Adıyamanlı yaşlıların kimsesizliği!

Abone Ol

SEYİRTEPESİ’nde ellerim yanağımda, daldım gizemli bir uykuya! Düşlerken Adıyaman'ı, misafir oldum bir yaşlı çiftin hayatına! Bir piyesi dinler gibi dramı verdim ruhuma! Yaşanmışlığın sesi yüreğime çok dokununca sustum içimden, şimdi yaşlı dedenin sesi kulaklarımda...

Yaşlandık değil mi hanım! Ne devletimiz var, nede çocuklarımız! Hep gelecek korkusuyla geçti ömrümüz. Hep yarınlara bıraktık bugün harcamamız gereken üç beş kuruşu! Son mevsimler neden hep kış, yazın ortasında üşür ellerimiz! Ahh sevgili hayat arkadaşım! Çok oldu biliyorum. Tutamadın küçücük torun elini! Kulaklarında sadece çırcırböceği! Odanın ortasında vızıldayan sineği duyacak kadar yalnızlaştık değil mi! En son ne zaman güldün unuttum! Bak hatırladım şimdi, resmini çekip bıyık yapmıştı da gülmüştün toruna ! Kış akşamı soba kenarında, maşa sesini ne tiz duyarım bu sessizlikte! Haydi ağlama, sen demiyor muydun yanımızdayken bile sanki hiç yoklar diye!
Eceliyle ölen azaldı mı ne Adıyaman’da ! Kimi kahrından, kimi yalınızlığın verdiği ızdıraptan! Çok yaşlandık hanım! İkimizde korkuyoruz hissediyorum! Hangimiz önce giderse, diğerimiz ölür aslında! Her taraf beton yığını, gidip gölgesinde dinlenecek yer de yok! Gidip izlesek mi torunları kaydıraklardan ruhumuza doğru güldüklerini! Oysa bizim de çocuklarımız vardı ! Bayrama daha çok evet! Pencere kenarına da kuşun gelmedi daha, korkma gelir o ! Sen kediyi de unutma, ateşe çişini yaparsa koşturur bizi masallara! Kül eşek hikayesi vardı hani! Tembel kedi ateşe çişini yapardı ilgisiz kalınca ! Kuru bir üzüm tanesiydi derdi! Bizim tasamız ne büyük hanım, ömrümüz dört duvara mahkum! Bak ağlama, haydi ekmek pişirelim biz, belki gelen olur aydınlanır cam kenarlarımız!
Olmadı be hanım! Yine aydınlanmadı odamız. Gece sobanın tavana vurduğu ışıktan, ruhum oynadı durdu. Yüreğim çok yandı gece boyu! En çok da kadın olup, Adıyaman da olduğun için sana üzüldüm! Bir gün olsun kendin için yaşamadın! Kadın olmak ne zor şu Adıyaman da! Saatlerce bir tabak pilav için ayıkladığın taşlara dalar durursun! Çok benziyor değil mi hasretiyle yandıklarının yüreğine! Bütün hayatını küçücük bir alanda geçirdin, bitirdin! Bu yüreği bu kadar küçük yerde nasıl da büyüttün! O kadar EMEK verdin de ne oldu! Ne evladın gördü, nede devlet ! Hani hep dersin ya devlete bizden uzak olsunlar diye! Çok düşündüm hanım i, devletin bizden uzak durmaya hakkı bile yok. Çünkü Adıyaman’da yaşlıların devleti de yok, kimisinin evladı da yok!
Keşke seni, bütün umutlarını, hayallerini sırtıma alıp her yeri gezdirebilsem! Keşke gözlerin bir başka görse! Farklı renklerle kamaşsa! Şu denizi görsen mesela, gemilerin rıhtımdan kalkışını, bir çok elin vedalaşmasını yaşasan da yüreğine konan ateşe su dökülmüş olsa! Ahh Adıyaman hep mi yaşlı her yanın, hep mi bastona tutunur umutların! Oysa seçimlerde arabayla hiç halimiz yokken oy vermeye götürdüler! Çok söylendin Hanım! İçin çok yandı. Bizi bugüne kadar niye hiç görmüyorlar diye? Biliyorum tertemiz yüreğin kaldırmıyor çirkefliği ! Gözlerime çok kısa bakıyorsun artık hanım! Gözlerime dokundukça gözlerin, yaşatamadıklarım kurşun olur iner beynime! Ne olur affet beni, istemezdim Adıyaman da kadın olmanı! Yaşamadan ölmenin diğer adı!
Ah Hanım! Duydun mu yine soba gazından zehirlenen olmuş! Kimsesiz kalmak da zehirdir! İnsanın nefesi kesilir bilirsin! Gözlerin hep nemli, derinden nefes alıp vermediğin çok oldu biliyorum! Ölmek kurtuluş deme hanım, ölürsek bilirim üzdüğümüz için üzülürsün sen! Koca dünyada seni dolu dolu gülerken hiç görmedim. Ben de gülmedim hanım! Biz Adıyaman’da hep sahipsiz kaldık öylece yaşlandık! Yaşlandıkça öldük! Yaşamadan öldük. Ölünce mi yaşarız kimbilir!
Bir haber daha hanım! Soba gazından zehirlenen yaşlı çift yapılan tüm müdahelelere rağmen kurtarılamadı...
DİPNOT:

Arkadaşları ile devamlı kavga eden sorunlu bir gençvarmış. Babası bir gün ona ders vermek istemiş. Ona çivilerle dolu bir torba ve boş bir tahta vermiş. Oğluna:

– Arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman her sefer bu tahtaya bir çivi çakacaksın.

Genç, arkadaşları ile yine kavga etmiş ve birinci günde tahta perdeye 30 çivi çakmış. Sonraki zamanlarda arkadaşları ile iyi geçinmeye çalışmış ve her geçen gün daha az çivi çakmış.

Bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış. Babası onu yeniden tahtanın önüne götürmüş ve demiş ki:

– Bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahtadan bir çivi sökeceksin.

Günler sonra bir gün gelmiş ki tahtada ki her çivi çıkarılmış. Babası oğluna:

Aferin, arkadaşlarınla iyi geçiniyorsun. Bütün çivileri tahtadan söktün ama tahtada artık çok delikvar. Eskisi gibi olmayacak. Her delik arkadaşlarınla kavga ettiğin zaman söylediğin kötü sözlerdir. Arkadaşların seni affetse de izleri hep kalacak ve bu delikler kapanmayacak. Arkadaşlarına değer vermelisin. Unutma ki her zaman onların yardımına, dostluğunaihtiyacın olacak. Hayat Akarken, arkadaşlarınızın, dostlarınızın, sevdiklerinizin kalbini incitirseniz, kendinizi sonrasında affettirseniz de kalplerinin bir köşesinde hep bir sızı kalacaktır.

BİR TWİT:

Birer android gibi yaşamaya başladık, neredeyse artık başımızı telefonlardan kaldıramıyoruz.

İnsanlar, Türkiye'de ortalama her 10 dakikada bir telefonuna bakıyormuş, Avrupa'da bu rakam 58 dakika civarında.