Yıl 2016 sanırım. Şehre yeni bir otogar yapılma tartışmalarının yoğun olduğu günler… Bir görüş şehrin batı çıkışına yapılmasını istiyor, çünkü genelde bütün şehirler bastıya doğru gelişir. Diğer bir görüş de şehrin doğu girişindeki şimdiki yerine…
Herkes kendisine göre gerekçelerini sıralıyor… Uzun tartışmalar…
İçinden çıkılmayınca anket yapılıyor.
Sonunda şimdiki yerine karar veriliyor.
Otobüsler genelde otogardan boş çıkıyor ve Dursun Çavuş, Ünal Petrol, Altınşehir gibi mevkilerden yolcularını alarak devam ediyor.
Şehre gelirken de aynı. Yolcular genelde bu yerlerde iniyor ve otobüs Kâhta’ya devam etmeyecek ve Kâhta yolcusu yoksa boş bir şekilde otogara geliyor.
Şimdi soralım:
O dönemde otogarın şimdiki yerine yapılmasında ısrar edenlerin, belki de anketi yönlendirenlerin ne kadarı şimdiki otogarı kullanıyor? Şehir dışına gidecek insanların ne kadarı gidip Otogardan otobüse biniyor acaba?
Merak ettim.
Herhangi bir taraf olmadan, insanlarımızın ve esnafımızın mağduriyetine de rıza göstermeden ve sadece şehrimizin geleceğini düşünerek ikinci bir soru sorayım:
“Adıyaman Meydan ve Çevresi Kentsel Düzenleme Projesi” için ret ve kabullerimiz, tepki ve onaylarımız neye göre, hangi kıstasa göre şekilleniyor?
Soru soruyu getiriyor.
Özellikle yaşanan asrın felaketinden sonra şehrimizin yeni vizyon ile yeniden kurgulanmasının zamanı gelmedi mi?
Bu konuda vatandaşların sahiplenmesi, en azından işin bir ucundan tutması gerekmiyor mu?
Bir örnek.
Gelişmişlik yönünden Şehrimizi kıyasladığımız illerden biri de komşumuz Şanlıurfa’dır. Balıklıgöl ve Dergâhın da bulunduğu alanın ve çevresinin eski ve yeni halini bilenler bunun değerlendirmesini yapabilir mi?
Şehrimiz söz konusu olduğunda büyük ve uzun vadeli düşünmek gerekir.
Topyekûn ret yerine, uzlaşarak, ikna olunarak süreç yürütülmeli.
Herhangi bir siyasi ve ideolojik hesaplara girmeden, tahrik ve yönlendirmelere kapılmadan, aklıselim bir şekilde değerlendirip ona göre tavır geliştirmek gerekir.
Bu konuda en büyük eksiklik, sağlıklı ve tatmin edici açıklamaların pek olmaması. Bunun da en kısa zamanda giderileceğini düşünüyorum. İnsanlarımızın endişesini giderecek, akıllardaki sorulara cevaplar verecek birilerinin toplumu aydınlatması gerekiyor. Gerekirse dükkân dükkân girilip bilgilendirmeler yapılmalı. Aksi halde oluşan bilgi kirliliği yanlış davranışlara ve tahriklere sebep olabilir.
Halkımızın müsterih olması gerekir. Devletimizin bu konuda halka rağmen bir şey yapacağına inanmıyorum. Zaten Sayın Bakanımız Murat Kurum da Adıyaman’daki toplantıda bunu söyledi.
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın sözünden hareketle, önce insan diyoruz.
İnsanımız da gerektiğinde/gerekirse fedakârlık yapabilmeli. Şehrini, geleceğini ve çocuklarına nasıl bir şehir bırakacağını düşünmeli.
Daha düne kadar (deprem süreci hariç) şehrin mevcut durumuna bakıp geçmişteki yöneticileri, karar vericileri ve büyükleri haklı olarak eleştiriyor, sitemler ediyorduk. Halen de ediyoruz.
Bu devran böyle gitmemeli ve çocuklarımız bize dua etmeli…