Öğrencilik yıllarından hatırlarım. Hocamız derste “Sanat, sanat için mi? Sanat, toplum için mi?” konusunu vererek tartışmamızı istemişti.
Ders boyunca tartıştığımızı hatırlıyorum. O günkü aklımızla bir yere varamamıştık tabi. Bugün dahi bir sonuca varılmış değil ki, hala tartışılır durur.
Hocamız sonunda güzel bir final yapmıştı tabi ve de hepimiz onaylamıştık.
Şuraya gelmek istiyorum.
En son bir sinema sanatçısının hayatını kaybetmesi ile tekrar alevlenen ve bir çok sanatçının (veya ünlünün) ölümü ile tekrarlanan bir tartışma hala canlılığını koruyor. Konu ile ilgili bir iki cümle de ben edeyim dedim.
Ateist kimliği herkesçe bilinen bu sinema sanatçısının her fırsatta “dindar kesim” nefretini dile getirmesi onu yakından tanıyanların malumudur.
Konumuz bu kişinin ateist, Müslüman ya da dindar olup olmaması değil tabi. Bu kendisi ile Allah arasındaki mesele.
Herkes istediği gibi inanmakta ve inancının gereğini yaşamakta özgürdür. Bu özgürlük de diğer insanların özgürlüklerinin başladığı yere kadardır. Dolayısıyla toplum halinde yaşayan herkesin bir haddi, bir hududu ve hukuku vardır.
Kimse kimseyi özellikle de inancı konusunda aşağılayamaz, hakaret edemez.
Bunun adı sanatçı da olsa, yazar da olsa, ünlü de olsa böyledir.
“İnsanların yaptığı iş tartışılmalı, kendileri değil” diye bir çıkarımda bulunmak akla muhal bir şeydir zira yaptığı iş kendisinin aynasıdır.
Bir kişinin Müslüman olup olmaması elbette kendi meselesidir. Ama Müslümanlara ve onların değerlerine hakaret etmek, onları aşağılamak insan olan herkesin meselesidir.
Bir sanatçının, bir şarkıcının, bir yazarın yaptıkları, eserleri, sanatı elbette kendi çerçevesi içinde değerlendirilmeli, eleştiri ya da övgülere muhatap olmalı.
Ama sanatından dolayı kazandığı ününü ya da sanatını, haddini ve hududunu da aşarak insanların değerlerine karşı nefret dilini kullanır, onları aşağılarsa bu kişinin sanatı da kendisi de, hem sağlığında hem de öldüğünde eleştirilir.
Bir Müslüman inancını gerektiği gibi yaşa/ya/mayabilir. Eksikliği ve hatası olabilir. Ama bu durum inancını ve değerlerini savunma hakkını elinden almaz.
Olayları ve insanları da inancı çerçevesinde değerlendirebilir. Kaldı ki, İslâm, birileri anla/ya/masa da bir hayat nizamıdır. Müslüman bir kimse hayatı bu ölçü ile değerlendirmelidir.
Bir sanatçı, sanatı gereği dinin yasaklarını çiğner, emirlerine karşı çıkarsa ve bundan dolayı da eleştirilirse; “bu kişi aslında iyi biridir, sanatı gereği bunu yapmak zorundadır” gibi aptalca gerekçelerle onu savunmak ve masum göstermeye çalışmak ya insanların aklı ile dalga geçmektir ya da İslâm’ı bilmemektir.
Alkol haramdır. Bir kişi evinde veya gizli bir yerlerde alkol alırsa haram işlemiştir. Bir sanatçı gerçekten ya da rol gereği, sahnede, televizyonda ya da topluma açık başka yerlerde alkol alırsa suçu/günahı katmerleşmiştir. Zira sanatını kullanarak haramı alenileştirme, meşrulaştırma ve özendirme rolünü oynamıştır.
Bu kişi eleştirildiğinde “efendim bu sanatçı rolü gereği bunu yapmıştır, yoksa kendisi iyidir” diye savunmak birilerine göre normal olabilir ama bu İslâmi değildir.
Müslüman biri de bunu eleştirdiğinde “önce sen kendi yaşantına bak, önce sen kendini düzelt sonra konuş” demek kaytarmanın, kıvırmanın, kaçmanın başka bir şeklidir.
Bir sanatçı, sanatçı kimliğini ya da sanatını kullanarak insanların değerlerine hakaret edemez, onları aşağılayamaz. Yaparsa hak ettiği tepkiyi alır/almalıdır.
Aklıma gelmişken ara bir paragraf ekleyeyim. Ne zaman birileri İslâmi değerleri savunmaya, Müslümanlara hakaret edenleri eleştirmeye kalksa hemen onu AK Partili olmakla dolayısıyla siyaset yapmakla itham ederler. Bunlara bakmayın, dün de bunu MSP, FP, SP ya da başka İslami değerleri savunan parti ile itham ederlerdi. Bunların başka dili yok çünkü. İçinden çıkamadığı tartışmalardan böyle diyerek sıyrılmaya çalışırlar.
Yaşamı boyunca ateist bir şekilde yaşamış ya da Müslümanlara, İslam’a ve İslami değerlere karşı hep nefret ve hakaret dilini kullanmış biri öldüğünde arkasından söylenenler yüzünden, söyleyenleri itham etmek elbette akılla, izanla bağdaşmaz.
İslâm’la kavgası olan birine elbette arkasından rahmet okunmaz. Allah’ın rahmeti hak olduğu gibi azabı da haktır.
En iyimser bir şekilde “amelince” diyebilirsin, o kadar.
İçine inancını, ideolojisini ya da dünya görüşünü katmadan sadece sanatını (bu nasıl oluyorsa) icra eden bir kişinin inancı beni ilgilendirmez. Sanatı da “sanat” çerçevesinde değerlendirilir, eleştiri ya da övgü alır/almalı.
Uğraştığı sanat sayesinde tanınan, sevilen ve sanatçı kimliğini kazanan birisi ile sade bir vatandaşın kitleler ve toplum üzerinde bırakacağı tesir bir olamaz.
Dolayısıyla sanatçının topluma karşı sorumluğu daha farklıdır ve çok daha fazladır.
İyi rol yapan bir kimse sadece iyi bir rol yapar. İyi bir yazar, iyi yazabilir. Ama insanların inanç ve değerlerine asla hakaret edemez. Bunu sanatı ile de sanatçı kimliği ile de yapamaz.
Yazımın başında hocamızın ``Sanat, sanat için mi? Sanat, toplum için mi?`` konusunu vererek tartışmamızı istediğini ve içinden çıkamaz bir şekilde tartışırken sonunda güzel bir final yaptığını söylemiştim ya, hocamızın final cümlesi şuydu:
“Sanat ne sanat için, ne de toplum içindir. Sanat Allah içindir.”
Son söz üstat Necip Fazıl Kısakürek’in:
“Anladım işi, sanat Allah`ı aramakmış;
mso-fareast-font-family:"Times New Roman";mso-fareast-language:TR">
Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış...”
"Times New Roman";mso-fareast-language:TR">