Siyaseti, sorunlara çözüm bulma mesleği olarak da değerlendirmek mümkün. Bu açıdan bakınca siyasetçiler, çözüm üretenlerdir, sorun üreten değil. Ancak her zaman bu böyle değil, çözümsüzlüğün kaynağı da bizzat siyasilerin kendisi olabiliyor.
Tıpkı Anayasa Uzlaş(ma)ma Komisyonu’nda olduğu gibi…
***
Türkiye gerçekten çok değişti.
Çok değil, 10 yıl önce hayal dahi edemediğimiz adımlar bugün atılmakla kalmıyor, “yetersiz” görülüyor, daha iyisi isteniyor, çözümün hemen, şimdi gelmesi arzulanıyor.
Sadece Demokratikleşmede değil, hayatın her alanında insana yönelik hizmet veren kurum, kuruluş ve özel teşebbüste zihniyet devrimi yaşanıyor.
Her şeyin insan için olduğu bir kez daha anlaşılarak, daha iyi, daha kolay ve daha ekonomik olanın tercih edilmesi sağlanıyor.
Düne kadar “yok” sayılanlar, bugün “daha hangi hakları alabilirim” diye soran, sorgulayan bir tavır içine, rahatlıkla ve hak ederek girebiliyor.
Halen eksiklik de çok, aksaklık yaşananlar da…
Zihniyet devrimi, bir kişiyle, bir grupla, bir partiyle veya cemaatle olmuyor, toplumun tümünde yaşanması gerekiyor.
Çünkü demokratikleşmeyi halen ihanet görenler var.
İnsanlara hak verildikçe, ülkenin elden gittiğini, ihanet içinde olunduğunu söyleyen var.
Oysa hak verilen, bu milletin bir ferdi.
Üstelik hak, birilerinin kasasında beklettiği ve gıdım gıdım dağıttığı bir şey değil; Allah’ın insanlara bahşettiği bir kazanımdır.
Buna böyle inanan olduğu gibi hakkı sadece kendisine ait gören de, Hakkı’yı bir isim olarak algılayan da var.
Ancak siyaset böyle değil.
Farklı algılayarak insanların yaşam standardını düşüremez.
O, sorunlara çözüm bulan bir meslektir.
Halk adına görev yapanlar, halkın daha iyi yaşaması, daha özgür bir ülkeye sahip olmasını sağlar.
İnsanların hak ettiklerini almasının yolu, siyasilerin özgür düşüncesi ve mücadelesinden geçer.
Ne yazık ki siyasi kurumlarımız böyle değil.
En azından önemli bir bölümünün böyle bir derdi yok.
Eğer olsaydı darbecilerin yargılandığı ve müebbet ceza istendiği bir zamanda, onların elinden çıkan ve halkın özgürlüğünü kısıtlayan Anayasa, halen yürürlükte olmazdı.
Öyle olsaydı, “bu utancı taşıyamayız” diyen siyasi partiler, anayasayı değiştirmek için bütün mesaisini harcayabilirlerdi.
Ellerinde yetki var, hiçbir sıkıntı yok, “değişmez” denen bir engel veya gözdağı veren derin yapılanma yok.
Ama değişmiyor…
Çünkü Anayasa Uzlaşma Komisyonu, “Uzlaşmama Komisyonu” olarak görev yapıyor.
Önce bu komisyonda değiştirilmesi gereken maddeler görüşülüyor, tartışılıyor, sert sözler söyleniyor, kavgalar ediliyor ama sonuçta uzlaşılıyor.
Ancak, komisyona üye veren siyasi parti, “üyem uzlaşır, ben uzlaşmam” tavrına bürünüyor.
Üstelik de komisyonda “baskı” unsuru da yok, “çok oy alanın, çok söz hakkı” da…
Herkes eşit şekilde temsil ediliyor, yüzde elli oy alan da, yüz de 10’u geçen de…
Vatandaş “yetmez” dedi ama “evet” oyuyla, anayasayı değiştirmek için ilk yetkiyi de vermişti.
Hem de hâkimiyetin kayıtsız, şartsız kendisinde olduğunu bilerek.
Bunun içinde oylarıyla seçip gönderdikleri vekillerin bunu yapmasını isteyerek.
Ama yapmıyorlar/yapamıyorlar…
Çünkü bazı siyasi partiler, “uzlaşmama” adına siyasi hayatını sürdürüp gidiyor.
Ülkenin daha iyiye gitmesi, insanların daha iyi yaşaması umurlarında olmuyor.
Daha demokratik bir ülkede yaşamayı lüks de görmüyor, ihanet olarak algılıyorlar.
50 maddede anlaşan komisyon, 50 maddeyi bile genel kurula getirecek siyasi iradeyi bulamıyor.
Çünkü değişince ülke çok daha güzel olacak.
O zaman AK Parti çok daha fazla oy alacak.
Siyasi hesap, halkın refahından önce geldiği için hiçbir zaman iktidar yüzü göremiyorlar, işin kötüsü bunun farkında da değiller.
Bu defa da olmadı…
TBMM Başkanı Cemil Çiçek de ümidini kesti, pes etti, çözüm üretemeyecek olanların yaptığı siyasetten bıktı…
Şimdi parti liderlerine mektup yazmaya hazırlanıyor…
“Bravo” demeyecek, ödül vermeyecek, “bu halk sizinle gurur duyuyor” diye afili cümleleri de bir biri ardına dizmeyecek.
“Anayasa Uzlaşma Komisyonu`ndan yeni bir anayasa yapacağına ilişkin inancım yok” diyecek…
Değiştiremez, dönüştüremez, iyileştiremez ve çözemez…
Ama bütün bunları “yaparım” diye kurulmuştu bu partiler, boş yere…
Tweetimden seçmeler
Ayak oyunları olmayan, yalan iftiralara gerek duyulmayan, kendine değil milletine çalışanların çoğunlukta olduğu siyaseti özlüyorum.