Bu Kısır Döngüyü Kırmak Gerekir

Abone Ol

İnsanlar şu üç günlük fani dünyada yaşarken, bir türlü birbirlerinin kıymetini bilmezler/bilemezler.

Ne zaman ki çeşitli vesilelerle bu dünyayı terk edip ebedi bir âleme yolculuğa çıktıklarında hatırlarlar. Ah-vah ederler, feryat-ı figan ederler; ancak nafile! Artık olan olmuştur, giden gitmiş geride kalanlar yaptıklarıyla baş başa kalmışladır. Geriye dönüşün mümkün olmadığı bu yolculukta varsa hesaplar, mahşere kalmıştır. Tabi bu söylediklerim inananlar için.

İnanç boyutunda olanlardan haberdar olmayanlar için ölüm bir son, bir tükenmişliktir; ancak inananlar için ebedi bir âlemin başlangıcıdır. Salih ameli nispetinde girdiği mezar; ya cehennem çukurlarından bir çukur ya da cennet bahçelerinden bir köşe olur.

Dört duvarla çevrili olan o mezara, o çukura görmeden önce, nedense birbirimizi görmeyiz, önemsemeyiz, hatırlamayız Ancak sevdiklerimizin vefat haberinde iyi insandı, bir yıldız daha kaydı gitti deriz. Hâlbuki o yıldız her zaman vardı ve her zaman göz önündeydi.

Yıllarca acı içinde yaşamış, yıllarca aç-susuz yaşamış, yıllarca insanlardan soyutlanmış, yıllarca bir çift lâfa hasret yaşamış, kimin umurundaydı. Oysa şimdi; yaptıklarımız yüzümüze haykırırcasına, mezarlıktaki defin esnasında, yüzümüze soğuk sular serpilmişçesine uyandırıverir. Ona olan son görevi yapmak için, dualar eder, yemekler yedirir, hayır hasanette bulunuruz. O kadar...

Biraz derinlemesine düşünüp öz eleştiri yaptığımızda, hayatımız da öyle değil mi?

Bizim de aynı duruma düşmeyeceğimizin garantisi var mıdır?

Kim bu garantiyi sağlayabilir, söyleyebilir misiniz?

Bir kısa ziyareti, bir hal hatır sormayı, bir mektup göndermeyi, bir telefonu çok gördüğümüz sevdiklerimiz yok mudur?

Bu sevdiklerimizi ihmal etmemeyi; ancak cenaze günlerinde, mezarı başında veya 3 günlük taziye merasimlerinde son görevimizi yaparken beceriyoruz, yapmaya çalışıyoruz. İllaki bir şeyin kıymetini bilmek için kaybetmemiz mi gerekiyor!

Kaybettiklerimizi görmeden, yaşamadan vaziyetin farkında olmama/olamama, görmezden gelme, hafife alma ve hızla unutma gibi çok büyük arızî durumlara sahibiz.

Sevdiklerimi kendi elimizle kara toprağın bağrına verirken, başka insanlar ölürken, tam da düzeldik derken; biraz vakit geçiyor, “eski tas, eski hamam” misali yine unutuyoruz her şeyi.

Hayat rayından hiç çıkmayacakmış gibi, eski alışkanlıklarımıza devam ediyoruz ya da rayından çıkmış olsa da bize dokunmayacakmış gibi davranmaya hızla geri dönmemek için var gücümüzle caba gösteriyor, gayret sarf ediyoruz.

Günü gelip, uyanmaya çalıştığımızda, uyandığımızda da her zaman olduğu gibi çok, ama çok geç oluyor.

Artık zamanı geldiği, hatta geçtiği kanısındayım.

Bir an önce kendimize gelip, bu kısır döngüyü kırmaya çalışmamız gerekiyor.

Kerim Baydak

kbaydak61-artan@hotmail.com