Ülkenin gelişimini engelleyen dış güçleri yerinde incelemek üzere bu hafta sonu Adıyaman’a gittim. İhbar vardı! Adıyaman’ın ablukaya alındığı, tüm yöneticilerinin koltuğa yapıştırılıp hizmet etmelerinin engellediği söylentileri, şehri korkutmuştu. Dört bir koldan saldırıya geçen dış güçler, Adıyaman’ı önce ırgatlığa mahkum etmiş, nihayetinde iş sahalarının açılmasını engelleyerek açlığa terk etmişti. İlin girişinde yolun sağına soluna bir curcunanın hakim olduğunu, gökyüzüne baktığımda ise bazı kir bulutların şehre çökmeye hazırlandığını gördüm. Valiliğin karşısından şehir merkezine doğru arabayla girince,   arabayı park etmek için kalenin arkasına kadar gittim. Arabayı ara bir sokağa park edip inince , sarı saçlı, uzun boylu, büyük kafalı birinin beni uzaktan gözlediğini fark ettim. Merkeze doğru yürümeye başladım.

Şehrin göbeğindeki kütüphane binasına varınca, arka kapısını hızla çarpıp giden sarı saçlı birinin kütüphaneyi kapattığını bu şahsın uzun zamandan beri ili harabeye çeviren DONALT TRUMP olduğunu gördüm. Dakika bir gol bir!  İşe kütüphane binasını kapatmakla başlayan TRUMP’un kimse okumasın diye sapa bir yerde yol kenarındaki depoyu kiraladığını sorunca öğrendim. Kütüphaneye gitmeden önce şehri biraz turlayıp kimler kimlerle beraber öğrenmek istedim!  Küçücük kaldırımlardan ilerlemek zor tabi! Bazen yerde yatan sahipsiz bir köpeğin bakışları,  bazen yaşlı birinin caddelerden ezilmemek için verdiği uğraşı gördüm. Yerlere dökülen çöpler, sökülen kaldırım taşları, yamalı yumalı yollar ve iç acıtıcı körelmiş eskimişlik... 

Eski havuzbaşında içilen çaylar geldi aklıma. Eskiden herşey yeniydi! Şehir nefes alırdı. Özellikle şehrin orta göbeği insanlar rahat etmesin diye trafiğe boğulmuş durumda. Şehir düzenini bozan kim acaba diye düşünürken şalvarlı, keskin bakışlı elinde tesbihle birinin yaklaştığını fark ettim. Vay canına kaldırımları söken çöpleri dağıtan meğer PUTİN’miş. Bir kolu hiç kıpırdamıyordu ordan anladım. Köşeye oturup tütün tabakasını çıkardı. Tabakanın sağına soluna vurup açınca tütünün bittiğini farketti. Yumruğunu sıktı. Keşke yasaklamasaydım diye mırıldandı. Ordan öğrendim kimin tütünü yasakladığını meğer PUTİN’miş put olasıca...

Kimse okumasın herkes ırgat olsun diye kütüphaneyi depoya taşıyan TRUMP’un Adıyaman  turizm yönünden gelişmesin diye de  Nemrut dağını Malatya’ya verme çabaları bitmiş değildi. Mimar sinan parkında mendil satan MERKEL ile beraber bir iğne geliştirdikleri, “yoğun din istismarıyla her mahalleye bir şıh projesi” üzerinde çalıştıkları bununla halkın şükreden, talep etmeyen bireylere dönüştürme uygulamalarını hayata geçirdikleri biliniyordu. İlin karar vericilerinin memleketin bu hüzünlü durumlarıyla bir alakası yoktu. Koltukları soğumasın diye yerinden kalkamayacak kadar fedakar olan bu şahıslar dış güçler yüzünden gözyaşlarını tutamıyordu ama  elden bişey gelmiyordu...

Seyyar tezgahında çipura satan ÇİPRAS ile yolun kenarında pilav KAŞIK’layan Suudi prens, tanzim satış arabasına hıyar koyup patlatma operasyonu üzerinde çalışıyorlardı. Her şeyin pahalı olmasına sebep olan bu ikili yazın halkı iç bölgelere doğru sürmenin planlarını yapıyordu. Kimse mutlu olmasın herkes Adıyaman’da perişan olsun diye bol bulgurlu az etli çiğ köftelere müshil katıp karın ağrısından  kimse ne oluyor ne bitiyor bilmesin  diye uğraşıyorlardı. Halk yiyordu bu palavra köfteleri! Hain olan köfteler vardı onlarda turşu ile beraber gaz bombalarına dönüşüyordu! Köylere kadar hayvancılık bitsin diye tüccar kılığında gezen general SİSİ gördüğü hayvanı kesip atıyordu. Ekinleri yakıyor, para ediyor diye mısır tarlalarını ateşe veriyordu. Adıyaman’da ne oluyordu! 5 vekil nerdeydi kimse bilmiyordu...

Böyle kadersiz bir İL’di  Adıyaman! Yöneticileri o kadar vasıflı, başarılıydı ki dış güçler bir olup Adıyaman’ı bitirmenin yollarına bakıyordu. Uzun zaman sonra boşa zaman kaybettiklerini anlayan dış güçler biz bir şey yapmasak da zaten yöneticiler burayı bitirecekmiş! Bitirmişler aslında biz burayı yaşıyor zannetmişiz! Ne gerizekalıymışız! Derken Suudi prens ortaya çıkıp benim her şeyi ortadan kaldırma  özelliğim var diye bağırdı. Adıyamanda her şey yolunda deyip sorunları ortadan kaldıran karar vericiler gibi. Bu yazıyı kim yazdı? DIŞ GÜÇLER..

DİPNOT:

Üç kişi giyotinle idama mahkum olur.

Bunlardan biri papaz, biri hâkim, biri de fizikçi...
*İdam sehpasına ilk papaz çıkarılır. Başını giyotinin altına yerleştirir ve sorarlar:
– Son sözün nedir?
Der ki:
– Ben Allah’a inanıyorum, O beni kurtaracaktır. Allah... Allah... Allah...
Giyotini indirdiklerinde boynuna birkaç santim kala giyotin durur. Halk şaşırır ve hep bir ağızdan bağırır:
– Onu serbest bırakın; Allah sözünü söylemiş ve onu korumuştur. 
Böylece papaz idam edilmekten kurtulur... *Sıra hâkime gelir, ona da sorarlar:
– Demek istediğin en son söz nedir?
Der ki:
– Ben papaz gibi Allah’a inanmıyorum. Ama adalete güveniyorum. Adalet... Adalet... Adalet...
Giyotini indirirler, giyotin hâkimin de boynuna birkaç santim kala durur...
Bunun üzerine insanlar tekrar şaşırır ve bağırırlar:
– Adalet sözünü söyledi, onu serbest bırakın.
Böylece hâkim de boynunun kesilmesinden kurtulur...
Sıra fizikçiye gelir. Ona da 
– Son sözünü söyle derler
Der ki:
– Ben ne Allah’a inanan bir papazım, ne de adalete güvenen bir hâkim.. Bildiğim tek şey şudur: Giyotinin ipinde bir düğüm var ve o düğüm giyotinin tam inmesine engel oluyor.
Görevliler giyotini kontrol edince gerçekten de bir düğüm olduğunu görürler. Düğümü açıp tekrar bırakırlar, böylece fizikçinin başı bedeninden kopar..

Toplumdaki "düğümler" ve sorunlara işaret edip gerçekleri söylemenin acı sonuçları olabilir!..
Gerçeğe talip olanlar, bedel ödemeyi göze almalıdır. 

Adıyaman artık bedel ödemekten kurtulmalıdır. Zira ruhuna atılan düğümler ölümün habercisi.