İnsan denen canlı bu fani dünyaya doğar, büyür ve ölür.
Yani iki ezan arası bir ömür sürer.
Ancak yaşarken, üç hayatını kazanmak ya da kaybetmekle mükelleftir.
Dünya, kabir ve ahiret hayatı.
İnsan o kıt aklıyla, bu üç hayatı, ya kaybeder ya da kazanır.
Tercihi insana kalmış,
İnsan sahip olduklarıyla dünya da vardır.
İnsan irtibat halinde olduklarıyla varlığını devam ettirir.
Topyekûn idame ettirilmiş bir hayat yaşıyoruz.
Belki bir takım zevkleri görmezden gelmek zordur.
Belki hırslarımızdan, egolarımızdan sıyrılmak zordur.
Belki yalan dünyanın şaşalı ve cafcaflı yaşamın temaşasına karşı gelmek daha da zordur.
Kim bilir bu nedenle, sayısız kapılar kapatırız.
Paylaşımcılıktan bihaber bir yaşam süreriz.
Karşılaştığımız problemleri, sıkıntıları geçiştiririz.
Sıra dışı olma, kadir kıymet bilinmesi ikileminde yaşarız.
Ne zaman ki günü gelir bunlarla yüzleriz, işte o zaman yüreğimiz burkulur, beynimiz sulanır, kalbimiz sıkışır, boğazımız sıkılır, acısı yakar içimizi…
Ne olduğunu anlamaya çalışır, çeşitli suçlular arar, nedametlerle geçen bir süreç yaşarız.
İşte bu yüzden sevmeli, sevilmeli, paylaşımcı, mutlu ve huzurlu olmalıyız.
Çay ocağında ki iki yaşlı amca, çay eşliğinde sohbet ediyorlar.
Biri “Yüzü gülmeyen adam, hiç dükkân açmasın!” diyor.
Diğeri, “doğru diyorsun Hacım, hem gülümseyen insan, her zaman daha iyi satar. Ha bir de gülümseyen Öğretmen daha iyi öğretir, gülümseyen politikacı, siyasetçi, yönetici daha iyi yönetir. İnan ki gülümseyen çocuklar daha mutlu ve huzurlu büyür” diyordu.
Haksız da değiller hani!
***
Ağzından çıkan kötü sözleri, kulağın duymaya can mı atıyor,
Ağzından çıkanları kulağın duyunca, canına can mı katıyor.
Artık bir karar vermen, bir tercih yapman gerekiyor.
Öyle ağzından çıkanlarla, kulağından girecekler, birbiriyle yarışmasın.
Kerim BAYDAK