Yaşamımda bazı söz kalıpları hep zihnimin köşesinde asılı durur. İhtiyaç duyduğumda alır önüme koyarım tek tek. Sorarım kendilerine, ne işe yaradın bugüne kadar? Hangi ihtiyacımı karşıladın? Yanıtı aldıktan sonra kendime sorarım, ihtiyacın var mı bugün? Yoksa, helalleşirim onunla. Biçimsel olarak hayatımdan çıkarırım. Fakat bazılarıyla helalleşmekte zorlanırım. Bakarım içlerine. Tekrar ufak tefek değişikliklerle uyarlayabilir miyim yeni bakış açıma?
İşte yeniden uyarlanabilecek söz kalıplarımdan biri çıktı bugün karşıma. Yeni yılda içsel bir karar aldım, kendime bir şükür kutusu yapacağım. Aklıma geldikçe minnet duyduğum şeyleri yazıp biriktireceğim. Tıpkı kumbarada biriktirdiğimiz paralar gibi. Kutuyu zihnimde buldum. Geçenlerde yeğenim Kütahya’ dan kahve fincanı getirmiş. Onun kutusunu kullanacağım. Hem yeğenime de sevgilerimi iletirim kutuya temas edince. O da bir karar aldı, İstanbul’ a yerleşiyor. İçim buruk biraz.
Kararı alır almaz “çıfıtçı dükkanı” fırladı geldi oturdu zihnime. Kızgınlık yaşadım kendime. Ortalıkta yeterince yayıntı yokmuş gibi bir de bunu çıkarma, dedim. Hobilerim, ilgi alanlarım derken çok yayıntım oluyor. Onları yerleştirmek, onlara alan yaratmakta zorlanıyorum. Üstüne üstlük düzeni seven yanım bu konuda utanç yaşıyor başkalarına karşı. Yarım kalmış işler de yük oluyor sırtıma. Yani maymun iştahlı yanımı alıp abartıyorum ve çıfıtçı dükkanı diyerek kendimi yargılamaya geçiyorum.
Çıfıtçı dükkanı, ‘türlü şeylerin karmakarışık bir durumda bulunduğu yer’ olarak ele alındığında itici geliyor. Düzensizliğin içindeki düzeni görenler için ise yaratıcılık bence. Ben de bakış açımı bu şekilde düzenleyebilir miyim diye, üzerinde çalışıyorum. Amacıma hizmet etmesi için maymun iştahlı yerine odaklı sözcüğünü seçiyorum. Çıfıtçı dükkanına da çok renkli ve meraklı gözlerle sergi dolaşır gibi gezilen müze imajı yerleştiriyorum ve kararımı veriyorum. Şükür kutusunu eyleme koyacağım.
Karar vermek niye bu kadar zor geliyor bana? Kolayca karar vermeyi neden başaramıyorum? Yoruldum artık umut edip edip avucumu yalamaktan. Yenilen pehlivan güreşe doymazmış, ha bire çıkıyorum er meydanına. Kendini bilmekse yolumuz, deneyim olarak bakıp yola devam etmek gerekir. Ben de öyle yaptım yalnızca şu an ve “ Büyüleyici Sanat “ diye bir belgeseli izlemeye kalktım. Uzun süre dikkatimi yoğunlaştıramadım. Fakat o şelalelere ait görüntüler beni çok etkiledi. Çağrışım olarak gözümün önüne gelen görüntü şu oldu; “Doğa yürüyüşlerinin birinde öğle molasında arkadaşlarımdan uzaklaşarak bir kayanın üzerine oturdum. Baktım ki yanımdan cılız ama çok berrak bir su akıyor. Bayıldım. İçimdeki sesler de susunca, suyun sesi de işitilir oldu. Tıpkı bir şelalenin yanında azığımı yiyorum hissine kapıldım.”
Ne alaka dedim o koca koca şelaleler dururken, niye o görüntü canlandı gözümde. İşte içsel onay böyle bir şey olmalı dedim sonra kendime. Dışarıda ne olursa olsun, içeride ne olup bittiğini anlamak. Doğa yürüyüşlerini çok özledim. Bir daha o şekilde doğayla baş başa olmayacağımı biliyorum. Yeni form hakkında da bilgi sahibi değilim. Fakat cılız bir umut belirdi içimde bu fark ediş sayesinde, öyle ya da böyle bu sevgi akacak bir yer bulacak. O potansiyel bende var, son nefesime kadar da var olacak. Yeter ki ben bunu unutmayayım. Teşekkürler.