluna girerken, o ise öğretmenlikten ayrılıp İstanbul’da battaniye işine girmişti. Ordu evinde uzun uzun sohbet etmiştik.
Hocam, her ne kadar öğretmenlikten ayrılmış olsa da damia iyi bir eğitim gönüllüsü idi. Bu amaçla, dünyada sadece Besni’mizde yılda bir kez kutlanan “Eğitim Bayramı” organizasyonunu düzenleyen Besni Eğitim Vakfının kurucuları arasındaydı. Çoğu kez Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapıyordu. Son olarak 2010 yılının Eylül ayında, ben Ankara Sigorta Genel Müdürlüğü yaparken, beni Besni’deki Eğitim bayramına konuşmacı olarak davet eden yönetim kurulundaydı. Hocam’la yollarımız yine kesişmişti.
Bedir Hocam, her şeyden önce iyi bir insan, dürüst, ahlaklı, vatansever, aydın, çağdaş bir eğitimci, iyi bir aile reisi, düzgün bir iş insanıydı. Vakıf için yapılacak her şeye heyecanla ve içtenlikle yaklaşırdı, bağış veya yardım talebine hayır dediğini hiç görmedim.
Bazı nedenlerle son iki yıl Besni Eğitim Vakfından uzaklaşmıştım. Diğer üyelerimiz gibi o da ısrarla Vakıfta devam etmemi, vakfa katkımın sürmesini ısrarla istiyordu. Ben ise çeşitli nedenlerle bu düşüncede değildim. Son yapılan Genel Kuruldan bir kaç gün önce beni aradı ve telefonda dedi ki “Merhaba Şaban’cığım, sana bir şey söyleyeceğim ama itiraz etmek, yanıt vermek yok, ne de olsa öğretmeninim, yeni yönetimde başkan ben olacağım, seni yeni yönetim kurulunda istiyorum ve sağ kolum olacaksın, tamam mı” dedi ve telefonu kapattı.
Hastalığının ciddiyetini biliyordum, son dileği gibi algıladım ses tonundan, sadece peki hocam diyebildim. Buna ne kadar mutlu olduğunu bilemezsiniz.
İlk yönetim kurulu toplantısını da birlikte yaptık hocamla. Büyük hayalleri vardı eğitimle ilgili. Vakfı gençler ve kadınlarla daha da güçlendirmek, daha fazla öğrenciye burs vermek, yoksul köy okullarına katkı sağlamak, eğitimde çağdaşlığa katkı sağlamak, üretime destek olmak, Besni’deki Mehmet Erdemoğlu Üniversitesinin tanıtımına destek olmak için konferanslar düzenlemek vs.
Ne yazık ki değerli Bedir Hocam, başkan olarak katıldığı ilk yönetim kurulu toplantısından yaklaşık 10 gün sonra aramızdan sessizce ayrıldı ve çoook uzaklara gitti. İlk toplantısı son toplantısı oldu. Ne kadar sevilen biri, doğru bir insan, iyi bir baba, iyi bir eş olduğu, cenazeye katılanların alana sığmamalarıyla iyice tescillendi.
Eşi, sınıf arkadaşım Andan’ın bana anlattıkları ise gerçekten hocamızın eğitim sevdasına ve kişiliğine ışık tutuyor. Ölümünden bir kaç gün önce bankaya gidip, 3 yıl boyunca her ay 7-8 öğrencinin aylık bursu kadar Vakfa ödeme yapılması talimatı vermiş... Aaah Bedir Hocam ah, çok ama çok erken bir ayrılık bu. Ama rahat uyu, bizler senin hayallerini birer birer gerçekleştireceğiz ve seni asla unutmayacağız. Işıklar içinde ol…