Ailece bir konut sitesinde ikamet eden arkadaşımıza misafirliğe gidiyoruz.
Hani hali-vakti yerinde olan bir arkadaş...
Her türlü teknolojik imkânlara sahip biri…
Hiçbir şeyi çocuklarından esirgemez.
4-5 çocuğu olmasına rağmen neden bir tanesini göremiyoruz.
Merak edip soruyoruz.
“Azizim dostlar nerede?”
“İçerde bilgisayar başındalar” diye cevaplıyor.
Pencereden dışarı bakıyorum, site bahçesinde de kimsecikler yok.
Ancak uzaktan birkaç çocuk sesi geliyor.
Çocukları görmeye, odalarına giriyorum.
Herkes bir bilgisayarın başında kendinden geçmiş gibiler.
Ara sıra tuhaf gerilme hareketleri ve değişik bakışlar fırlatarak, birbirlerine sataşıyorlar.
Bir an için çocukluğuma dönüyorum, kıyaslama yapmaktır niyetim.
Nerede o zaman ki çocukluk, nerede şimdi ki çocukluk, ne kadar da fark var.
Biz dışarı da oyunlar oynarken, onlar bilgisayar, tablet, televizyon, telefon başında vakit geçiriyorlar.
Elbette bizim de çocukluğumda, hayallerimiz vardı, eminim şimdikilerin de vardır.
Misafire bir “hoş geldin” demek nedir bilmiyorlar, kapanmışlar bir odaya, sanal dünyada habire sörf yaparak, güya sosyal sitelerde hayatı öğreniyorlar. Pehhh!!!
Biz dışarıda, toz toprağa banmış olarak oyunlar oynardı, televizyon nedir bilmezdik, gördüğümüz her eve rahatlıkla girer, su, ekmek isterdik, misafirin dizinin dibinden ayrılmadık, ağızlarından çıkacak söze odaklanırken, hele bir de bir harçlık verirlerse, değmeyin keyfine. En mutlu olan biz olurduk. Şimdiler çocuklar ne misafir görüyor, ne toz-toprak görüyor, ne büyük sohbetleri dinliyor, ne komşuları biliyor, tanıyor. Hele bir su veya ekmek islemek mi, mümkün değil.
Tekdüze, sıradan bir yaşam tarzıyla yetişen çocuklarımız, ne yazık ki aynı zamanda, huysuz, şımarık, dengesiz ve düzensiz atıştırarak, sonuçta obez olan, sinirli, asabi, yorgun, argın, kuru, yalın, hayali bir yaşam sürmeye çalışıyorlar.
Dışarıda da bir dünya olduğunu bilmeyen çocuklar, enerjilerini, teknolojik araçlarla ve evin altını üstüne getirerek, koltuk ve divanların üstlerinde geçiriyorlar.
Hele nane-baba çalışıyorsa, okuldan eve dönen çocuklar, dışarıda biraz oynamak yerine koşa koşa giderek, dalıyor bilgisayarlarda oyun oynamaya.
Ders çalışmakmış, dışarıya çıkıp oynamakmış, akrabalara giderek ziyaret etmekmiş, eve misafir gelmişmiş hepsi boş şeyler olmaktadır onun için.
Yalnızlaşan, şımarıklaşan, asabileşen, belki depresyona giren, psikolojisi bozulan çocukların varlığıyla toplum büyük bir hezimete doğru yol almaktadır.
Küçük bedenleri yalnızlığa alıştırmamak havayla, suyla, tozla, toprakla, ağaçla, börtü-böcekle, insanla, insanlarla kaynaşsın ki ilerde mutluluğu tatsın, mazbut bir kişiliğe sahip olsun. Sosyalleşmenin bilgisayar başında klavye ile yazışma olmadığını, sanal oyunların sahte bir dünyanın nimetleri olduğunu, aslında gerçek dünyanın ve oyunlarının dışarıda olduğunu öğrenelim ve öğretelim.
Eskiden çocuklarımızı dışarıdan içeri getirtemezdik, şimdi de çocuklarımızı evden dışarıya çıkaramıyoruz. Bu nasıl bir çelişki! Ne günlere kaldık, kalıyoruz ya rabbim!
Her gün dua ediyorum, keşke her gün elektrik gitse diye. Belki o zaman teknolojik cihazlar çalışmaz da, çocuklarımız da gerçek bir olduğunu bilerek dışarıya çıkıp, arkadaşlarıyla temiz bir havada oyunlar oynarlar.
Kerim BAYDAK
kbaydak61-artan@hotmail.com