Adı Ömer, soyadı lâzım değil.Yaşı 55-60 dolaylarında olduğunu sanıyorum.Giyimine-kuşamına çok dikkat eder, ancak nedense etli-butlu olmaktan yoksundur.Aşırı sigara içmesinden kaynaklanıyor olsa gerek; bir gram et, hele adalesi hiç yok gibidir.Aşırı sigara içiciliğinden dolayı; ekmek ve yemekle düşman gibidir.Ağzı iyi lâf kalabalığı yapar. Yarım yamalak her konuda söyleyecekleri vardır. Ancak konuşması esnasında, kimseye söz söyleme fırsatı vermez.Çünkü her şeyi kendisinin bildiğini düşünür, her söylediği söz ve yaptığı eylemin doğru olduğu kanaatindedir.Başkasının söylediğinin doğru olma şansı ve ihtimali yoktur ona göre.
Bazen insanın bildiği, yanıldığına yetmiyor. Tıpkı Ömer bey gibi.
Kişinin bildikleri, ancak karşısındakinin anlayabildiği kadardır.Ne eksik, ne fazla...Hani derler ya! Hem kel, hem fodul...
Akılsız başın cezasını ayaklar çekermiş.Plânsız ve programsız bir çok iş hüsranla sonuçlanmıştır.Bir anlık menfaat uğruna, kişiliğinden ya da nefsanî duygularından ödün vermeler, çoğu zaman telâfisi güç sonuçlar meydana getirmektedir.Bazen hesabı-kitabı yapılmayan küçük uygulamalar neticesinde, içinden çıkılmaz büyük hadiseler yaşanmasına sebep olabiliyor. Bu maddî anlamda insanları zor durumlara düşürerek, sağlığının yitirilmesine kadar gidebiliyor.
Neyse konumuza dönelim. Hayatında hiç tatile gitmeyen Ömer Efendi yaz tatilinde, pek de alışık olmadığı farklı bir tatil yapmak ister.
Birkaç günlüğüne işyerini kapatıp, Mersin’e tatile, yeğeninin yanına gider.Sıcak yaz günlerini; kâh deniz sahilinde, kâh klimalı mağazalarda geçirmeye başlarlar. Her anında, yanında bulunan yeğeni vardır. Mersin caddelerini dolaşırlarken, E... mağazalarını görürler ve içeri girerler. Dedim ya, Ömer Efendi giyinmeyi-kuşanmayı sever. İyi hele pahalı giyinmeye karşı zaafiyeti vardır.Yeğeni, Ömer Efendiye bir şey almak ister.Bu teklif Ömer Efendinin hoşuna gider.Çünkü Ömer efendinin başkalarının sırtından nemalanmaya meraklı bir kişiliği vardır.
Reyonları gönüllerince dolaşan Ömer Efendi ve yeğeni, nihayet giyim reyonunda elbise beğenmeye başlarlar. Ömer Efendi bir takım elbise, gömlek, kravat ve ayakkabı beğenir.
Kasaya gelmişlerdir.Kasa da yeğeni ödemeyi kendisinin yapacağını söylerek öne atılır. Ömer Efendi “hayır ben ödeyeceğim” dese de, yeğeni kendisi ödeyeceğinde ısrar eder.
Aslında Ömer efendi, hani yeğenin böyle ısrarı hoşuna da gitmektedir. Öyle ya, hem tatil bedavaya gelmiş oluyor, hem tamtakır bir giyime kavuşmuş oluyor. Bundan iyisi can sağlığı, başka ne isteyebilirdi ki; “istediği bir göz, Allah vermişti iki göz!” Ancak bir problem vardır. Yeğeni kredi kartını getirmediğini söyler. O arada kasiyer mağazalarının kartı olduğunu, istedikleri takdirde kendilerine verebileceklerini, uygulanacak mevcut indirimlerden de faydalanabileceklerini söyler. Yeğeni “tamam!” diyerek kart almak için kendisine uzatılan formları doldurmaya başlar. Sonra bir kefil gerektiği için, Ömer Efendiye imzalamasını söyler.Hiç çekinmeden, aklına başka bir şey gelmeden imzalar.Elbiselerini alarak evin yolunu tutarlar.
Dünyayı fethetmiş padişah edasıyla, vazgeçemediği ve annesinin memesi gibi ağzından bırakmadığı sigarasını tüttürürken, başına geleceklerden habersizdir.Yeğeni, bilerek veya bilmeyerek uyguladığı plânı sayesinde, sürekli alışveriş yapabileceği bir fırsat yakalamıştır. “Kaz gelecek yerden, tavuk esirgenmez!” misalinden 300.00 TL. lik bir harcamayla, belki de milyara varacak bir alışveriş imkânı yakalamıştır.
…devam edecek.
Kerim Baydak
kbaydak61-artan@hotmail.com
05327631802