Son okuduğum kitap, Alejandro Zambra “ Ağaçların Özel Yaşamı “.Etkilendim.Nasıl oluyor da hiç tanımadığın bir kültürden bir insan, bir şeyler yazıyor ve sen onun yazdıklarıyla özdeşleşiyorsun.Aaa bu da, bu da aynı ben şeklinde çağrışımlarla okuyorsun kitabı. Bazen yalnız olmadığını hatta insanlık halleri dediğinde bütünün içinde olmanın hazzını yaşarken, bazen de okkalı bir küfür sallıyorsun. Bu kadar mı? Hiç mi umut yok? Boşuna mı bunca arayış?
Neyse ben sadece altını çizdiğim bir cümle üzerinden yazımı ilerletmeye çalışacağım. Bahsettiğim kitapta geçen bu cümle aracılığıyla zihnimi kurcalayan şeye değineceğim. Uzun soluklu olur mu? Bakalım.
“At gözlükleriyle kalabalığın içinde yol almak” beni etkileyen cümle. Aslında deyim olarak çok kullandığım bir sözdür :”Yine at gözlükleriyle bakıyorsun. ” derim, en çok da kendime. Nedir deyimin anlamı: “ Çevresinde olup bitenleri iyi algılayamamak, değerlendirememek ”
Hâlbuki atların sağ ve sol tarafta olduğu için gözleri, gerçek anlamıyla oldukça geniş bakış açılarına sahipler. Al bunu sen daralt, bir de yetmez mecaz anlam yükle, ver atın sırtına. Nedir bu hayvanlarla alıp veremediğimiz. Hep onlar üzerinden kendimizi ifade yoluna gidiyoruz. Üstelik çoğu zaman onları gömerek.
Benim yakın çevremde sık duyduğum ve anımsadığım hayvanlarla ilgili birkaç deyim, atasözü ne gelirse artık sıralayayım bakalım:
Aç ayı oynamaz/ Aç tavuk düşünde kendini arpa ambarında görür/ Arı bal alacak çiçeği bilir/ At sahibine göre kişner/ Atın ölümü arpadan olsun/ Balık baştan kokar/ Vakitsiz öten horozun başını keserler/ Yılanın başı küçükken ezilmeli/ Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanıdır/ Havlayan köpek ısırmaz/ Kaçan balık büyük olur/ Sürüden ayrılanı kurt kapar/ Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür/ Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan/ Kedi ulaşamadığı ciğere pis der/ Koyun can derdinde, kasap et derdinde/ Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez/
Kurt kocayınca köpeklere maskara olur: “ Güçlü, kuvvetli bir kurt ile köpekler kolay kolay başa çıkamazlar, ondan çekinip korkarlar. Bunun gibi her bakımdan güçlü, kuvvetli iken herkesi korkutan, tedirgin eden, yıldıran kişi, bu gücünü kuvvetini kaybettikten sonra onun bunun, aşağılık kimselerin eğlencesi ve oyuncağı haline gelir.
İşte lafı buraya getirmekti niyetim. Özellikle annemin son zamanlarda çok kullandığı, kurt kocayınca köpeğin maskarası olurmuş. Bunu da genelde benimle sohbetinde vurgular. Çocukken “ Gözlerime bak. “ nidalarıyla yerine oturtabildiği Özlen’ i bugün de gözleriyle yönetmeye çalışıyor. Hâlbuki Özlen’in bırak birisinin gözlerini kendi gölgesini çekecek gücü olmuyor çoğu zaman. Kocatan benmişim gibi suçlandığımı düşünüyorum bazen. O zaman ben de anneydim, ben ne yapayım? Açıp mezarımı içine mi gireyim?
İnce hesaplaşmalar anlayacağınız. Fakat benim gönlüm şundan yana: Ne annem korkulacak olsun ne de ben onun annesi konumunda olayım. Yani olabilirse gayet eşitlikçi, sıcacık bir ilişki olsun. Bu saatten sonra öyle ya da böyle çoğu aklı başında insanın da kavrayacağı gibi hiçbir etiketin dokunulmazlığı yok. Annelik de bana göre sosyal bir etikettir. O yüzden sorgulanabilir, konuşulabilir, tartışılabilir gerekiyorsa. Fakat biz zaten bu konuda dersimizi aldık. Artı yorgunluklara ihtiyacımız yok. Umarım kolaylıkla ve sevgiyle yola devam ederiz.
Gelin işi biraz ciddiyetinden uzaklaştıralım. Ağaçlar, hayvanlar, yazmak dedik çıktık yola. Sonunu da şöyle bağlayalım:Arkadaşımla yazmak üzerine söyleşirken birinin sıraladığı mazeretler üzerine dedi ki:
-Aziz Nesin’in “ Deliler Boşandı” kitabında “ Ah Şu Sinekler Olmasa ”öyküsü gelmişti aklıma ,onu dinlerken.
Onun gibi mazeret bulmak istersek her zaman var. Fakat ben insanlık halleri demeyi daha bütünleştirici buluyorum. Uygulaması da kolaylıkla ve sevgiyle olsun.