Basına kapalı bölümden düşünceler…

Abone Ol

 

Akil İnsanların Adıyaman’da STK’larla yaptığı ve “basına kapalı” olan bölümünü izlerken, barışa olan susamışlığın gerçek yüzünü bir kez daha gördüm. Yakınmaları, destekleri, şikâyet edilen konuları bütün çıplaklığıyla anlatan insanlar, aslında sağda solda “barış olmasın” diye verilen uğraşların ne kadar abesle iştigal olduğunu da gösteriyordu.
Toplumun tüm kesimlerini temsil ettiğine inandığım irili ufaklı yüzlerce sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve kanaat önderleri vardı. Bunda dernekler, sendikalar, Alevi ve Sünni kesimden saygı duyulan, sözüne güvenilen insanlar vardı. İşadamı da temsil ediliyordu, sokaktaki vatandaş da. Yoksulu da vardı, zengini de, tuzu kurular da…
Hâsılı, Akil insanlar az konuşarak, çok bilgi toplama derdindeydi.
Yılmaz Erdoğan’ın kendine has esprileriyle olaya yaklaşması arada bir salona tebessüm ettirse de, zaten barış sevincini yüzlerde okumak mümkündü.
Akil insanların tabiriyle, barışı en çok isteyenlerin Güneydoğu olduğunu söylemesi, bir gözlemden öte, gerçeğin haykırışıdır adeta.
Batıda barış yerine savaşı koyanların olması “sizin hiç evladınız öldü mü?” sorununu beraberinde getirir.
Sizin hiç köyünüz boşaltıldı mı?
Yerinizden yurdunuzdan edildiniz mi?
Devlet ve terör örgütü arasında kaldınız mı?
Devlet adına cinayet işleyenlerin ne yaptığının şaşkınlığıyla yüzleştiniz mi?
Siz hiç rencide edildiniz mi?
Darbe dönemlerinde itilip kakıldınız mı?
Evladınızı şehit verdiniz mi?
Oğlunuz dağa çıkıp, bir daha dönmeyenler arasına karıştı mı?
Bölgeyle ilgili sağlıklı verileri toplamak için bütün bunlardan bir tane yaşadınız mı?
Yoksa “yoksunluk” içinde yaşamak zorunda mı kaldınız?
Kent demeye bin şahit isteyen imkânsızlıklarla mı boğuştunuz?
Zenginken bir anda fakir düştüğünüz oldu mu mesela.
Köyünüz varken, eviniz, barkınız varken, bir gece hepsi elinizden alındı mı?
Gözünüzün önünde sevdiklerinizi kaybettiğiniz oldu mu?
Kendi ellerinizle onları toprağa verirken, kime lanet edeceğinizi şaşırdığınız da olmamıştır, eminim.
Bu bölgede yaşamak, ateşten gömlek giyinmektir.
Batının sizi “terörist” olarak gördüğü bir bölgede vatanını sevmenin güçlüğünü yaşamak lazım…
İnsan sevgisiyle dolu olmak, barıştan yana olmak, bir arada yaşamayı istemek ama buna rağmen topyekûn terörist görülmek…
Aslında bölgenin en kötü yönü, bu sakat düşüncede yatıyor.
Daha insanca yaşamak için gerekenleri saymaya kalkışmadan, demokratik haklarından bahsetmeden, bakış açısının sorunluluğu yetiyor.
İnsanlar kendilerini nasıl algılıyorlarsa öyle olamamak…
“Benim istediğim gibi olacaksınız” dayatması…
Ana dilinizi değil, “bizim dediğimizi konuşacaksınız” zorlaması…
Hep “öteki” olmak, hep dağıtılan “ulufeyle” yetinmek…
Kendine ait bir düşünceyi hayata geçirememek…
İnsanca yaşamanın önünde sürekli engel bulmak…
İnançta da bu böyle, yaşam tarzında da, kültürel ilişkilerde de…
Sürekli sana verilenle yetinmeni isteyenlere bön bön bakmak.
Kendisi için her türlü hakkı talep edenlerin olduğu ülkede, sizin için bunu layık görmemek.
Ve böyle bir bölgede barış isteyenlerin oranının yüzde yüzlerden fazla olması kadar doğalı olamaz.
İnsanlar, barışla insanca yaşama kavuşacak.
Öteki olmaktan kurtulan yığınlar, birer birey haline gelecek.
Herkes kendi kişiliğini ortaya koyacak, düşüncesini hayata geçirecek, yapmak istedikleri için fırsatlar çıkacak.
Silaha ayrılan milyarların bölgeye yatırım veya sosyal dokuyu değiştirmesi adına aktarılma şansı yakalanacak.
Ve insanlar ölmeyecek, sebepsiz yere…
Birilerinin saltanatı sürsün diye bugüne dek akıtılan kanlar dinecek.
İstediği kadar birileri çırpınsın dursun, barışın yerine savaşı daim kılmak istesin, eğer burada yaşıyorsanız ve acılarınız varsa, sadece gülüp geçersiniz, hem de acı acı…
Akil insanlar, bütün bunları apaçık görüyor, kendilerine aktarılanlarla bunları alt alta koyup toplayabiliyorlar.
Akil insanların nasıl bir görev yaptığı, belki yıllar sonra ortaya çıkacak.
Zira “suçlanma” korkusu yaşamadan, yüreğinde saklananların dillendirildiği en özgür platform, onların oluşturduğu platformdur.
Bir şey daha…
İnanın akil insanlar, ülkenin en cesurları arasında yer alan insanlardır.
O kadar iğrenç muamelelere rağmen “barış… barış..” diye derviş olup gezmek her babayiğidin harcı değil.
Hâlbuki çoğu sırça köşkünde birilerinin ölmesini haber bültenlerinde izleyip, “ah” bile etme gereği duymayanlardan olabilirlerdi…
Ama onlar barışı seçti, savaş isteyenlere inat.
 
Twitimden seçmeler
Bir gün her hangi bir görev olduğunda "ben değil, sen daha iyi yaparsın" dediğimiz zaman, hak edenler, hak ettikleri yerde olacaktır!
www.naifkarabatak.net