Zaten durur durmaz da çoluk çocuk kendimizi dışarı attık. Çok şükür ailecek iyi ve hayattaydık. Ancak bizim gibi şanslı olamayan aileler de vardı tabi.
Her taraf enkaz binalar yıkılarak yollara serpilmiş, alabildiğince hava soğuk, şiddetli ve bitmek bilmeyen bir yağış, her yanımızda bağrışmalar oluyordu. Yeni uykudan uyanmanın vermiş olduğu etkiden olacak ki yıkımın boyutlarını ilk esnada anlayabilmek mümkün değildi.
Kapısında aracı olanlar araçlara binmiş vaziyetteydi. Bizde öyle yaptık. Kendi aracımıza bindik. İlk işimiz klimaları açmak oldu. Hava o kadar soğuktu ki kemiklerimize kadar üşümüştük.
Tüm eş dost, akraba ve arkadaşlara hayatta mısınız diye mesaj attım. Bir kısmını da bizzat aradım.
Ne de olsa hayat bir tek bizden ibaret değildi.
Elektrik ve su yoktu, telefonlar doğru dürüst çekmiyordu. O kadar yağış vardı ki aracımızdan başımızı doğru dürüst dışarı çıkamıyorduk.
Aracımı çalıştırıp ulaşamadığım amcam ve dayıma gideyim dedim ama ana bulvarda gidilecek gibi değildi. Koca koca binalar yerlerde ve her taraf enkaz binaların yeri birer boşluk halindeydi.
Yollar peşi sıra araçlarla doluydu. Hareket ettiğimiz yere de gidemiyorduk. Trafik kilitlenmişti. Zar zor hareket ettiğimiz yere varıp bir müddet beklemeye karar verdik.
Hava bir türlü aydınlanmıyor, zaman bir türlü geçmek bilmiyordu. Çocuklarımın gözlerindeki korkuyu tarif etmek mümkün değildi.
Deprem, bizlerde şok etkisi oluşturmuştu. Üzerimizde şaşkınlık, korku, kaygı, çaresizlik bir yana tüm binalar üzerimize devrilecek ve öleceğiz hissiyatı üzerimizde ölüm korkusu oluşturmuştu.
O kadar bina ve ev yıkıntıları vardı ki tabiri caizse her yer mahşer alanı gibiydi. Çocuklarımı devlet bizi sahipsiz bırakmaz hava aydınlanır aydınlanmaz devletimiz tüm imkanlarını seferber eder diye de teselli ediyordum.
Başta Hatay, Adıyaman Kahramanmaraş ve Malatya olmak üzere toplamda 11 ilin depremden etkilendiğinden bihaberdim tabi.
Bu kadar büyük bir felaketin olabileceğini kim tahmin edebilirdi ki. Hava aydınlanmaya başlayınca felaketin boyutları da daha net gözükmeye başlıyordu. Amcamdan ve dayımdan hala ses seda yoktu. Onların bulunduğu yere doğru hareket ettik. Yol güzergahı soğuk havanın etkisiyle battaniyelere sarılan insanlarla doluydu. Herkes ama herkesler sokaklardaydı.
İlk önce amcamın bulunduğu yere doğru yöneldim ama bina tamamen çökmüş ve dümdüz vaziyetteydi. Defalarca bağırdım. Şiddetli yağan yağmurun sesinden başka bir ses duyulmuyordu. Yanımıza şemsiye alacak vakit dahi bulamamıştık. Umudumu kaybetmiş ve sırılsıklam vaziyette oradan ayrılarak dayımların bulunduğu yere doğru yol aldık.
Sürekli gidip geldiğim yollar yıkımın etkisiyle tanınmayacak vaziyetteydi. Yolları hemen bulabilmekte mümkün olmuyordu. Neredeyse bütün yollar kapalı vaziyette idi. Deneme yanılma yoluyla gideceğimiz yere nihayet varmıştık.
Dayımın bulunduğu bina daha iyi durumdaydı ve ses verenler vardı. En azından içimizde bir umut yeşermişti.
Hiç düşünmeden binanın etrafında bulunanları da harekete geçmeleri yönünde telkinde bulundum. Küçükten de olsa uğraşalım. Elime geçen küçücük bir balyozla evden getirdiğim kürekleri yanımda bulunanlara vererek karınca kararınca sağdan soldan hafriyat atmaya başladık.
En nihayetinde tanımadığım dört kişinin çıkmasına vesile oldum. Dayımı ve yengemi de enkazdan çıkarttık.
Amcam ile yengemin naaşına depremin dördüncü günü ulaşılmıştı. Onlar artık hayatta değillerdi.
Önce ışıklar karardı. Sonra dünyalar. Bir sabahtı uyanmaya çalıştık. Ya becerebildik uyanmayı yada sonsuz bir uykuya daldık. Ayrı kaldık, kaybettik, yitirdik. DEPREM GERÇEĞİNİ UNUTMADIK / UNUTMAYACAĞIZ.
Depremi hisseden herkese büyük geçmiş olsun. Bu depremde ne kadar aciz ve çaresiz olduğumuzu öğrendik.
Rabbim ülkemizi ve dünyanın hiçbir yerini açlık, susuzluk, deprem ve v.b. afetlerle imtihan etmesin bir daha böyle bir afet yaşatmasın. (Amin)