1967 yılında başladığı avukatlığı hukuken devam etse de birkaç yıl önce bırakabildiğini söylediği sigaradan dolayı yakalandığı KOAH hastalığı nedeniyle 2013 yılında fiilen bırakan, 77 yaşında ilkeli ve azimli bir hemşerimiz Celal Kızılkaya…
En son otuz yıl kadar önce görüştüğümüz Kızılkaya’yı, emekliliğini yaşadığı “üçüncü memleketim” İstanbul’daki evinde iki ay önce ziyaret ettim. Maşallah, iri vücuduyla bir odadan diğer odaya yürürken bile çektiği nefes darlığı yüzünden hemen yoruluverdiğini görünce “Ah sigara ah!…” diye iç geçirdim.
Adıyaman Barosu Dergisinin Ağustos 2017 tarihli 1’nci sayısında da kısmen yayınlandığı üzere, Adıyaman’da baronun kurulması amacıyla gerekli en az avukat sayısı olan 15’e ulaşmak için rica ettiği Malatya’daki birkaç avukat dostunun Adıyaman Barosuna başvurusunu sağladığını, baronun kuruluşunun tamamlanmasından sonra ise ayrılıp tekrar Malatya’ya nakil yaptırdıklarını ve bu uğurdaki fedakârlıklarını anlattı. Yarım asır önce kurucu başkanlığını yaptığı baronun ilk icraatının, mesleğe ve kuruma saygınlık kazandırmak amacıyla o tarihlerdeki dava vekillerinin yetkilerinin bittiğini Adalet Komisyonu Başkanına ve Cumhuriyet Başsavcılığına bildirmesi olduğunu, protokolde dernekler arasında yer verilen baronun yerinin Cumhuriyet Savcısının hemen yanı olduğunu sonradan kabul ettirdiğini anlattı. Gergerli olduğunu bildiğimden olacak ki, bu olayı İstanbul ve Adıyaman’daki STK yöneticilerinin de genellikle Gergerli olması ile birleştirdiğimde Gergerlilerin örgütlü yaşama olan tutkularının meğerse 50 yıl önce başladığını anladım. Keşke “sabret, şükret, affet” deyip şu kan davalarına da bir nokta koyabilselerdi…
Ünlü ceza hukukçusu rahmetli üstat Faruk Erem’in “Bir Ceza Avukatının Anıları” kitabını anımsatarak artık kendisinin de benzer bir esere imza atabileceğini ilettiğimde zaten yazmaya başladığını ve kitabının yakında piyasaya çıkacağını söyleyince, Adıyamanlı bir avukatın kitabının da, ülkedeki genç hukukçulara deneyim paylaşımı sağlayabileceğinden dolayı sevindim.
İsteğim üzerine çeyrek asır önce yaşadığı ilginç anılarından birini şöyle anlattı:
“Duruşmalara girdiğimde önceden hazırladığım yazılı savunmamı ayrıca sözlü olarak da okur, anlatırdım. Çünkü sadece yazılı verilen savunmaları hiçbir hâkim okumazdı. Bir cinayet davasında ağır ceza mahkemesinde savunma yapıyordum. Savunmamı okurken ağır ceza reisi de bir yandan notlarını alıyordu. Birden sustum. Susunca bana bakan ağır ceza reisine “sağınızdaki üye uykudan kalkarsa devam ederim.” Dedim. Reis şaşırdı, sağına baktı, üyenin uyuduğunu görünce duruşmaya ara verdi, salonu boşalttı. Üyeyi uyandırdı, üye gidip yüzünü yıkadı geldi. Duruşma yeniden başladı. Savunmamı tekrar baştan okumaya devam ettim.” Amacım mesleğimize saygınlık, mahkemeye de ciddiyet ve işlevsellik kazandırmaktı.”
Bu anısı üzerine Bangalor Yargı Etiği İlkeleri 3.2 maddesindeki “Hâkimin hal ve davranış tarzı, yargının doğruluğuna ve TUTARLILIĞINA ilişkin inancı kuvvetlendirici nitelikte olmalıdır: Adaletin gerçek anlamda sağlanması kadar gerçekleştirildiğinin GÖRÜNTÜ OLARAK SAĞLANMASI da önemlidir.” hükmü ile yürürlükten kaldırılan ve metni nedense şimdiki kanunlarımıza aktarılmamış olsa da doktrinde ve uygulamada yer bulan Mecelle’nin 1812’nci maddesindeki “Hâkimin zihni; gam, keder, açlık veya UYKU BASMASI gibi sağlıklı düşünmeye engel olabilecek bir arıza ile belirsiz veya düzensiz hale gelirse hüküm vermeye girişmemelidir.” hükmünün ne denli isabetli olduğunu düşündüm.
Yıllar önceki başka bir anısını da şöyle anlattı:
“Ağır Cezada kalabalık sanıklı, 10-15 tanıklı önemli bir davanın duruşmasında idim. Mahkemenin, benim gibi aşırı sigara tiryakisi olduğunu bildiğim üyesinin, kürsünün altına eğilip fark ettirmemeye çalışarak sigara yaktığını gördüm. Bunun üzerine ben de cebimdeki sigarayı açıktan çıkarıp yaktım, bir nefes aldım. Ağır Ceza Reisi “Ne yapıyorsunuz?”diye uyardı. Sigara içen üyeyi göstererek “Usulün değiştiğini sandım(!) Reis Bey…” dedim. Reis, üyenin sigarasının da yakılı olduğunu görünce hemen duruşmaya ara verdi. Ara boyunca ikimiz de sigaramızı içtikten sonra duruşmaya devam ettik.”
Elli yıllık meslek yaşamında belki binlerce kez katıldığı duruşmalar içerisinde hafızalardan gitmeyen bu iki istisnai anekdottan, adaletin diğer iki nirengi noktası ile “Kurala uymamakta dahi(!)“ karşılıklılık ve eşitlik sağlamayı yıllar öncesinden hedef edindiği anlaşılan avukat Celal Kızılkaya’nın, yazmaya başladığını söylediği diğer ilginç anılarını ise yakında kitap halinde okuruz inşallah…
Ve gönül ister ki, “Adaleti gördünüz mü?” kitabının yazarı emekli savcı Mete Göktürk gibi ülkedeki hâkim ve savcılarımız da emekliliklerinden sonra ilginç anılarını yayınlayıp genç meslektaşlarına deneyimlerini aktarırlar…
BAŞSAĞLIĞI: Ankara’da Av. Halit Bayır’ın Adıyaman’da vefat eden muhterem annesine Allah’tan rahmet, aileye başsağlığı dilerim.