Orta Asya ülkelerinde uygulanan, Aytmatov’un romanına konu olmuş, ilginç ve dehşet verici bir ceza yöntemi! Devenin boyun bölgesinden alınan deri, insanların kafasına sarılıp güneşte kurumaya bırakılır. Kafatasını giderek sıkan, damarları sıkıştıran bu yöntemle kurbanlar köle haline getirilir. MANKURT denilen bu varlıkların geçmişi hafızalarından tamamen silinip duygusuz düşüncesiz varlıklara dönüştürülür. Nihayetinde sahibinin DEDİKLERİ haricinde hiç bir şeyin önemi yoktur MANKURT için!
Düşünen ve sorgulayan, haklarını bilip talep eden bireylerin, yaftalamalarla toplumdan izole edilerek susturulmaya çalışıldığı bu dönemde, cehaletin döneme göre kullanışlı derisi alınıp, bireylerin özgürlüğüne -MANKURT’lara yapıldığı gibi- uygulanıyor. Hafızası silinmeye çalışılan toplumun düşün dünyasına konan ipotekler, gücün belirlenmemiş sınırlarının belli bir kesimin daha doğrusu farklı fikirdeki insanlara olumsuz olarak yansıtılması neticesinde ülke giderek kabile devleti izlenimine terk edildiği gerçeği tüm ağırlığıyla etkisini göstermektedir. Özgürlüklerin, temel hakların boynuna geçirilen urganlar, MANKURT’ların kafasındaki deriden çok farklı DEĞİL!
İnsanları bilinç düzeyinden ayırıp, güç sahiplerinin direktifleri haricinde, asla farklı düşünemez kılınması, “O ne derse doğrudur” yaklaşımlarıyla toplumun bütün katmanlarının ablukaya alınması ve toplum için önemli olan dini ve kültürel hassasiyetlerinin pervasızca menfaatlere kurban edilmesi gibi faktörler görünür hale getirilerek virüs gibi insanlar endişe ve korku iklimine hapsedilip mankurtlaştırma yoluna gidilmiştir. Adaletin, hukukun, bilimin edebiyatın ruhuna yapıştıran deriler cehaletle büzüştükçe, toplumun bütün katmanlarının giderek “kalitesizleşme”nin tesirinde can çekiştiği açık hale geldi. Ekranların, sosyal medyanın ve güç sahibin mankurtlaştırıp gezici robotlara dönüştürdüğü insanların her gün darağaçları oluşturup, itibar suikastleri düzenlemesi farklı olanın haysiyet, onur yönünden lime lime doğrandığı bu sürecin mimarları, perde gerisinden olanları izledikçe, cehaletle bezenmiş mankurtlar da cesaretle saldırmaya devam edeceği görülecektir. İktidarların yada karşı blokların birbirini boğazlamak için her yolu mübah hale getirme gayretleri, ülkede kutsal olan toplumun temel taşlarını yerinden oynatmıştır. Her partinin kendini en haklı benim, bu ülkenin asıl sahibi benim gibi ironik ve acınası hallerle topluma pazarlaması, kendi kitlelerini “cehaletle bezeyip“ olur olmaz her farklı fikirle yarıştırması ivme kazandıkça, toplumun asıl değerleri düşünen, vicdanlı insanlarının düşünce olarak kendini karantinaya almasına sebep oldu. Kafası boş levhaya çevrilip içine cehaletin bütün argümanları doldurulan ve ne yazık ki topluma rol model olarak sunulan mankurtlar, temel hakları dahi hiçe sayıp insanların üzerine irinli ruhlarını boca etmesi alenileştikçe, ülkenin çimentosuna darbeler vurduklarının farkında bile değiller. 1984 romanındaki gizemli iktidar sahibi BEYEFENDİ’nin bakışlarını örnek alıp toplumu kendi dünyalarına göre hizaya getirenlerin arttığı bu dönemde iktidar sahiplerinin ve ona evlatlık yapan küçük kümelerin orantısız olarak kendine rakip gördüğü insanlara düşünce olarak saldırması alenileşmiştir. Ve çok acıdır ki belki de en dokunulmaz olan adaletin kafasına geçirilen cehalet derisi geriye kalan her şeyi harabeye çevirmiştir. Hukuk bitirildikçe artan pervasızlık mankurt sahiplerinin cesaretini arttırmış adalet tanrıçası THEMİS’in kolları budanarak yeryüzünde her şeyin sahibi benim diyen beyefendiler türemiştir. Tepelerden ovalara seslerini yankılatan, egolarına dans ettiren kalbinin atışıyla ülkenin ayakta kaldığını zanneden sömürü düzen sahipleri elbette ebediyen ayakta kalmayacaktır. Her yere kendisinin “ruh heykelini” dikmek isteyenler yeri geldiği zaman o heykele ucube deyip korkacağı tabi ki varsayım değildir.
Sonuç olarak kafasına deri geçirilip mankurtlara çevirilenlerin vasıta olarak kullanıldığı günümüzde yapılacak en hakikatli çaba tabi ki durmadan eğitimin iyileştirilmesidir. Eğitim seviyesi arttıkça görülecektir ki kafalara geçirilmeye çalışılan deri zihniyetleri deşifre etme haricinde işe yaramadığı görülecektir. Yerimizde saydığımız sürece kafalarımıza derilerde geçirilir düşünce olarak iğdişte ediliriz. BEYEFENDİ’nin gözlerinin tam içine bakıp MANKURT olmadığımızı göstermek zorunda olduğumuz bir dönem! EVET zor bir dönem...
DİPNOT:
Atina'da önemli bir tartışma yapılırken kürsüye Demostenes çıkar, ancak dinleyiciler sürekli kendi aralarında konuşmakta, filozofu dinlememektedir. Demostenes, "Bir hikâye anlatıp ineceğim" der ve anlatmaya başlar: "Uzun zaman önceydi, bir delikanlı Atina'dan Megara'ya gitmek için bir eşek kiralamıştı. Eşeğini kiraya veren adamın da Megara'da işi vardı, beraber yola düştüler. Konuşa konuşa giderlerken öğle sıcağı bastırdı, biraz dinlenmek ve öğle yemeği yemek için bir su başına çöktüler. Ama ortalıkta hiç gölgelik yoktu ve eşeğin sahibi yemeğini alıp eşeğinin gölgesine sığındı. Eşeği kiralayan genç buna içerledi, 'Sen çekil gölgede ben oturacağım' dedi. Beriki itiraz etti: 'Ben oturacağım, çünkü eşek benim.' Delikanlı Ama ben eşeği kiraladım' deyince, eşeğin sahibinden 'Ben sana eşeği kiraladım gölgesini değil' cevabını aldı ve aralarında kavga çıktı."
Hikâyenin tam burasında Demostenes kürsüden iner yürümeye başlar. Dinleyiciler, "Sonunda ne oldu, sonunu anlat" diye bağrışmaya başlayınca Demostenes kürsüye döner:
"Sizin için çok önemli bir konuda bir şeyler anlatmaya çalıştım, dinlemediniz. Şimdi ise eşeğin gölgesini merak ediyorsunuz. Ne fikrimi söyleyeceğim ne de eşeğin gölgesine ne olduğunu..."
Kürsüden iner, yürür gider.
Ülke ne durumda olduğunu merak ETMELİ!