Biraz önce Suriyeli çocukların olduğu arka sokaktan geçiyordum. Her zaman dikkatim onlarda. Ne yapabilirim diye sorguluyorum. Kendimi çaresiz hissediyorum. Karmakarışık duyguların içerisinde bir de baktım ki seninkiler yine oyun peşindiler. Geçenlerde evcilik oynuyorlardı. Otları yolarken beni gördüler. Sokaktaki ot ya! Sadece bir evin kapısının önünde diye nasıl kaçıştılar yavrum. Bir tanesi düştü hatta. Türkçe biliyor musun diye sordum. Açıklayacaktım yani. Burası sokak korkacak bir şey yok. Size de ait demek geldi içimden. Şimdi de iki kız çocuğu tezahürat yapıyor. Elleriyle dilleriyle. İki tane erkek çocuğu da bir paten bulmuşlar, bölüşmüşler. Her ikisi de birer ayağına pateni takmış diğer ayakları çıplak çorapsız terlik var. Kış günü öyle çorapsız dördünün de ayakları. İçim acıdı tabii ki yani. Dediğim gibi vardır Tanrının bir bildiği. Bu olanlar, o coşkuları beni etkiledi. Çocuk olmak böyle bir şey hep umut var. Çocukların neşeli kıkırtılarına uzaklardan bir yerlerden gelen horoz ötüşleri karıştı, doğa insanla bütünleşti.
Uzun süre önceki Suriyeli çocuklar üzerinden tespitlerimin bir bölümünü kapsayan bu gözlem var olan sorgulamalarımı artırdı. Dönem dönem zaten var olan ve sorgulanan “göçmenlik” kavramı da göreceli bir kavram benim için. Fakat bu kavramın çocuklar üzerindeki etkisini iki yaşındayken Yunanistan İskeçe’ den göçmüş annemin gözünden tek bir cümle ile özetlemem gerekirse, o vurucu cümle de şu olur;” Balyaların üzerinde oturuyordum ve ev sahibinin bizi istemediğine dair söylemlerini dinliyordum korku dolu.”
O yüzden mi bilinmez toleransımız oldukça yüksek oldu onlarla yakın temasta kaldığımız sürece. Sonra kendi çocukluğum geldi aklıma. Bırak herhangi bir ülkeye ait hissetmeyi, kendi aileme bile ait hissetmediğim daha da ileri götürürsem bu dünyaya ait olup olmadığıma dair sorgulamalarımla iyice kalkıp gidesim varken oldukça riskli alanlar benim için. Genel geçer tanıma ait binde bir izlediğim film ya da tiyatro eserleri bile beni alt üst ediyor.
Şimdi yetişkin bedende bir çocuk olarak, prenses ruhumla başım dertte insanın nahoş halleriyle. Hiç hoşlanmadım çirkinliklerden, zorbalıklardan ve ötekileştirilmekten. Tabii kendimdekileri yok sayarak bunların arkasında da durmak mümkün. Ne yazık ki fark edişlerim buna izin vermiyor. Çocuk ruhum ise ‘ oldurmak ‘ için o kadar zorluyor ki! Göçüp gidesi var yorgun bedenimin.