Günlerdir Taksim, Gezi Parkında çevrecilik duyarlılığıyla başlayan eylemlerle, önce İstanbul, sonrasında ülkenin birçok ilinde her yer yanıyor, yakılıyor, yıkılıyor. Şu an da eylemler çığırından çıkarak çok farklı bir noktaya gelinmiş durumda. Demokratik talepler, amacının dışına çıkılmaya başlandı.
Karanlık güçlerin planlarını yavaş yavaş uygulamaya koymaya çalışmalarıyla, birlik ve beraberliğimizi bozmaya çalışarak, memleketimizi kaotik bir ortama doğru sürüklüyorlar. Şer odaklı dış güçlerin, sosyal medyadaki bilgi kirliliğiyle provoke ederek, insanların yönlendirilmesiyle pek de istenmeyen iç acıtıcı, yürek burkan, insanî, vicdanî duyguları harekete geçiren görüntüler ortaya çıktı.
Ağaç kesilmesi bahane edilerek, şehir terörizmini azdırarak, borsayı düşürerek, faizleri yükselterek, insanlarını kafalarını bulandırarak; Arap baharına benzer, Türk baharı gibi bir isim telaffuzuyla, güya bir değişime sebep olarak, hak arama yoluna gidiliyor. Ancak unuttukları bir şey var ki, Türkiye bir Arap ülkesi değil, bir Avrupa ülkesi de değil. Türkiye, yıllardır sömürge olmamış, kökleri derinlerde, sağlam olan, mutlak birlik, beraberlik, kardeşlik duyguları üst seviyede, dini bağları kuvvetli olan bir Cumhuriyettir. Taksim’i Tahrir meydanına benzetmeler doğru değil. Asla kıyaslanamaz; ama elbette kaygı duyulabilir. Makul ve mantıklı taleplerin karşılanması beklenebilir.
Sosyal medyada ki yalan-yanlış haberlerle, Taksimdeki ağaçların kesildiği bahane edilerek, ortalığı cehenneme çevirdiler. Oysa memleketin her tarafında, sayısız ağaç kesiliyor, sayısız yeşillik, yeşil alan yok ediliyor; ama kimsenin gıkı çıkmıyor. Demek ki işin iç yüzü farklıdır. Demek ki toplumun iç dinamiklerine, sosyal, hukuksal ve dinsel değerlerine müdahale ediliyor. Dikkatli olmalıyız, galeyana gelmeden, infiale sebep olmadan, itidalli hareket ederek, dış mihrakların oyununa gelmemeliyiz.
Doğayı korumak gibi bir olgu, elbette çok masumca talepler olduğunda, gayet doğal olarak karşılanabilir. Ancak provakatif bir durum söz konusu olduğunda, toplumsal infiale sebep olunduğunda, işte o zaman pek de inandırıcı olmamaktadır. Talepler mecrasından uzaklaşarak, bir kriz ortamına dönüşmektedir.
Yakıp yıkmadan, toplumsal mesajlara kulak verilebilir. Ancak İstanbul’u ayağa kaldıran, Türkiye’yi ayağa kaldıran, ahalinin iş yerlerini yakıp yıkan, bu adamlar hayatlarında bir tek fidan dikmişler mi, bir tek fidan sulamışlar mı, bir kere olsun su dökmüşler mi kuruyan ağaçlara..? Sormak gerek. Başka bir yerde ağaç katliamı olmuyor mu? Başka birçok değerimiz yerle yeksan olunca sesleri çıkmayanlar, nedense yeşil katliamı bahane edilerek kıyameti koparıyor, feryad-ı figan ediyorlar. Orman katliamı yapılarak, ne villalar dikiliyor, kimse oralı olmuyor bile! Yok, yok, amaç başka… Bu ağaç sevgisi değil, bu olsa olsa Vandalizm’dir. Haklı bir eylem de olsa, (Haklı tarafları muhakkak vardır) esnafın dükkânlarını, işyerlerini yakıp yıkmamaları, camlarını indirip yağmalamamaları gerekir.
Siyasilerin, aydınların, medyanın, ailelerin toplumu galeyana getirecek demeçlerden, söylemlerden kesinlikle kaçınmalılar. Demokrasi anlayışında, Sağduyulu yaklaşımlarla, sosyal yaşamda, insanların elbette hakları vardır, olacaktır. Özgürlükler kapsamında hak aramalar, etrafı yakıp yıkma, toplumu sıkıntıya sokarak galeyana getirme şeklinde taleplerde bulunulmaz.
Farklılıklarımızın zenginliklerimiz olduğu Anadolu topraklarında yaşayan her ferdin, birbirine tahammül etmesi ve hoşgörü içerisinde davranması gerekir.
Lütfen, ama lütfen hak aramalar duyarlılığıyla, yabancı, marjinal grupların ve güçlerin güdümünde hareket ederek, ağaçlar, yeşillikler bahane edilerek, toplumu infiale götürecek söz, söylem ve eylemlerinden kaçınalım. Türkiye’miz, gençlerin en çok olduğu ülkedir. Eylemler bize gösterdi ki gençlerimize sahip çıkmak zorundayız. Kanı kaynayan, şekillenmeye müsait olan gençlerimize yol göstermemiz gerekiyor, yoksa fırsat kollayıp yol gösterip şekillendirenler elbette olacaktır ve asla boş durmayacaklardır. Bizim baharımız, yazımız, kışımız zaten vardır, başkasına ihtiyacımız yoktur. Dış güçlerin hevesleri kursaklarında kalacaktır.
O yüzden çok dikkatli olmalıyız. Demokratik ortamlarda hak aramak, ağaçlar üzerinden yapılmamalıdır. Toplumun sabrı test edilmemelidir. Sonuçları vahim olabilir. Hak aramanın daha başka olumlu yolları da vardır.
Kerim BAYDAK
kbaydak61-artan@hotmail.com