Son zamanlarda yaşadığım sağlık sorunlarını düşünmekten bütün uğraşlarımı bırakmıştım. Ne yazıyor, ne okuyor, ne de çiziyordum. Sürekli vücudumu dinliyordum. Ta ki yaşadığım o olaya kadar.
Bakışlarımı yere dikmiş oturuyordum. Kendimi her şeyin boş olduğuna ikna etmekle meşguldüm. Tam bu sırada kulağımın dibine şamar yemiş gibi bir acı ile sıçradım. Ama nasıl şamar; gözden ateş çıkaran cinsten. Yaşadığım şokun etkisiyle gözlerimi fal taşı gibi ayırmış, öylece kalmıştım.
"Neden böyle şeyler düşünüyorsun?" dedi gaipten gelen bir ses.
Evde tek başınaydım. Kimsenin olmadığını bile bile sağa-sola bakındım.
"Kimsin sen?" dedim tırsak bir sesle.
"Çaresizliği kabullenmek yerine, ona karşı savaş vermeyi sağlayan gücüm ben." dedi ve sessizliğimi bozmadan devam etmesini bekledim.
"Beni kaybedenler yaşam ile bütün bağlarını yavaş yavaş yitirir." dediği sözlerini dinlerken korkum meraka dönüşmüştü.
"Herkes gibi kötü zamanlar yaşayabilirsin. Bu durum her şeyden vazgeçmeni gerektirmez. İçine kapanıp uğraşlarını bırakmak seni hayatta amaçsız bırakır. Saksıdaki çiçeklerden bir farkın kalmaz." diye öğütler verirken kim olduğunu söylemiyordu.
"Kimsin?" dedim tekrar.
"İçindeki karamsarlığın arasına sıkışmış küçücük bir umut parçasıyım. Son gücümü seni kendine getirmek için harcadım. Bundan sonrası sana kalmış. Ya beni kaybedip karanlıkta kalacaksın, ya da beni tekrar çoğaltıp umut ışığı ile yolunu bulacaksın." diyerek sözlerini sonlandırdı.
Şaşkınlık içinde motive eden bir konuşma dinlemiştim. Dile gelip beni kendime getiren içimdeki umut, düşüncelerimi tam tersine çevirmişti. Saksıdaki çiçek gibi yaşamak istemiyordum. Kulağıma küpe yapacağım sözlerini ve nasıl attığını anlayamadığım o şamarı hiç unutmayacağım
Hasan KORKMAZ