İnsan Hayvanat Bahçeleri[1]
On binlerce insan, beyaz ırkın keyfi için hayvanat bahçelerindeki gibi galerilere bölünerek sergilendiler. Bilinen son insan hayvanat bahçesi 1956 yılında Belçika’daydı. Buralarda Madagaskar, Çin Hindi, Sudan, Kongo, Tunus ve Fas’tan toplanan insanlar sergileniyordu. Oluşturulan mini köy ve pavyonlarda insanların toplandıkları bölgelere uygun habitatlar kuruluyor, içlerine canlı figürler olarak buralardan getirilip köle pazarlarında satılan insanlar bırakılıyordu.
Bu organizasyonlar, dev panayır alanlarında mini bir Sudan, Alaska ya da Tunus’un yöresel yapılarını inşa ediyor, içlerine bu ülkelerden getirdikleri insanları bırakıp adeta canlı bir insan müzesi gibi hizmet veriyorlardı. Her şey sömürge sahibi olmanın gücünü göstermek ve halka yenilikçi(!) bir eğlence sunmak içindi. Buraya verilen isimler bunu yapanların niyetlerini saklamıyordu: “İnsan Hayvanat Bahçesi.”
Kaynaklara göre serginin zavallı insanları, 1907 yılı, Mayıs ayından Ekim ayına kadar bir milyon kişi tarafından seyredilmiştir. Tahmini açık kalma zamanıysa 1870’ten 1930’lara kadardır. Farklı yerlerdeki bu tip sergilerin dünya genelinde bir buçuk milyar insan tarafından ziyaret edildiği tahmin edilmektedir.
Afrika’nın tarih boyunca bitmek bilmeyen çilesi çoğu zaman hasıraltı edilmiş, gösterilmek istenmemiştir.
Dünyanın ham madde deposu beyaz ırk için var olmalıydı. Bundan normal bir şey düşünülemezdi. Üstü örtülen onca katliam, savaş ve köleleştirmeye rağmen bu vahşi tarihten geriye hayli net belgeler kaldı: İnsan Hayvanat Bahçeleri. Çünkü bu bahçeleri, gizlemek için değil aksine göstermek için yapmışlardı.[2]
On dokuzuncu yüzyılın başlarından itibaren ekonomik ve politik sebeplerle köle istihdamı işlevini yitirmişti. İlk olarak 1804 yılında Fransızlar Haiti’de köleliği kaldırdılar; diğer sömürgelerde de köleliğin peyderpey kaldırılmasıyla artık siyahlar da insan sayılmaya başlandı. Ancak beyazlar yine üstün ırk, siyahlar ise aşağı ırk olarak görülüyordu.
Aslında ırkçılık değil kölelik kaldırılıyor, yerine daha modern bir kölelik tesis ediliyordu. Ne yazık ki siyahlar da yüzyıllarca gördükleri baskıyı kanıksadıklarından kendileri de zihinsel ve kültürel bakımdan geri olduklarını kabul ediyor ve bu yüzden beyazlara uyum sağlamaya çalışıyorlardı.
Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’de ortaya atılan ırkçı teorilerle zencilerin biyolojik olarak daha aşağı oldukları, gelişen siyahî bilincin gelecekte beyazların sosyal ve ekonomik konumları bakımından tehlike arz edebileceği iddiaları revaçtaydı. Asyalılar ve Afrikalılar arasındaki doğum oranlarının yüksekliğine dikkat çekiliyor ve beyaz ırkın gelecekte hâkimiyeti kaybedebileceği endişesi dile getiriliyordu.
Batı dünyasının gelenekleşmiş olan ırkçılık zihniyetinin yirminci yüzyılda faşist politikalarla birleşmesinden sonra bazı milletler kendi ırklarının üstün ırk olduğunu ve dünya insanlarını kendilerinin kurtaracağını iddia ettiler. Avrupa’da yahudi düşmanlığı ile pratiğe yansıyan antisemitizm (Sâmî ırkına düşmanlık) olgusu, Cermen ırkının üstünlüğünü ileri süren Adolf Hitler’in yeni bir buluşu olmayıp Batı tarihinde şekillenmiş bir ırkçılık biçimidir.
Nitekim Cezayir’de Fransa'nın yaptığı katliamlar Fransız yönetimi altında 1,5 milyon kişi hayatını kaybetmiş, çok sayıda kişi de işkence ve kötü muameleden geçmiştir. 8 Mayıs 1945’te Setif şehrinde savaştan sonra vaad edilen bağımsızlık için gösteri yapan halka makinalı tüfek ile ateş açılmış binlerce kişi öldürülmüştür.
İtalyanlar Libya'da sadece insanlara değil, hayvanlara bile soykırım uyguladılar.
Sadece 1923-1929 yılları arasında 141.766 küçük ve büyük baş hayvanı katledilmiş, İtalyan verilerine göre 4.329’Libya’lı mücahid şehit edilmiştir.
Direnişin lideri Ömer Muhtar, 1931 yılında yakalanarak toplama kamplarından getirilen binlerce kişinin gözü önünde idam edilir ve direniş İtalyanlar tarafından bastırılır.
Libya’da 1911’den 1940’lı yıllara kadar uyguladığı imha operasyonları ve çölün ortasına kurduğu toplama kamplarında yüz binlerce Afrikalı Müslüman hayatını kaybetmiştir.
Halen de Avrupa ülkelerinde yaşayan Müslümanlar, her gün giderek artan İslamofobi ile güçlenen ve giderek artan ırkçı saldırılara maruz kalmaktadır. Almanya’da Türklere, Fransa’da Türklere ve Cezayirlilere ve camilere saldırılar devam etmektedir. Bu da göstermektedir ki Batıda ırkçılık hiçbir zaman bitmemiş, aksine artmıştır.