Mübarek kadın, yine fısfısını kullanmadı, beni zorlayıp duruyor. Ne derdi var bunun benimle! Kaç defa hastaneye yatırdım, oksijen verdiler. Yine de kullanmıyor şu cihazı.
Her neyse birazdan kızı gelir, sorunca yalan söylemeyi de içine sindiremediğinden, mecburen kullanır. Kızının sözünü dinlediğinden değil ha! Korktu bu son yatışında, doktor ilk olarak fısfısı sorunca.
Hâlbuki bir gün puf diye söneceğim, olan ona olacak. “ Hanım Ağa öldü.” diyecekler, üstüne bir kürek toprak dökecekler. Ha, bir de geride kalan kızına acırım. Yenice verdi gencecik oğlunu toprağa. Tık nefes de olsa, anacığının soluğu yoldaş ona.
Bak yine kalkar kalkmaz odaları dolaşıyor. Nasıl da telaşlı. Bir yandan da söyleniyor; “ Nereye gitti bu kız yine!” Kulakları da duymadığından iş gözlerine düşüyor. Aranıyor oda oda kızını. Artık ona büyük geliyor bu ev. Çünkü bacakları da ağrıyor.
En son mutfağa bakıyor. Mutfağın çıkış kapısının önünde görünce kızının terliklerini, anımsıyor bugün günlerden cumartesi.