18 takımın yarıştığı futbol liginde ikinci olan Fenerbahçe takımı başarısız bulunduğu için teknik direktörünü değiştirdi. Taraftar yönetim istifa diye slogan attı. 18 takımın içinde demek ki başarılı olabilmenin kıstası şampiyon olmakmış. Kısacası ikinci olmak övünülecek bir durum değilmiş. Üstelik ikinci olan Avrupa Konferans Ligine katılıyor olsa da.
İki kişinin yarıştığı Cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci olan Sayın Kılıçdaroğlu sabah akşam nasıl başarılı olduğunu anlatmaya çalışıyor. Aveneleri de %48 oyun küçümsenmemesi gerektiğini söyleyip duruyor. Oysa sonuç %50,5 - %49,5 olsa bile ikincisin ve yenilmişsin demektir. Bu sonucu başarı diye yutturmaya kalkmak partililerin aklı ile alay etmektir. Üstelik bu yarışta ikinci olana Avrupa Konferans Ligi bile yok. Aksine CHP seçmenine kabus dolu 5 yıl daha……..
Başarılıyız diyenler yerimizi sağlama aldık, koltuğu kaptık diye düşünüyorsa onun adına başka şey denir.
Bir de milletvekili oylarına bakalım: CHP, Deva-Saadet- Gelecek – Demokrat parti hatta İyi Partinin enerjisini de katarsak topluca %25 oy almış. 2010 yılından bu yana CHP Genel Başkanı olan Kılıçdaroğlu 2011 yılında %26 olan CHP oyunu ( son 21 yılda alınan en yüksek oran) artırmak bir yana geriye götürmüş. Görünen o ki artırma imkânı da yok.
Sayın KILIÇDAROĞLU sayesinde Cumhuriyet tarihinin en gerici en sağcı meclisi oluştu ve artık Anayasanın ilk 4 maddesini tartışmaya açalım diyenlere meydan açıldı. Üstelik bu söylemi seçim öncesi ittifakı olan DEVA partisi dillendirdi ve CHP den çıt çıkmadı.
KILIÇDAROĞLU uyguladığı politikalarla partiyi gittikçe sağa çekti. Laiklik tartışılmalı diyen, ben ATATÜRK devrimlerinin bekçisi değilim diyen, ben aslında CHP li değilim ama diyen, ATATÜRK E kefere diyen, kısacası ATATÜRK ve Cumhuriyet değerlerine, kazanımlarına mesafeli olan kişilere partiyi teslim etti. Oy oranı tartışmalı ve komik yüzdeye sahip partilere olağanüstü kontenjanlar vererek, Sadullah Ergin gibi birini Çankaya’dan listeye koyarak CHP’lileri kırdı, küstürdü. Üstelik listelerden haberim yoktu ben de sonradan öğrendim diyecek kadar da pişkin davrandı.
Deva ile gelecek partisine gerek var mıydı? Bence yoktu. Sonuçta Ali Babacan şimdi televizyonlara çıkıp aldığımız her oy anamızın ak sütü gibi helal, alnımız ak, kimseye diyet borcumuz yok diyerek CHP seçmeniyle dalga geçiyor.
Sağcı gerici diye sadece Deva, Gelecek partisinden seçilenleri kastetmiyorum. CHP listesinde, kendi vekilleri içinde de kimlerin olduğunu tam olarak bilmiyoruz, yakında yaşayarak öğreneceğiz.
KILIÇDAROĞLU, Halil İbrahim sofrası diyerek herkesi kucakladığını ima etti ama herkesi memnun edemezsin, herkesi kucaklamana gerek de yok.
Örneğin; ‘ AKP herkesi mutlu edemeyeceğinin farkında, birine yarandığında diğerini kaybedeceğini biliyor. O yüzden belli seçmen guruplarını görmezden gelmekten çekinmiyor. AKP bir tarafa oynuyorsa karşıt görüşün gideceğini biliyor. O nedenle kime oynayacağını ve kimden vazgeçeceğini seçiyor. ‘
Ama %15 civarındaki kendisini parti değil din olarak gören seçmeninden hiç vazgeçmiyor, söylemlerini ona göre belirliyor.
KILIÇDAROĞLU herkesi kucaklama iddiasında ve helalleşme vaadinde ama gerçek tabanı olan ATATÜRKÇÜ ve Solcuları dışlıyor ve adeta düşmanlaştırıyor.
Cumhuriyet Gazetesinden Zülâl Kalkandelen hanımın söylediği gibi ‘ Türkiye’nin aydınlığa çıkması için değil 6’lı masa 16’lı masa kuracağım’ diyen Kılıçdaroğlu’nun anlamamakta ısrar ettiği hatası ise şudur: masaya siyasal İslamcıları, neoliberalleri oturtursanız, ağzınıza ne laikliği ne kamuculuğu ne de tam bağımsızlığı alabilirsiniz. Onlar yanınızda iken alsanız da bu ‘takiye’ olur ve kimseyi inandıramazsınız. Bu üç ilkeyi ödünsüz savunmadan bu ülkeyi aydınlığa çıkaramazsınız
Sayın Kılıçdaroğlu’nun seçilemeyeceği belli idi. Buna rağmen işi kişiselleştirip, birazda mezhepsel bakıp inat etmesi sonucu ülkeyi bu iktidara bir beş yıl daha mahkûm etti. Üstelik ekonominin dibe vurduğu, dış politikanın yerlerde süründüğü, insanların inim, inim inlediği bir dönemde. Eğer başarıdan bahsediyorsanız işte böyle bir ortamda seçim kaybetmek gerçekten başarıdır.
Daha söylenecek çok şeyler var ama şimdi uzatmayayım.
NOT: kimse yazdıklarıma bakıp da mezhepsel yorumlar yapmasın. Kimsenin etnik ve mezhepsel kimliği beni ilgilendirmez. Beni ilgilendiren toplumun hassasiyeti ve bakış açısı bunu da yorumlayabilmek için olaya sosyolojik açıdan bakmak gerek.
Kimse yazdıklarıma bakıp da seçimden sonra konuşmak kolay demesin bu yazdıklarımı ve daha fazlasını Ocak ayında Ankara’da ilgilisine söyledim hem de yazılarımda değindim
ASIM ÖCAL
02.07.2023