Dolandırıcılık, hırsızlık, yağma, gasp gibi suçlar ekonomik çıkar elde etmek için işlenen suçlardandır. Bunlardan kanıtlanması en zor olanı dolandırıcılıktır, diyebiliriz. Telefonda kendisini polis diye tanıtarak telefon numarasının terör örgütünün eline geçtiği veya bu telefondan üst düzey emniyet mensuplarının eşine-kızına küfür edildiğini iddia ederek “Varsın 15-20 bin liram gitsin, aman polisle başım derde girmesin” düşüncesiyle karşıdaki insanın içine girebileceği korku ve panikten yararlanıp şantaj yapan, para koparan ve bu şekilde dolandırıcılık suçu işleyenlerin sayısında son zamanlarda artış görülüyor. (Allah yedirmesin, ağızlarından burunlarından getirsin inşallah…)
10 Eylül günü yaşadığım ve Allah’a şükür erken uyanmamızla teşebbüs derecesinde kalan benzer bir dolandırıcılık olayını özetleyeceğim.
Saat 11.17’de 0531-45705.. no.lu telefondan ofisimizin sabit telefonunu arayan, sesinden 30 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir bay, telefon hattımızın kimin adına kayıtlı olduğunu sordu. Kim olduğunu ve sorma nedenini sorduğumda, Başkomiser Okan olduğunu ve bir soruşturma için öğrenmesi gerektiğini söyleyince devamına fırsat bırakmadan; kim olduğuna kanaat getirmeden soruya cevap vermek zorunda olmadığımı, son zamanlarda bu şekilde dolandırıcılık olaylarına sık rastlandığını, ofiste olduğumu, bizzat geldiğinde görüşebileceğimizi söyledim. “O zaman adliyeye gel” dedi ve aniden telefonu kapattı. Adıyaman İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Bürosu Dolandırıcılık Masası’ndan değerli bir komiserimize olayı anlattığımda, maalesef bu kabil onlarca olayın meydana geldiğini, çeşitli miktarlarda paraların dolandırıldığını, zamanında bilgilendiklerini ise önlem alarak kurtardıklarını söyleyerek geçmiş olsun dedi.
Okuyucularımızdan dileğim kötülüğü meslek edinen bu tür insanlara fırsat vermemeleri, telefondaki isteklere çekinmeden korkmadan “hayır” diyebilmeleri veya karşıdaki insanın çok fazla konuşmasına fırsat bırakmadan telefonu kapatmalarıdır. Polisten, masumlar değil bırakalım suç işleyenler korksun. Çünkü polis artık “devletin polisi” olmanın yanı sıra 6 Ağustos 2013 tarihli yazımızdaki ifade ile “vatandaşın polisi” olmaya yüz tutmuştur.
Dört yıl önce Polis Haftası münasebetiyle 19 Nisan 2009 tarihinde ASU TV’de yaptığımız “Işıldak’la Bakış” programının o haftaki canlı yayın konuklarından bayan polis kardeşimiz, görevli olduğu hastanedeki bir annenin, kucağında ağlayan çocuğunun ağlamasını durdurmak için kendisini göstererek “ağlarsan seni bu polise veririm.” diyerek korkuttuğunu anlatmıştı. İşte çocuk yaşlarda polis korkusu böyle başlatılırsa sonunda oluşacak tablo da bu olur, sosyal ve hiyerarşik konumu ne olursa olsun insanlar ne idüğü belirsiz bir telefonla dahi, bankadaki parasını çekip vermeye hazır olur. O nedenle polisten korkmamak, aksine polisi sevmek, sevdirmek gerekir. Polisin de aynı şekilde vatandaşın kendisinden korkmasını değil, sevmesini hedeflemesi gerekir. Çünkü korkudan duyulan saygı geçici, sevgiden duyulan saygı ise kalıcıdır. Polise duyulan saygının kalıcı olabilmesi, Toplum Destekli Polis’i güçlendirip sayısını çoğaltmanın yanı sıra Adana Polis MYO Müdürü Nuri Ateş’in Aile Polisi projesi ve benzerlerini uygulamaktan geçer. Vatandaşın “mahalle polisini” sadece “suçluyu yakalayan polis” olarak değil daha da önemlisi “suçu önleyen polis” hatta bir sırdaş, bir danışman olarak görmesi, gösterilmesi, bu güvenin vatandaşta oluşabilmesine daha fazla katkı verilmesi gerekir.
NOT: “Biliyor musunuz Sayın Aygün” başlıklı yazımızın yayınlandığı 9 Eylül 2013 günü okuduğum haberlerde adı geçen CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, Ankara’da temeli atılan Cami-Cemevi Kardeşlik Projesi karşıtı eylemlere bizzat katıldığını okudum. Şimdi, bir tarafta aktif milletvekili Aygün’e bakalım, diğer tarafta aktif milletvekilliği bitse de 27 Mayıs 2013 tarihli yazımda bahsettiğim Barış Elçisi AK Parti “eskimemiş” Adıyaman Milletvekili Şevket Gürsoy’a bakalım.
Yorum sizin…
Mustafa Işıldak www.mustafaisildak.com.tr
0532–422 95 28 m.isildak02@gmail.com