Hocam; ağzımda sakızı şişirip şişirip patlatırsam, orucum bana küser mi?  Zorla kendime yemek yedirirsem, doyduktan sonra orucuma devam etsem günah olur mu? Dolarla yaptığım sevabın her yıl kur farkından  artan miktarıyla, biraz günah işlesem bişey olur mu? Hocam sahurdan sonra beynime iğne yapıp iftara kadar kendi mi uyutursam, uyandığım da oruçlu sayılır mıyım? Son olarak da 1400 senedir anlamadığım bu konular için, kendi mi bir binadan aşağı atsam, oksijen israfından dolayı sevaba girer miyim? 

Beyinsizlerin tükettiği oksijenden mi kaynaklı yoksa başka bir sebebi mi var bilmiyorum ama ramazan ayında maruz kaldığımız şu hoca görünümlü kapitalizm artıklarının beynimizde açtıkları yaralar, artık çekilmez hale geldi. Soruyu soran karikatürle, buna cevap veren maskot ruhlu hoca zırvalarının geldiği nokta, cehaletin ne denli cüretkar hale geldiğinin kanıtı! İslamın özüne hamleleriyle vurdukları darbeler yetmiyormuş gibi, toplumun maneviyatına ettikleri tesirle ağır tahribatlar yaratmaktan geri durmuyorlar. Para için her türlü taklayı atmaya amade olan hoca zırvalarının şu son dönemde, halkı aydınlatmak bir yana mizah dergilerinin yapamadığını yapması, taktire şayan! Ramazan ayını  realiti şova çeviren istismar kumkumalarının günümüz eğitim seviyesi ve anlayışlarıyla uyumlu olması aslında dikkat edilmesi gereken bir hadise! 

Cehaletin kutsandığı, yalakalığın liyakat sayıldığı şu zamanda hayatın her alanında mutlak gücün aynı zihniyetle ördüğü alt üst ilişkileri sonucunda,  toplum hayatı herşeyi kabullenmek zorunda kalan donanımsız bireylerden oluşur hale geldi. Güç bozdu toplum hayatını. Mutlak gücün girdabında eğitimden tutun hayatın tüm alanlarına sirayet eden başıboşluk neticesinde din dejenere edilip realiti şovların malzemesi haline getirildi. Ekranlardan beyinden eser taşımayan fırıldak cehaletler soruyor, karşısında hoca diye çıkan zatta ciddiyetle magazin sorularına cevap veriyor! İslamı program yaptığı kanala menfaat malzemesi yapmaktan utanmayan bu zatlara diyanetten bir tepki var mı peki ? Tabi ki hayır! Onlarda dolar kurundan arta kalan parayla yeni  Audi alma hesabı içinde ! 

Yuvarlak masalarda islamla uzaktan yakından alakası olmayan Ejder aromalı smothineler eşliğinde verilen iftarlar, hangi fakirin halinden anlamaya yarayacak sormak lazım! Fakirlerden alınan vergilerle, en kıytırık bürokratın altına çekilen audiler, belediye başkanlarının seçim yatırımı olarak kullandığı iftar programları, ve  trilyonlarca çıkarlarına hizmet etsin diye savrulan memleketin alınteri! Altın varanklı koltuklarda atılan manevi nutuklar ve herkes görsün, para nasıl çar çur edilir hesabıyla gidilen cuma namazları... Say say bitmez ! Kul hakkını ağzından düşürmeyen maskeli muhafazakarın edindiği son yıllardaki konum sosyolojik bir vakıa. Milyonlarca işsiz varken dul yetim gariban varken, ülkenin alt üst yapı sorunu varken kendi makamlarını güzelleştiren son dönemin cüretkar makam turistlerine ne denmeli bilmiyorum! Kayyum diye atanın makamların arkasına inşa ettiği banyolarda bu zihniyetlerin acilen yıkanması şart! Yıkandıkça pislikleri ortaya çıkan yamyamları afişe etmediğimiz sürece,  ülkenin kanının emilmesinden, kurumlara sızan farelerin her şeyi kemirip saçtığı pisliklerden kurtulmayacağımız kesindir, nettir. 

Beyinlere tutturulan cehalet orucu neticesinde düşünemez kılınanların, mutlak gücün verdiği omuzla makam mevki sahibi olması neticesinde, her alanda yaşanan dejenerasyon, bu gün ülkenin en büyük sorunu! TV yada gazete,  iletişim kanalları, sosyal medyanın büyük bir kısmı, bu cehalet artıklarının tecavüzü ile işgal edilmiş durumda!  Eğitim camiası,  camiler kısacası toplum hayatının eksiklerini gidereceği hangi kurum varsa bu gün kalitesizleşmenin esaretine terkedilmiş durumda! Beyinlere tutturulan cehalet orucu olduğu sürece parmağını kaldırıp hocam bende beyin var mı tarzı sorulara maruz kalacağımız net! Verilecek cevap belki de üç boyutlu resimde gördüğümüzle eşdeğer! Gözler bakarken beyin görür. Kim bilir belki de bir iftar olur ki ağızlar yerken, beyinler uyanır! 

DİPNOT:

Büyük Rus yazarı Turgenyev, soğuk bir akşamüstü evine doğru yola çıkmış. Yolda bir dilenci kendisinden para istemiş. Bütün ceplerini kurcalayan Turgenyev, ne yazık ki hiç para bulamamış. Bunun üzerine kendisine uzatılan soğuk elleri kendi elleriyle ısıtarak:

"Kusura bakma kardeşim sana verecek bir şeyim yok" demiş.

Dilenci; "Verdiniz ya efendim" demiş. "Bana kardeşim dediniz." 

Reklam iftarları, kibirle savrulan nutuklar yerine fakirlerin yüreği ısıtılamaz mı? 

MEKTUP:

Büyük İskender, büyük filozof Aristo’ya bir mektup yazıp sorar:

"Zaptettiğim topraklardaki insanları tahakkümüm altında tutabilmek için neler yapmalıyım?"

1- Ülkenin ileri gelen insanlarını sürgüne mi göndereyim?

2- Ülkenin ileri gelenlerini hapse mi atayım?

3- Ülkenin ileri gelenlerini kılıçtan mı geçireyim?

Aristo’dan cevap gelir:

1- Sürgünde toplanıp sana karşı başkaldırırlar.

2- Hapishaneler militan yuvası olur, kontrolden çıkar.

3- Onlardan sonraki kuşak intikam hırsıyla büyür, tahtını sallar.

Aristo, çözüm olarak şu tavsiyede bulunur:

İnsanların arasına nifak tohumları ekeceksin. Birbirleriyle savaşınca, hakem olarak kendini kabul ettireceksin. Ama anlaşmaya giden bütün yolları tıkayacaksın!