Güzel bir gün daha başlıyor, şükürler olsun! Odam sıcak, çayım demli, müzik bedenimi gevşetici ve ben yazımın başındayım! Şu an itibarıyla gerçekleşen bütün bunlar için; tabii bunun arkası- önü, sağı- solu, altı-üstü derken her tarafını dolduracak şekilde, öyle bir minnet akıyor ki, sormayın gitsin! Şükürler olsun!
Birden aklıma bir öykü geldi. Paylaşıyorum:
“Küçük bir çoban bir Cuma günü koyunları güdüyor ki, ezanın sesini duydu.
Uzaktan, köy ahalisinin birer ikişer camiye doğru yol aldığını görünce:
“ Ben de Rabbime yönelmeliyim. Ama O’ na ne diyeceğim, nasıl ibadet edeceğim?” diye düşünmeye başladı.
Küçük çoban namaz kılmayı bilmiyor, ezberinde de ne bir sure, ne bir dua bulunuyordu.
Diz üstü yere çöktü, “ elif, be… “ diye duyduğu kadarıyla alfabeyi saymaya başladı. Bu duayı birkaç defa tekrarladı.
Oradan geçen bir adam çocuğun sesini duydu ve çalılar arasından ona baktı. Diz çökmüş, elini açmış, gözleri kapalı bir çocuk alfabeyi okuyordu.
Çocuğa, “ Burada ne yapıyorsun küçük? “ diye seslendi. Çocuk “ Dua ediyorum efendim “ dedi.
Adam şaşkın bir bakışla “Niye alfabeyi okuyorsun “ diye sordu. Çocuk cevap verdi:
“ Hiç dua bilmiyorum. Fakat Allah’ ın beni korumasını ve koyunlarımı güderken bana yardım etmesini istiyorum. O her şeyi bildiğine göre, harfleri yan yana koyar ve ne söylemek istediğimi bilir diye düşündüm.”
Adam gülümsedi ve “ Kalbini ferah tut. İnanıyorum ki Allah duanı kabul edecektir.”
Ben de Yüksek Gücüme bazen ne diyeceğimi bilemiyorum. Sözcükler öyle yetersiz kalıyor ki… Fakat öyle ya da böyle, hangi dille ( bazen bedenin sözsüz diliyle bile olabilir ) olursa olsun, yürekten geçen her dilin O’ na ulaştığına eminim. Lütfen Yüksek Gücüm, yol göstericiliğini ve yaratıcılığını benden esirgeme! Teşekkürler!