Genel olarak dış dünyanın insan zihninde yansımasına düşünce diyoruz ama düşünce derken aynı zamanda “sahip olduğun” veya “savunduğun” bir akımı da söylemiş oluyoruz.
Sözlük anlamında “Uzay ve zamanın ötesinde, öznenin dışında, kendiliğinden var olan, duyularla değil, yalnızca ruhen algılanabilen asıl gerçeklik, mütalaa, fikir, ide, idea” olarak da tarif edebiliyoruz ki, aslında bu bizim dünya görüşümüzü yansıtıyor.
Her ne kadar “kendiliğinden var olan” diye düşünceyi tarif etsek de, çevresel faktörler, inanç ve siyasi tercihler bu düşünceyi şekillendirendir. Daha çok şekillendirecek, etkileyecek, yozlaştıracak dış etkenler var.
Ama genel anlamda düşünmekle, düşündüğünü ifade etmek farklı.
Ne kadar özgür olursanız olun, ne kadar farklı düşündüğünüzü söylerseniz söyleyin, her zaman düşündüğümüzü dillendirirken “çekincelerimiz” dilimize kadar gelen sözcükleri dışarıya yansıtırken değişime uğrayabilir.
Elbette bu herkeste aynı olmaz.
Kimi, düşündüğünü direkt olarak söylemekle ünlüdür. (Bu insanlara genellikle dobra diyoruz)
Kimileri, düşündüğünü saklamakla, duyulmak isteneni söylemekle ünlüdür. (Bu insanlara ise kısaca siyasetçi diyoruz ama başka mesleklerde de var.)
Kimi de düşünmeyi yorucu bir eylem olarak algıladığından olmalı ki, sadece duyulması gerekeni söyleyendir. (Bu insanlar ise kendisi tembel olduğu gibi, algısı da tembeldir.)
Bazıları ise hep duyulmaması gerekeni söylemekle ünlüdür. (Bunlara da kısaca “yalaka” diyoruz.)
Her şeye muhalefet etmekle ünlenenler ise içinde farklı değerlendirme yapsa da, dışarıya yansıttığı kelimeleri “aykırı” olsun diye değiştirir. (Genellikle kişilik problemi olanlarda bu görülür.)
Sırf muhalefet olsun diye inandığı değerleri bile hiçe sayan olduğu gibi sırf desteklemek için inandığı değerleri hiçe sayanlar da vardır. (Bunlar ise müzmin hale gelen yandaş ve muhaliflerdir)
Düşünce, çok bilinmeyenli bir denklemdir bu açıdan.
Dile gelen, düşünülen mi, düşünülen dile gelen mi?
Düşünme, aslında aynı zamanda sorgulamadır da…
Çocukluğumuzdan başlayan bu merak, düşünmenin temellerini oluşturur; anne bu ne, baba bu ne, neden böyle, niye böyle.. gibi soran, sorgulayan ve merak edilen her şey, düşünce yapımızın şekillenmesine, bizim, biz olmamıza neden olur.
Sonra okuduklarımız, yazdıklarımız, gördüklerimiz, duyduklarımız ve sonradan farkına vardıklarımız, düşüncemizin olgunlaşmasına neden olur.
Ancak düşünce, tek başına “doğru” olamaz; yanlış düşünce de olur, doğru düşünce de…
Hatta sırf “kötülük” olsun diye düşünenler ve düşündüklerini hayata geçirenler vardır.
Belki “edep” en çok düşünceye yakışır.
Çünkü edepli düşünce, edepli eylemi beraberinde getirendir.
Ama zihinden geçen her şeyin “edepli” olması beklenemez.
Düşünceye edep yüklenemez ama zaten nasıl görürsen, öyle düşünürsün. Nasıl bakarsan, öyle zihninde büyütürsün.
Bu belki de, düşünceyi şekillendirenin dünya görüşümüz ve inancımız olmasından kaynaklanıyor.
İnsanlara nefretle bakanın da düşüncesi var, sevgiyle yaklaşanın da…
Öfkesini kontrol edemeyenin de, öfkelenmeyi hiç bilmeyenin de…
Bir katilin de düşüncesi var, bir şairin de…
Yazar da düşünür, tarlada çalışan da…
İşçinin de düşüncesi vardır, patronun da…
Çocuk da düşünür, genç de…
Yaşlı da düşünür, ömrünün son demini yaşayan da…
Kadın da düşünür, erkek de…
İnsana mahsus olan düşünme, insana mahsus bir hale bürünmesi beklenir.
İnsan gibi düşünüp, vahşi bir hayvan gibi davranmak, düşüncenin temeline aykırı bulunur.
Düşünmek, insanı olgunlaştırmıyorsa, diğer insanlara, tüm canlılara ve çevreye karşı daha sevecen, daha barışçı ve daha güzel bakma şansını yakalayamıyorsa bir sorun olduğu muhakkaktır.
Elbette kötü insanlar da düşünür; katiller, teröristler, soyguncular, namussuzlar, üç kağıtçılar, darbeciler, işkenceciler…
Belki çok hassas düşünce yapısı da bu türlerde vardır ama düşünme eylemi, “iyiye” doğruysa ve insanları daha güzele götürüyorsa, daha iyi yaşamaya sevk ediyorsa ideal olarak kabul edilen olması doğaldır.
Ama son zamanlarda farklı bir düşünce yapısı daha çıktı; benim gibi düşüneni seveyim…
Tüm tartışmalarda kendisi gibi düşünmeyeni acımasız şekilde eleştirenler ortaya çıktı.
En iyi düşüncenin, kendi düşüncesi olduğuna inananlar, farklı görüşlere asla tahammül göstermemeye başladı.
Düşünce, insana has ve herkes için farklılık göstereceği bilinmesine rağmen, ısrarla “benim gibi düşüneceksiniz” diyenler var.
Her fırsatta her fikre saygılı olduğunu söyleyen ve kendisini farklı etiketlerle tanıtan insanların, tahammülsüzlüğü kabul edilebilir değil.
Kendisine yakın insana yapılan muameleyi kabul etmeyenler ile kendisinin karşı olduklarına yapılan muameleyi hoş görenlerin bir kavgası var.
Düşünüyor, okuyor, yazıyor, kritik yapıyor, analizleriyle on binlerce insanı olumlu-olumsuz etkileyebiliyor ama “illa benim gibi düşüneceksiniz” diye de gizli-açık dayatma yapıyor.
Sizin gibi düşüneni sevebilirsiniz ama önemli olan sizin gibi düşünmeyeni de severek, yeni düşüncelerin ortaya çıkmasına yol açmaktır.
Belki de düşünmek, bütün düşünceleri kapsamaktır, kim bilir…
Tweetimden seçmeler
Bazıları örtüyle kendisine zulmediyor. Örtünmek, giyinmek, açılmak mesele değil, niçin örtündüğünü/örtünmediğini bilmek gerek.