“Esin bir birikimdir. Bilinçte, bilinçaltında algılar birikimi. Çok öncelerdedir başlangıç, vakit gelir, uç verir” diyor dar çevre yitiklerinin şairi Necatigil. Birikim… Yaşamın duyularımız aracılığıyla, sesleri, kokuları, tatları, dokunuşları ve görüntüleriyle; nesneleri ve olaylarıyla; gerçeği, düşleri, acıları ve sevinçleriyle aklımız ve yüreğimiz üzerinde açtığı, bıraktığı izler bütünü… Şiirimizin bir başka yüz akı, Nazım ise, “ beynimiz, bal yoğuran/ bir kovan/ ona balı dolduran/ arıdır hayat” dizeleriyle, Necatigil hocanın “ esin”e ilişkin tanımını bir başka güzellikte dile getirmekte.
Alıntı; “ İnsanın acısını insan alır” Şükrü Erbaş.
Yukarıdaki alıntıda anlatılmak istenen nedir? İşte, mesleğim gereği yıllarca hep sorgulamalarımda kendime ve sorgulamalarını istediğim öğrencilerime yönelttiğim soru kökü. Sanki hayatın şifresi bu soru kökünde saklıymış gibi; her seferinde bitmek tükenmek bilmeyen bir merakla sordum durdum. Ne yazık ki, devam edip gidiyor. Şu an küfretmemek için kendimi zor tutuyorum. Ne olacak daha? Neyi sorguluyorsun? Kendime çok kızgınım şu an çok!
Yarın oğlumun kırkı. Hayrına lokma dökülecek. Hâlbuki ben bir zamanlar onun kırkını çıkarmak için, yine bir sürü ritüeller yerine getirmiştim doğduğunda. Hatta, çalıştığım için yarı kırk yapmıştık.Bu kadar işte hayat dediğin; doğum ve ölüm arasında sıkışmış bir zaman dilimi.Ben bu kadar sorgulayarak ancak …. Çıkarıyorum.
Anlaşılacağı gibi benim esin perisinin edepsizliği tuttu bugün. Acımın arkasına sığınarak ya da esin perisine çamur atarak edep sınırlarını zorlamak istemiyorum. Fakat duygularım aldı başını gidiyor. Edep değil lütfen medet Tanrım!