Bir devleti ve toplumu, toplum yapan, yurttaşlarını bir arada tutan değerleri vardır.
Bu değerler, devletin kurucu ilkeleri ve değerleridir.
Toplumun inancı, ahlak, örf ve gelenek değerleridir.
Değerlerini kuruyamayan devlet ve toplum, iç bütünlüğünü koruyamaz.
İç dinamik yaratamaz. Barış ve huzur içinde bir toplum olmaz. İçeride sürekli sorunlar yaşar. Dış müdahaleye açık hale gelir.
İnsanlı tarihinin dünü ve bugünü, bu durumun sayısız örnekleriyle doludur. Özellikle Müslüman ülkeler bu duruma örek ülkelerdir.
Günümüzde Müslüman ülkelerin hiçbirisinde huzur ve barış yoktur.
Müslüman ülkeler dış müdahaleye açık ülkelerdir.
4 binin üzerine kitap okuyan, toplumların tarihini ve geçirdiği evreleri analiz etmiş olan Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni:
- Aklın ve bilimin öngörüsünde, insanı merkez alan, insanı önemseyen ve değer veren, insanı yüceltmeyi amaçlayan değerler bütünü üzerine kurdu.
- Toplumun inanç değerlerinin korunmasını ve yüceltilmesini hedefleyerek kurdu. Toplumun inanç değerlerinin korunması ve yüceltilmesi için din ve devlet işleri birbirinden ayrıldı. Dinin yönetim işlerine karıştırılmasına, Allah’la aldatılarak, din kullanılarak çıkar ve menfaat sağlanmasına son verildi.
- Dış politika: Komşu devletlerle ilişkiler, aklın ve bilimin öngörüsünde, birbirlerine saygı, iyi komşuluk ilişkileri, iç işlerine karışmama, karşılıklı çıkarlar ve menfaatlerin korunması anlayış ve ilkeleri üzerine inşa edildi.
- Uluslararası ilişkiler, aklın ve bilimin öngörüsünde karşılıklı çıkarlara saygı, “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilke ve anlayışı üzerine inşa edildi.
- Atatürk, 1923-1938 arasında Türkiye Cumhuriyeti’ni, aldanmadan ve aldatılmadan yönetti. Kimsenin kendisini ve Türkiye’yi aldatmasına izin vermedi.
- 1938 yılına gelindiğinde Türkiye Cumhuriyeti, dünyanın önde gelen ülkeleri arasında onurlu ve sayın yerini aldı. Sözü dinlenilen, sözüne itibar edilen ve saygı duyulan bir ülke oldu.
2002 yılına, kurucu değerler ve ilkeler, büyük oranda korunarak gelindi.
3 Kasım 2002 seçimlerinde Türkiye Cumhuriyeti’ni din kurallarına göre yeniden yapılandıracağını söyleyerek siyaset yapan Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının kurdukları AK iktidara geldi.
AKP genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan, ilk günden başlayarak, dini siyasete karıştırmaya ve Allah’la aldatmaya başladı.
Eylem ve söylemlerinde dini kullandı.
Bir gün söylediğinin ertesi gün tersini söyledi.
Bir gün yaptığının ertesi gün tersini yaptı.
Amaca ulaşmak için her yolun mubah olduğu bir siyaset yaptı.
Ortama ve zamana göre konum aldı.
İçeride ve dışarıda bir gün dost olduğu ile ertesi gün düşman oldu.
Kendi söylemi ile Türkiye’yi sürekli aldanarak ve aldatılarak yönetti.
Dinin siyasete karıştırılmasına, Allah’la aldatılarak ve din kullanılarak çıkar ve menfaat sağlanmasına karşı olan kadroları devletten tasfiye etti.
Onların yerlerine dini siyasete karıştıran, Allah’la aldatan, dini kullanarak çıkar ve menfaat sağlayan kadroları devlete taşıdı. Devleti bu kadrolarla yönetmeye başladı.
Süreç içinde bu kadrolar arasında çıkar çatışması başladı. Erdoğan’ın devleti teslim ettiği Gülen cemaati mensupları darbeye yapmaya, Erdoğan’ı devirmeye kalkıştılar.
Gülen cemaati mensuplarının (FETÖ Terör örgütünün) darbe kalkışmasının ülkeye bedeli çok ağır oldu.
Dış politikada komşu devletlerle ilişkilerde, aklın ve bilimin öngörüsünde, birbirlerine saygı, iyi komşuluk ilişkileri, iç işlerine karışmama, karşılıklı çıkarlar ve menfaatlerin korunması anlayış ve ilkesi terk edildi.
Türkiye komşularıyla kavga etmeye başladı.
Uluslararası ilişkiler, aklın ve bilimin öngörüsünde karşılıklı çıkarlara saygı, “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilke ve anlayışı terk edildi.
Türkiye, dünya ile kavga etmeye başladı.
Türkiye, yalnızlaştı.
Dünya ve komşu ülkelerle kavga eden Türkiye, terör örgütlerinin saldırısı ile karşı karşıya kaldı
Kaynaklarını terör örgütleri ile mücadeye harcamak zorunda kaldı.
Komşu ülkelerle ve dünya ile kavga etmenin bedeli ağır oldu.
Türkiye'nin neredeyse dostu olan ülke kalmadı.