Yandaş suçlamalarını her duyduğumda, toplumun “tarafsız” algısını da hep merak ederim. Merak ettiğim sadece algısı değil, samimiyetidir de. Toplum derken elbette içinde hepimiz varız. Bir bütündür toplum. Doğaldır ki, ben de buna dâhilim ve hiçbir eleştiriden beri değilim.
Gerçekten hangimiz tarafsızlık istiyoruz?
Objektif davranmayı bekleyenlerimiz var mı?
Tarafsızlık derken bunun bir ölçüsü, kilosu, boyutu, ebadı, kapasitesi var mı?
Ne kadar tarafsızlık istiyoruz, samimiyetle sormamız ve sorgulamamız gerekiyor.
Sabahları elimize aldığımız gazetede sayfaları çevirirken,
İşyerinde veya evde televizyon kanalları arasında sinirimizi bozmayacak haber ve yorumcu ararken,
Radyoda veya internet sitesinden bir başka siteye ya da kanala atlarken, “bu kadar yandaşlık da olmaz ki”, diyerek sinir sistemimizi bozan ne kadar “yandaş” gazeteci, yazar, programcı ya da “uzman” denen konuklar var diye şikâyette bulunuyoruz?
Bunlar bu kadar kötüyken, nasıl bu kadar takipçisi olabiliyor?
Yok eğer onlar bu kadar iyiyse, biz neden kötülüyoruz?
Nasıl oluyor da bu kadar yandaş gazeteci, yandaş yazar ve yandaş programcı paraya para demeyecek bir gelir düzeyine sahip olabiliyor?
Nasıl oluyor da “mesleğin yüz karası” denecek kadar “yandaş” sayılanlar her dönemde kendilerine harekât alanı bulabiliyorlar?
Nasıl oluyor da 10 yıldır, 20 yıldır, 30 yıldır, 40 yıldır..o kadar iktidar değişmesine rağmen her nabza, her döneme göre şerbet akıtanlar bulunabiliyor?
Nasıl oluyor da gazeteler ve televizyonlar el değiştirirken, programcılar ve yazarlar yeni sahibine uyum sağlayabiliyor?
Nasıl oluyor da tarafsızlığı ve vicdansızlığı tescilli yazarlar, gazeteciler ve programcılar bu kadar alıcı bulabiliyor?
Yoksa sorun sadece onlarda değil, ne aradığımızı bilmeyen bizlerde mi?
Eskiler ‘her malın kör bir alıcısı vardır’ derlerdi. Belki de bu deyim, daha çok gazetecilik ve yazarlıkta geçerli.
Yandaş gazeteciliği hepimiz eleştiriyoruz.
İktidar yanlılarının da şikâyeti bu yönde, muhalif kalanların da şikâyeti aynı yönde.
Bazılarına göre iktidara yakın olanlar yandaştır. Bazıları da muhalefete yakın olunca “yandaş” olunmadığına inanmaktadır. Hâlbuki yandaşlık, bir siyasi görüşü veya anlayışı körü körüne ve daha çok menfaati için savunmaktır.
Yani herkesin yandaşı vardır. Her kesimin yandaşı vardır. Her görüşün yandaşı vardır ve bunların temel özelliği karaktersizlikleridir.
Buna rağmen de her dönemde bu tipler alıcı bulur. Onlara ilgi hiç eksik olmaz, her zaman bir köşede dururlar, beslenir, büyütülür ve ortaya salınırlar. Aslında işi bitince de bir köşeye atılırlar, tabii işleri biterse…
Sahi bizim aradığımız gerçekten tarafsızlık mı?
Biz objektif gazeteci, yazar ve programcı mı arıyoruz?
Belki de sorun aradığımızda değil, beklentimizdedir.
Belki de aradığımız tarafsızlık veya yandaşlık değil, samimiyettir.
Kimin, ne kadar tarafsız olmasını istiyoruz?
Nereye kadar tarafsızlık olmalı?
Bizim gibi düşüneneler de tarafsız olmalı mı?
Yoksa sadece tarafsız olması gerekenler bizim gibi düşünmeyenler mi?
Biz de tarafsız olmalı mıyız?
Herkes tarafsız olursa kim taraf olacak?
Nereye kadar tarafsızlık, ne kadar tarafgirlik?
Belki de aradığımız tarafsızlık değildir, vicdanlı olmaktır.
Merhameti elinde bulundurmaktır.
Doğru olmaktır.
Dürüst kalabilmektir.
Hakkı teslim etmektir.
Yanlışa karşı durabilmek.
Doğruyu el üstünde tutabilmektir.
Belki de hakkaniyettir aradığımız; adil olması, adaletli kalabilmesidir, her durumda ve her şartta…
Düşünceye etki eden ne küçük menfaatler olmalı ne büyük menfaatler aranmalı; aleyhimize olsa bile doğruya doğru, yanlışa yanlış diyenleri el üstüne tutabilmeliyiz.
Belki de aradığımız insanların tarafsız olması değil, bir yerden veya bir kişiden taraf olurken, körü körüne bağlanmamasıdır.
Kimin ne aradığı, her konuda olduğu gibi bu konuda da önemli…
Gerçekten aradığımız tarafsızlık mı?
Yoksa düşüncemizin onaylanması mı?
Bizim düşüncemizi onaylayanlar tarafsız olmuyor mu?
Bizim durduğumuz yerde duranların, aynı bakış açısını haykırması, bütün diğer bakış açılarını yok sayması tarafsızlık mı oluyor?
Tarafsız olmak, bizim gibi olmak mı, başkaları gibi olurken doğruyu söyleyenler de tarafsız sayılmalı mı?
Bu ve buna benzer yüzlerce soruyu sorarken, ne aradığımız konusunda kendimize bile ifade etmekten kaçındığımız çelişkiler yumağıyla dolu olduğumuzu anlamak mümkün.
Sadece arama değil, yargılamadan hüküm vermeye de başladık. Özellikle sosyal medyada kendisi gibi düşünmeyenleri linç etmeye hazır yığınları gördükçe, arananın tarafsızlık değil, “benim düşüncemi onaylayacaksın kardeşim” dayatması olduğu daha net anlaşılıyor.
Düşünün, “taraflı” bir yayın organında, kendi siyasi görüşünü, partisini veya adayını göklere çıkarırken, bütün hatalarını görmezden gelirken, bütün sıradanlıklarını da göklere çıkarırken “tarafsız olduğunu” sananların, bir başka yayın organında görev yapanlara “yandaş” demesi ne kadar samimidir?
Belki de kendi gözündeki çıbanı görmeyenlerin aradığı başka şey vardır.
Belki de “kazan dibin kara; seninki benden kara” diye iyi bilindiği için ortamı idare etme derdinde olan ve bizim de bunlara göz yummamızdır söz konusu olan…
Ama gerçekten de tarafsız gazeteci, yazar ve programcı arıyor olsaydık, yandaşlığı bir yaşam tarzı haline dönüştürdüğü halde, kendisini “tarafsız” sanan bu kadar gazeteci, bu kadar yazar ve bu kadar programcı piyasada cirit atıyor olmazdı.
Unutulmamalı ki, tek sorun bozuk mallarda değil, onların bozuk olduğunu bile bile alanlardadır…