Türkiye bir deprem ülkesi.Deprem kuşağında olduğumuzu bilmeyen yoktur sanırım.
Depremle yaşamak zorundayız; ama yaşarken de tedbirli ve dikkatli olmamız gerekiyor.
Her an olabileceği muhtemel depremlerin nerede olacağı muallak.
Bir bakıyorsunuz Haiti’de, Şili’de, bir bakıyorsunuz Düzce’de, Afyon’da, Gölcük’te, bir bakıyorsunuz, Van’da, Malatya’da, İzmir’de, Elazığ’da...Hemen her yerde olması muhtemel bir doğal afet.Yeri, zamanı, mekânı belli değil.Hep korku, panik, insanı derinden etkileyen bir felâket, doğal afet!
Nerede olursa olsun, sonuçta olan deprem yüreğimizden vuruyor, ocaklar söndürüyor, genç fidanlar toprağa veriliyor. Geride gözü yaşlı ebeveynler, öksüz, yetim, perişan, çaresiz çocuklar kalıyor.İster sel baskını olsun, ister deprem olsun, ister başka bir doğal afet olsun; illa ki suçlayacak birilerini buluruz.Derelerin intikamı, kerpiç darbesi, eğreti yapılar, plânsız binalar, kaçak yapılaşma...vb. Unutulmaması gereken Müteahhitlik mefhumu…Ne zaman ki toplu ölümlerle karşı karşıya kalıyoruz, hemen ardından gerekçeleriyle hazır olan en önemli ve gerçek sebep de Müteahhitlik ve denetim mekanizması tabiki!
Belki çaresiz ve savunmasız kaldığımız afetlerden en önemlisi depremdir.
Doğal afetler ve önemlisi olan her depremden sonra , raporlar, seminerler, konferanslar, konseyler, nutuklar...o kadar çok oluyor ki.Hiç bir şeyi umursamayan yapımız gereği, bir süre sonra unutulup gidiyor. Ölen öldüğüyle, kalan yaşayacaklarıyla baş başa kalıyor.
Aslında her depremden ve diğer doğal afetlerden sonra; “bizler ne önlemler alıyoruz, nasıl hazırlanıyoruz, bize ne gibi önlemler almamız konusunda telkinlerde bulunuluyor?” sorusunu sormak gerekiyor.Bu işlerle ilgilenen birimler, halkı bilinçlendirme konusunda ne kadar görevlerini ifa ediyorlar?
Bir toplantıya cep telefonu şirketlerinin çağrıldığına şahit olmuştum. Cep telefon şirketleri deprem için ne yaparlar? Ancak deprem sırasında şebekeler nasıl daha iyi çalışır, bununla ilgili bilgi verirler.Halbuki onlardan önce, “insanlar deprem anında ne yaparlar, ne yapmaları gerekir?” eğitimi, bilinci ve kültürü verilmelidir.
Malum her yerde depremler olabiliyor.
Toplamda yüz binlerce insan ölebiliyor.
Kimi sakat, evsiz, barksız, işsiz, güçsüz kalabiliyor.
Geride kanıksanmayacak kadar öksüz yavru ve ailesiz insan kalabiliyor.
Olası bir depremde, nelerle karşılaşacağımız artık belirsiz değil.
İnsanlara depremden önce yapılması gerekenler ile depremden sonra yapılması gerekenleri bir bir; ama defalarca anlatılmalıdır. Depreme dayanıklılığı açısından, tüm yapılar incelenmeli ve kategorize edilmelidir.
Her şeyi devletten bekleme gibi bir anlayış içerisine girmemeliyiz. İkâmet ettiğimiz evin depreme ne kadar dayanıklı olabileceğini kontrol etmeli, risk denetimini yapmalı ve ona göre tedbirler almalıyız.Gerekli tedbirlerimizi aldıktan sonra, elbette “takdir edilen neyse o olur!” demeliyiz “Saldım çayıra, mevlam kayıra” diyerek, “bize bir şey olmaz, vademiz gelmişse elbette ölürüz!” demek yanlış olur.
Binaların yetersiz oluşu, kerpiç veya çok eski olması, eğreti olması, plânsız ve usulüne uygun olmayıp kaçak yapılaşma olması, elbette depreme davetiye çıkarmaktadır.
Depreme karşı hazırlıklı olmalı, gerekli önlemlerimizi almalıyız.Evlerimizi kuralına göre yapmalı, plana aykırı bina, çalma, çırpmayla, kaçak yapmadan, mutlaka düzgün olan bir inşaat, bir yapılaşma anlayışı, eğitimi ve kültürü edinmemiz gerekiyor.
Yoksa her deprem, sel gibi doğal afetler sonrasında sürekli bir suçlu aramak, birilerini suçlamak kimseye bir şey kazandırmaz. Topyekun hepimize görevler düşmektedir. Bu gün ona, yarın bize olacağı unutulmamalıdır. Ölen insanlar bizimdir, ölen insanlar canlarımız, ciğerlerimiz, geleceğimizdir.Deprem kuşağındaki fay hatları üzerine daha titiz ve dikkatli olmak kaydıyla ilgililerden ve bilgisi olanlardan gerekli desteği almalıyız.
Deprem konusunda biz üzerimize düşen görevi yapalım, elbette gerisi takdire kalmıştır diyelim.
Bir sonraki olabilecek depremin nerede olacağı bir muamma.Belki de sırada ki yer Adıyaman! Kim bilir! Olup olmayacağının garantisi yok tabi!... Büyük ölçekli bir sarsıntının bölgemizde olmasını düşünemiyorum bile!
Depremin şakası olmadığını bilirsiniz. Acı hepimizin acısı, yürek yangını hepimizindir. Ancak acılar paylaştıkça azalır.
Elazığ, Malatya, en son da İzmir depreminde, bir kez daha anlaşıldı ki, herhangi bir doğal afette, birlik ve beraberliğimiz en üst seviyededir.
Devletin, kurtarma görevlilerinin, vatandaşların yaptıkları…bizlerin bir olduğunu, bir kez daha bize hatırlattı.İşte acının dili, dini, ırkı olmadığının ispatı, kardeşliğin perçinleşmesi budur.
Unutmayalım, beterin daha beteri de vardır.
Yüce Mevla daha beterinden esirgesin.
Kerim BAYDAK
kbaydak61-artan@hotmail.com