Çok zorlu, karmaşık, neyin doğru-neyin yanlış, kimin dost-kimin düşman olduğu anlaşılamayan, medya aracılığıyla korkuyu iliklere kadar hissettirip yalnızlık ve can korkusu ile bencillik duygusunun üst seviyelere taşındığı bir dönemi yaşıyoruz!
Her geçen gün, insana yeni yükler yüklenerek çalışma hayatı içinden çıkılamaz hale getirilmektedir. 6 Eylül 2021 tarihinden itibaren eğitim çalışanları, yükseköğretim öğrenci, akademisyen ve her kademedeki çalışan için istem dışı/zorunlu test talebi veya aşıya zorlamak vücuda tıbbi bir müdahale olduğundan Anayasa ve yasalara göre suçtur. Yayımlanan genelge ile "PCR" ve dolayısıyla "Aşı" zorunlu hale getirilmeye çalışılmaktadır!
Pandemi döneminde hayatları felç olan sağlık çalışanlarının yasal izin hakları askıya alınmakta, ağır nöbet koşullarında çalıştırılarak yıpranmakta ve yorulmaktadırlar. Zorunlu PCR testi sağlık çalışanlarının fazla olan iş yüklerini arttıracak ve yapılacak baskılar mobbinge neden olabilecektir.
PCR testinin mucidi Nobel ödüllü kimyacı Kary Mullis, bu testin “herhangi bir enfeksiyonu test etmede, bulaşıcı hastalıkları tespit etmede kullanılamayacağını” Mullis, "Bu test sana hasta olduğunu söylemez, ya da bulduğun şeyin gerçekten sana zarar vereceğini söylemez.” Diye açıklamaktadır. Söz konusu test ile döngü sayısının alınan örnek üzerindeki sonucu “negatif” veya “pozitif” çıkması üzerinde etkili olduğu, grip-nezle veya diğer ölü virüsleri ayırmadan sonucu pozitif gösterebildiği kaynaklarda açıklanmaktadır.
PCR testi için boğaz ve özellikle burundan sürüntü alınırken epifiz bezine kadar gidilmesinin ciddi sorunlara yol açabileceğini söyleyen bilim insanlarını dikkate almak gerekir. Tükürük vb. daha zararsız, kolay ve hızlı yöntemler var iken boğaz ve burundan sürüntü alınmasında neden ısrar edildiği de anlaşılamamaktadır!
2011 yılında International Biographical Center tarafından En Başarılı 100 Sağlık Profesyoneli (Top 100 Health Professionals-2011) ödülünü alan Prof. Dr. Serhat Fındık, “İnsanlarımız teşhiste kullanılamayacağını bizzat nobel ödüllü mucidinin (Prof. Mullis) söylediği PCR testine neden zorlanıyor?” diye (https://www.yeniakit.com.tr/video/unlu-profesorden-pcr-testi-zorunluluguna-tepki-mucidinin-pcr-testi-hasta-oldugunuzu-soylemez-sozlerini-hatirlatti-57732.html E.T.23.08.2021) açıklamaktadır.
Hayatımızda farklı aşılar (çiçek, kızamık, kuduz, tetanoz vb.) bulunmaktadır. Bunlara bilimsel fazlardan sonra “aşı” denilebilmiştir. Bilim insanları, insanlara daha güvenle uygulanabilir olması için “Faz4” aşamasını geçtikten sonra ruhsatlandırılması gerektiğini söylemektedirler. Ancak, Coronavirüs ile ilgili bu aşamayı geçen henüz hiçbir aşı olmadığından bilim insanlarına göre bilimsel aşı da yoktur! Farklı marka/adlar altında aşı vurulanlar “acil kullanım onayı” almış olanlar olarak tanıtılmaktadırlar! Faydası veya oluşabilecek yan etkileri hakkında uzlaşılan kesin ve güvenilir bir bilgi bulunmamaktadır! Aşılar ile ilgili DSÖ, Sağlık Bakanlığı ve aşı firmaları da hiçbir sorumluluk üstlenmemektedir!..
PCR ve aşı ile ilgili bilgileri basit bir anlatım ile kısaca açıklamaya çalıştım. PCR testi ve dolaylı olarak aşıların zorunlu hale getirilmesi genelgesi; bilim insanları ve hukukçulara göre bilimsel, ulusal ve uluslararası hukuk açısından (Anayasa-yasa, insan hak ve hürriyetleri ile kişilik hakları ve veri güvenliği) yasal değildir. Buna rağmen bu denli zorlamalar anlaşılamamaktadır! Yapılan zorlamaları yıldırma olarak değerlendirmek mümkündür.
“İşyerlerinde bir veya birden fazla kişi tarafından diğer kişi ya da kişilere yönelik gerçekleştirilen, belirli bir süre sistematik biçimde devam eden; yıldırma, pasifize etme veya işten uzaklaştırmayı amaçlayan; mağdur ya da mağdurların kişilik değerlerine, mesleki durumlarına, sosyal ilişkilerine veya sağlıklarına zarar veren olumsuz tutum ve davranışlara mobbing/yıldırma denir.” Bunun kamu ya da bir işletme tarafından çalışanların bir bölümüne veya tamamına uygulanmasına da ÖRGÜTSEL MOBBİNG denir. Aşı olan ya da olmayan ayrımı, aşı olmayanlara zorunlu PCR testi, aşı olanlara ise zorunluluk getirilmemesi bir AYRIMCILIK olup, suçtur.
Kamu erkinin, dünyaca üzerinde uzlaşma sağlanamayan test ve aşı üzerinde bu denli zorlayıcı olması üzüntü vericidir. Hukuka ve temel insan hakkına aykırı her türlü söz ve eylemi devlet erkinin, kimsenin hakkını göz ardı etmeden koruması asli görevidir. Uzlaşma sağlanamayan aşının dolaylı, testin ise direkt olarak mecburi hale getirilmesi örgütsel mobbinge doğru gidildiğini göstermektedir. Bu uygulamanın devam etmesi halinde örgütsel yıldırma yani örgütsel mobbing gerçekleşmiş olacağından, haksızlıklara uğrayan bireylerin adalet/hukuk ilkesi gereği dava açma hakları doğacaktır.
Genelgeye göre kurum veya işletmelere alınmayan çalışan veya öğrenci, kendisinin çalışma/ okuma hürriyetini ve kişilik haklarını ihlal eden yöneticinin yazılı talimat veya tutanak ile neden alınmadığını ve dayanaklarını gösterir belge vermesini talep etmelidir. Belgeden imtina edilmesi durumunda, polis davet edilerek şikâyet edilmeli ve söz konusu durum yazılı tutanak haline getirilmelidir. Ayrıca durumu delillendirmek için başka hiçbir imkân yok ise bilgi vererek ve uyararak “bu durumu yasal hakkımı korumak için delil olması nedeniyle kameraya alıyorum ve sizi de bilgilendiriyorum” diye uyararak kayıt altına alınıp dilekçe ile birlikte Cumhuriyet Başsavcılıklarına suç duyurusunda bulunulması gerekmektedir.
Her bireyin anayasa, yasa ve ona aykırı olmayan genelge gibi düzenlemelere uyması gerekir. Ancak anayasa, yasalar ve uluslararası sözleşmelere aykırı düzenlemelere, uyma zorunluluğu yoktur! 28 Haziran 2021 tarihinde yayımlanan test ve aşılar ile ilgili “Aşı Olmak Zorunlu mu, Olmayanlar İşten Atılabilir mi?” yazımı birçok haber sitesinde bularak inceleyebilirsiniz.
Aşı karşıtlığı veya taraftarlığı kanaatimce doğru değildir. Kimi vatandaş kamu eliyle aşı yapıldığı için sorgulama gereği duymaksızın sonsuz güven duymakta iken, kimisi de aşı olmayanları adeta “vatan haini” olarak görebilmektedir! Kuşkusuz vatanseverlik kimsenin tekelinde değildir ve bazen tersi de olabilmektedir! Saygılı olmak, adil olmak, empati yapmak medeni olmanın gereğidir.
Çalışanı ve toplumu rahatsız eden bazı soruları ve tespitleri sizler için derledim:
Aşı üretim merkezlerinde aşı olmak zorunlu mu?
Aşı olanlar da olmayanlar da hastalık bulaştırdığına göre neden sadece aşı olmayanlara PCR testi zorunluluğu getirilmektedir? Bu bir “ayrımcılık” değil midir?
Aşı olanlar korunduğuna göre neden panik olup endişe duyuyorlar? Aşının korumasına mı güvenmiyorlar? Madem ki güvenmiyorlardı neden aşı oldular?
Aşı olanlar özgür tercihleri ile olmalarına rağmen “ben olduysam herkes olmalı” diyerek acaba kimi düşünmüş olmaktadırlar? Bu bir zorbalık olmaz mı?
Bilimsel olduğu iddia edilen “aşı” ve “PCR” testi ile ilgili kamu, tv, gazete tartışma ve platformlarında, sosyal medya araçları (Twitter, İnstagram, Facebook, YouTube vb.) gibi hiçbir yerde aleyhte açıklamalara asla izin verilmemekte, paylaşımlar kaldırılmakta ve hatta hesaplar askıya alınmaktadır! Buna rağmen kendi imkânları ile bu sorunu dile getirenlere de baskı yapılmakta ve hatta gözaltına alınarak gözdağı verilmektedir! Bu test ve aşılar bilimsel ise bu baskılar neden yapılıyor?
Türkiye'nin en milli meselelerinde bile ortak tavır gösteremeyen iktidar ve muhalefetin aşı ve test konusunda adeta TEK SESLİ olmaları alışık olmadığımız bir durum olması nedeniyle dikkat çekici değil midir? Farklı kutuplardaki ülkelerin aşı ve pandemi konusunda mutabakata varmaları da ayrıca dikkat çekicidir!
Birinin ak dediğine diğerinin kara dediği farklı kutuplarda yer alan birçok basın ve medya organının aşı ve test konusunda TEK SESLİ olmaları alışık olmadığımız bir durum olması nedeniyle manidar değil midir?
Bir-iki-üç aşı olup hasta olan veya ölenleri Sağlık Bakanlığı ve medya kamuoyuna açıklıyor mu? Neden açıklanamıyor?
AB ülkeleri (örnek Fransa'da 200 bin kişi eylem yaptı, İtalya, Hollanda vb.)Bosna Hersek, Portekiz, ABD gibi ülkelerde de aşı ve teste ciddi güvensizlikler bulunuyor. Ülkemizde ki gibi “kuduz köpekler gibi uzaktan aşı yapmalıyız” “şarlatan, ne idiğü belirsiz, tasarlayarak katil, cani, kul hakkını gasp edenler, vebalı, tecrit edelim vb.” şeklinde hakarete maruz kalıyorlar mı? Hangi hukuk bu hakaretlere izin veriyor? Herkes bizim gibi düşünmek zorunda mı?
Dünya nüfusunu azaltacağız diyenler ile Dünya’da para, ilaç, medikal, aşı, gıda zinciri, internet, yazılım, teknoloji vb. güçleri elinde bulunduranların aynı kesimler olduğu düşüncesi güvensizliği haklı göstermez mi?
Aşı ve teste inananların inanmayanlara ya da güvenmeyenlere hakaret etmesi, toplumu nerelere sürükler biliyor muyuz? Maske takanlar takmayanlara, aşı olan olmayana saldırtılıyor! Yasal olmayan uygulamalar medyada müjde olarak veriliyor ve bir yaptırım ile karşılaşmıyorlar! Turistler özgürce ve maskesiz olarak dolaşırken bulaş olmuyor mu?
Toplumda birlik ve beraberliği yok etmeye yönelik bu zorunluluk ve ayrımcılıklar adaleti de yok etmez mi? Bir toplumda adalet biterse ne olacağını İbn-i Haldun 12. Yüzyılda söylememiş mi?
Dinler Tarihinde bazı Peygamberler de azınlıkta kalmış. Çoğunluk olmak, her durumda haklı olmak demek midir?
Bugün çözüm olarak sunulan aşının bilimsellik süreçlerini tamamlanmadığı için gelecekteki YAN ETKİLERİNİ biliyor muyuz ki insanlara HAKARET ediyoruz veya onları da anlamaya çalışmıyoruz? Ya hakaret ettikleriniz haklı çıkarsa! İş işten geçtikten sonra “özür dilerim” demek bir işe yarar mı? Salgın yeni başlarken verilen yanlış ilaçlar gibi!...
Genelgenin bir kesim tarafından desteklenmesi bir kesim tarafından da doğru bulmama görüşleri ile eleştirme hakları saygı değerdir. O halde hükümetin söylem ve eylemleri, MEYAD Başkanı olarak söylem ve eylemlerim kutsal mıdır? Bilakis yapıcı eleştiri daha doğruyu bulmamamızı sağlamaz mı?
Şu an; Eğitim Bir Sen, Türk Eğitim Sen, Maarif Sen zorunlu PCR testine ve zorunlu aşıya karşı çıkmaktadır. Bu karşı çıkış, kutsala karşı çıkış olarak mı değerlendirilmeli?
Bugün aşı çözüm için bir alternatif olarak sunulmaktadır. Ancak, ülkemizde ve Dünya’da buna inanmayan milyonlarca insan bulunmaktadır. Çünkü aşı olanlar da hasta olmakta ve ölebilmektedirler.
Kimilerince bir iksir gibi sunulan aşı ile ilgili DSÖ, aşı firmaları, Sağlık Bakanlığı ve farklı ülkeler bir güvence verememektedirler. Bu nedenle temkinli bakanlara da saygı göstermek aklın ve bilimin de bir gereği değil midir?
Birinci aşıyı teşvik edenler bugün 4. aşıya ve gelecekte kaçıncı aşıya ihtiyaç duyulacağını kestirememektedirler.
Her yerde “HES Kodu” istenmesi kişisel verileri ihlal etmektedir. Bu veriler seyahat hürriyetine, veri güvenliğine aykırı değil midir?
Diğer ülkelerde de ülkemiz kadar baskı uygulanıyor mu? Bu baskılar, devlete olan sevgi, sadakat ve bağlılığa zarar vermez mi?
Benjamin Franklin’in anlamlı sözü ile bitmeyecek bu yazıyı şimdilik sonlandıralım. “Geçici güvenlik uğruna temel özgürlüklerini feda eden insanlar; ne özgürlüğe ne de güvenliğe layıktırlar ve her ikisini de kaybederler.”
İsmail AKGÜN
MEYAD Genel Başkanı,
Eğitimci, Yazar, Mobbing Bilirkişisi