Gazetecilere İntikam Davası

Abone Ol

Gazeteciler Müyesser Yıldız ve İsmail Dükel, “devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme” suçundan yargılandıkları davada hapis cezasına mahkûm oldu. Yıldız’a 3 yıl 7 ay, Dükel’e 1 yıl 15 gün hapis cezası verildi.

8 Mart 2021 tarihinde Ankara 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada:
Oda TV Ankara Haber Müdürü Müyesser Yıldız’a “devlet güvenliğine ilişkin yasak bilgi temini ve bu bilgileri açıklamak” iddialarıyla toplam 3 yıl 7 ay 10 gün hapse mahkûm etti, 1 yıl 1 ay 10 günlük kısmını erteledi.TELE1 Ankara Temsilcisi İsmail Dükel’e verilen 1 yıl 15 günlük hapis cezası ertelendi.
Tutuklu sanık Astsubay Erdal Baran ise 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve tahliye edildi.

2011 yılında Oda TV kumpasından 16 ay hapis yatan Müyesser Yıldız, yaklaşık 5 ay tutuklu kaldı. 40 yıllık meslek hayatında yazdığı yazılar nedeniyle iki defa demir parmaklıkların ardına atıldı, kemik erimesi rahatsızlığı bulunan Yıldız’ın tutuklanmasına, itirafçı olmak isteyen ve psikolojik rahatsızlığı bulunduğunu itiraf eden bir astsubay, ve kimden, nereden, nasıl geldiği belli olmayan bir ihbar mektubu neden oldu. Ve bağımsız gazetecilik yargısal baskıyla hedefe alındı.

Bağımsız gazeteciliği ortadan kaldırma davasıdır
On yıl önce “FETÖ savcıları ve yargıçlarınca özgürlüğünden yoksun bırakıldığını” anımsatan Müyesser Yıldız, “Demek ki, 10 yılda, yani ‘FETÖ’ döneminden bugüne, hiçbir şey değişmemiş. Bu dava, bir intikam davasıdır. Bağımsız gazeteciliği ortadan kaldırıp, halkın bilgi ve fikir sahibi olmasını engelleme davasıdır. Ve bizzat Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 2 Mart 2021 tarihinde açıkladığı ‘İnsan Hakları Eylem Planı’nı her yönüyle boşa çıkaran bir davadır…” dedi.

Soylu hedef göstermişti
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Müyesser Yıldız’ı hedef göstererek “PKK seviciliği” ile suçladı. Yıldız binlerce trol sosyal medya hesaplarının saldırısına maruz kaldı.

Konuyla ilgili Yıldız:
“Akıllı telefon kullanmadığımdan, Hakkari Çukurca’da bir askerimizin şehit olduğunu eve gelince öğrendim. Facebook ve Twitter hesabımdan, fotoğrafıyla birlikte şehidimizin haberini paylaştım. Ona rahmet, ailesine başsağlığı diledim. İlerleyen saatlerde Kars Kağızman’daki şehidimizin haberi geldi.

Facebook’a, ‘Kars’ta şehidimiz var! Bakan Soylu ne demişti?’ başlığı altında kelimesi kelimesine şunları yazdım:
‘Aybaşında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Twitter hesabından şu mesajları paylaştı: ‘Kahraman Jandarma’mız iki günde, Kars Kağızman’da yaptığı operasyonda PKK’lı 7 teröristi etkisiz hale getirerek Çemçe grubunu tamamen yok etmiştir. Allah kahramanlarımızı muhafaza etsin…’Bugün, biraz önce Kars’tan acı haber geldi; PKK’lı teröristlerle çıkan çatışmada 1 askerimizin şehit düştüğü, 2 askerimizin yaralandığı açıklandı. Haberlerdeki şu ayrıntıya dikkat: ‘Güvenlik kaynaklarından alınan bilgiye göre, yurtta terör açısından kritik bölgeler arasında gösterilen ilçedeki Çemçe bölgesine, jandarma komando birliklerince operasyon düzenlendi. Operasyon sırasında teröristlerle sıcak temas sağlandı. Çıkan çatışmada 3 askeri personel yaralandı. Çatışmada, ilk belirlemelere göre 3 terörist etkisiz hale getirildi.’ Anlaşılan o ki, Bakan Soylu’nun söylediği gibi, ‘Çemçe grubu’ tamamen yok edilmemiş. Çatışmada yaralanan ve kaldırıldığı hastanede şehit düşen askerimiz Jandarma Yüzbaşı Ferhat Çiftçi’ninmekanı cennet olsun.’

Bu notu Twitter’dan da aynen paylaştım.
Öyle etkin bir sosyal medya kullanıcısı değilim; bu yüzden sonrasında olanlardan haberim olmadı. Sadece bir ara oğlum, ‘Anne, troller şehit haberinden sonra fena halde saldırmaya başladılar’ dedi. Ben de, ‘Önemli değil, her zamanki halleri’ karşılığını verdim ve ne oluyor diye bakmadım bile.

Ne olduğunu, gece yarısı telefonuma gelen mesajlardan anladım. Meğer bir takım troller, o notumun sadece Süleyman Soylu ile kısmını paylaşıp, beni linç etmeye girişmiş.

Daha vahimi, trollerin bu tazyikine kapılan Soylu da yazının önüne, arkasına bakmadan beni etiketleyerek şu paylaşımı yapmış:

‘Çemçe grubunun itlafına bir PKK bir sen üzülmüşsün. Kahramanlarımız bugün o bölgeye yeni sızmayı 10 metrede çatışma ile teröristleri yok ederek engelledi… Benim üzüntüm PKK seviciliğin değil, devlet gömleği giymiş pespayelerle iş tutmandır.’

‘Sen’ hitabı bir yana, acaba o yazıdan ‘Çemçe grubunun itlafına’ üzüldüğüm sonucunu nereden çıkardı? Hangi hak, yetki ve bilgiyle beni ‘PKK sevicisi’ ilân edip, binlerce trolle hedef göstererek, onların hakaret, küfür ve tehditlerine maruz bıraktı?

sabaha kadar Sayın Soylu’nun binlerce trolünün hakaretine, küfrüne maruz kaldım. Yandaş medyada, ‘PKK’lı ve terörist’ ilân edildim. Can güvenliğimden, namusumdan sorumlu kişi tarafından hedef gösterilmiştim. Koruma talebinde bulunmak için oraya gidemeyeceğime göre, nereye gidecektim? Elbette Türk yargısına.”

Soylu’ya suç duyurusunda bulundu
Yıldız, bu paylaşımın üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na Soylu hakkında “hakaret ve iftira” suçundan suç duyurusunda bulunarak kamu davası açılmasını talep etti. Avukat Erhan Tokatlı tarafından yazılan dilekçede, Soylu tarafından yazının tamamı alınmayarak ve dua kısmı çıkarılarak paylaşıldığı belirtildi.

Dilekçede, şu ifadeler yer aldı:
“Yıldız, Oda TV davasında 15.5 ay Silivri Cezaevi’nde tek başına bir koğuşta tutuklu kalmış ve dava sonucunda beraat etmiştir. Kaderin garip bir cilvesidir ki belirtilen olaydaki savcılık ifadesini alan FETÖ terör örgütü üyesi ve halen firari olan Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz de, sorgu hâkimi de şehit haberlerini yapmak suretiyle mevcut iktidarın aleyhine faaliyet gösterdiğini sormuşlar ve delil olarak yaptığı şehit haberlerini dosyaya koymuşlardır. Müvekkilin bugüne kadar yaptığı altı binin üzerinde yazı ve paylaşımın yarıya yakını şehit haberleri ve fotoğraflarıdır. Bu durum da PKK sevicisi olamayacağının açık bir delili olduğu gibi, huzurdaki şikayetin konusu olan ‘PKK Sevicisi’ şeklindeki hakaret ve iftiranın müvekkilin onur ve saygınlığını da ne denli rencide ettiğinin göstergesidir.”

Savcı “Yetkim Yok”
Yıldız’ın, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı suç duyurusu, 23 Eylül 2020 tarihinde karara bağlandı. Savcılık verdiği kararda, “İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkındaki iddiaların görevinden kaynaklanan eylemlerle ilgili olup, bakanlık kapsamında bulunduğu” vurgulandı.Bakanlar hakkında suç işledikleri iddiasıyla, TBMM salt çoğunluğunun vereceği önergeyle soruşturma açılmasının mümkün olduğu belirtilen kararda,

“Müracaata konu olayın, T.C. İçişleri Bakanı’nın görevi ile ilgili işlerden kaynaklandığı, bu nedenle soruşturmayı gerektirir bir eylem olmadığı gibi, soruşturma yetkisinin TBMM’ye ait olduğu, Başsavcılığın, bakanlar hakkında görev suçları ile ilgili soruşturma ve kovuşturma yapma yetkisinin bulunmadığı değerlendirilmiştir” denildi.

Soylu’ya dava açtı 3 gün sonra eve basıldı
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Müyesser Yıldız 18 Mayıs 2020 tarihinde sosyal medyada karşı karşıya geldi. Yıldız, Soylu hakkında “hakaret ve iftira” suçundan suç duyurusunda bulundu ve kamu davası açılması talebinde bulundu. Suç duyurusundan sadece 3 gün sonra yani, 8 Haziran 2020 tarihinde ise ‘Askeri casusluk’ suçlamasıyla Müyesser Yıldız’ın evi basıldı ve gözaltına alındı, evindeki tüm bilgisayar ve dijital aletlere el konuldu. Ancak Yıldız’ın bilgisayarlarının imajları yani kopyaları alınmadı. Gazetecinin sorgusu Terörden Sorumlu Başsavcı Vekili Veysel Kaçmaz tarafından yapıldı. Ayrıca savcı Kaçmaz, sorgu sırasında üç avukat sınırlaması koydu. Çevik kuvvet, ifade sürerken savcılık koridoru önünde yoğun güvenlik önlemi aldı. 11 Haziran 2020 tarihinde savcılık tarafından tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edildi. Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliği, sorgusu tamamlanan Yıldız’ın “kuvvetli suç şüphesi bulunması, delilleri karartma ihtimali ve kaçma şüphesi” nedeniyle tutuklanmasına karar verdi. Yıldız, Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’ne gönderildi.

Soylu, Yıldız hakkındaki soruşturmayı ve telefonlarının dinlendiğini biliyor
Soylu’nun bu soruşturmayla ilgisi olup olmadığı sorusu akıllara geliyor. Aylarca yasadışı bir şekilde telefonu dinlenen Yıldız, dosyasının Milli Savunma Bakanlığı ile birlikte İçişleri Bakanı Soylu’nun da önüne gittiğini belirtti.

Yıldız dinlenme konusunda ki savunmasında:
“Benim telefonumun çok önceden, illegal bir şekilde dinlendiğiydi. Geçtiğimiz günlerde MİT’in 2020 faaliyet raporu açıklandı. Raporun önsözünü kaleme alan MİT Müsteşarı Sn. Hakan Fidan’ın şu ifadeleri dikkatimi çekti:

‘Teşkilâtımız 2020 yılı içerisinde kanunun verdiği yetki ve sorumluluk hâlinde, çatışma bölgelerinde ülkemizin millî çıkarları doğrultusunda aktif görevler üstlenmiş, dış istihbarat alanında etkinliğini artırmış, terörle mücadeleyi uluslararası boyuta taşımış, istihbarata karşı koyma alanında ülkemizi hedef alan casusluk faaliyetlerini deşifre etmiş, teknik istihbaratı çalışmalarının ana bileşeni hâline getirmiştir.’

Bu sözlerin davamızla ilgisi ne mi? Başlangıcı “askeri casusluk” iddiasıyken, üçüncü gün suçun nevi değiştirildi ya; eğer MİT diğer casusluk faaliyetlerini de böyle ‘deşifre’ ediyorsa, yandık demektir!” dedi.

“Askeri casusluk suçlamasıyla evim basıldı”
“Eşim Ankara dışındaydı. Ben ve oğlum evdeydik. ‘Askeri casusluk’ suçlamasıyla evim acımasız bir şekilde basıldı, alındım. Üçüncü günün sonunda Savcı Bey’in huzuruna çıktığımda, daha ifadeye başlamadan suçun nevinin değiştiğini söyledi. Resmi olarak Aralık’tan beri soruşturulmuşum, evim basılmış. Sonra gözaltındayken casus olmadığım anlaşılıyor ve suç değiştiriliyor. Maalesef Türk Mata Hari’si olmayı da böyle kaçırdım! Niye böyle yapıldı? Çünkü birileri TSK’nın itibarını kurtarmak için kendini siper eden Müyesser’i itibarsızlaştırmaya karar vermişti.”

Dükel: “Kamu adına görev yapıyoruz”
TELE1 Ankara Temsilcisi İsmail Dükel de savunmasında yargının bağımsız olmadığını vurgulayarak, davanın hukuki değil siyasi olduğunu belirtti. Halka gelişmelerin haberini aktarmakla yükümlü gazeteciler olarak herkesle görüştüklerini ifade eden Dükel: “Doğruları söylediğimiz, eleştirdiğimiz için bu siyasi davada karşınızdayız. Biz kamu adına görev yapıyoruz, bizden casus ve vatan haini çıkmaz. Ben bir asker çocuğuyum” dedi.

Dava Süreci
Türkiye’de medyaya yönelik yargısal baskının hız kesmeden devam ettiği sürece gazeteci Müyesser Yıldız ve İsmail Dükel de dâhil oldu.

8 Haziran 2020 tarihinde gözaltına alınan gazeteciler Müyesser Yıldız, İsmail Dükel ve Astsubay Erdal Baran, 11 Haziran günü Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube’de ifade verdi.

İfade sonrası sağlık kontrolünden geçirilen üç isim, TEM polisleri tarafından savcılık sorguları için Ankara Adliyesine sevk edildi.

Gazetecilerin sorgusu Terörden Sorumlu Başsavcı Vekili Veysel Kaçmaz tarafından yapıldı. Kaçmaz, sorgu sırasında üç avukat sınırlaması koydu. Çevik kuvvet, ifade sürerken savcılık koridoru önünde yoğun güvenlik önlemi aldı.

Nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliği salonu henüz savcılık sorgusu tamamlanmadan hazırlandı. Savcılık sorgusu sırasında gazetecilere TCK’nın 328. Maddesinde düzenlenen “Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askerî casusluk maksadıyla temin etme” suçlaması yöneltildi.

Savcılıkta gerçekleşen sorguda iki gazeteciyle aynı soruşturma kapsamında gözaltına alınan astsubay ile yaptıkları telefon görüşmeleri soruldu. Gazeteciler Müyesser Yıldız, İsmail Dükel ve astsubay Erdal Baran tutuklama talebiyle nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edildiği bilgisi avukatlara verildi. Sevk yazısında suçlama TCK’nın 329. Maddesinde düzenlenen “Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklamak” diye belirtildi.

Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğince görülen duruşma sonunda Oda TV Ankara Haber Müdürü Müyesser Yıldız ve astsubay Erdal Baran tutuklandı. Tele1 TV Ankara temsilcisi İsmail Dükel ise adli kontrol tedbiriyle serbest bırakıldı. Yıldız hakkında “kuvvetli suç şüphesi bulunması, delilleri karartma ihtimali ve kaçma şüphesi” nedeniyle tutuklama kararı verildi.

Yıldız, Dükel ve Baran arasında TSK’nın Suriye’deki askeri operasyonları ve Libya’da görevli askeri birliklerinin faaliyetleriyle ilgili görüşmelerinin telefon dinlemeleriyle tespit edildi.

Yıldız ve Dükel, Türk Ceza Kanunu’nun 328. maddesi uyarınca, “devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri, siyasal ve askeri casusluk maksadıyla temin etmekle” suçlandı ve dosyaya gizlilik kararı getirildi. Yıldız ve Dükel’in avukatlarına “gizlilik” gerekçesiyle bilgi verilmedi. Ancak soruşturmaya ilişkin pek çok detay, 11 Haziran 2020 tarihinde iktidara yakın Sabah gazetesinin internet sitesinde yayımlandı. Haberde Yıldız’ın “çok önemli bir subayla gizlice görüştüğü, devlet sırlarını tek tek not aldığı, aldığı bilgileri ise köşesinde yazmadığı” iddia edildi. 

Yıldız, 3 günlük gözaltı süresinin sonunda 11 Haziran 2020 tarihinde savcılık tarafından tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edildi. Yıldız, Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliği’ndeki ifadesinde, soruşturmaya konu köşe yazıları ve Erdal Baran ile yaptığı görüşmeler arasında bir bağlantı olmadığını söyledi. Yıldız, köşe yazılarındaki bilgilerin tamamının açık kaynaklardan olduğunu, referanslarını da yazdığını belirtti. Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliği, sorgusu tamamlanan Yıldız’ın tutuklanmasına karar verdi. Yıldız, Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’ne gönderildi.

Yıldız, Dükel ve Baran hakkındaki iddianame 23 Eylül 2020 tarihinde tamamlandı. 180 sayfalık iddianamede Yıldız, Dükel ve Baran’ın “zincirleme olarak devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin gizli kalması gereken bilgileri açıklamak” (TCK 329/1) suçundan cezalandırılmaları istendi. İddianame, Ankara 26. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.

Davanın ilk duruşması 9 Kasım 2020 tarihinde görüldü. Yıldız’ın ilk duruşmaya, tutuklu bulunduğu cezaevinden SEGBİS’le katılması kararlaştırılmıştı. Karara yapılan itiraz kabul edildi, Müyesser Yıldız 5 ay tutukluktan sonra ilk kez cezaevinden çıkıp, duruşma salonuna geldi.

Duruşma savcısı, Yıldız hakkında Türk Ceza Kanunu’nun 327. maddesi uyarınca “devletin gizli kalması gereken belgelerini temin etmek” suçlaması ile suç duyurusunda bulunulmasını ve Yıldız’ın tutukluluk hâlinin devamını talep etti. Yıldız ve davanın diğer sanıkları hakkında TCK 327. maddesi uyarınca “devletin güvenliğine ilişkin gizli kalması gereken bilgileri temin etmek” suçlaması üzerinden değerlendirme yapılmasının istenmesine karar veren mahkeme, Yıldız’ın yurtdışına çıkış yasağıyla tahliyesine karar verdi.

Davanın ikinci duruşması 6 Ocak 2021 tarihinde görüldü. Mahkeme başkanı, celse arasında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca tüm sanıklar hakkında “zincirleme bir biçimde devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etme” suçlamasıyla dava açıldığını, mahkemenin 14 Aralık 2020 tarihinde yeni iddianamenin ana davayla birleştirilmesi kararı verdiğini söyledi.

Davanın üçüncü duruşması 5 Şubat 2021 tarihinde görüldü. Esas hakkındaki mütalaasını açıklayan savcı, Yıldız ve Dükel’in “gazeteciliğin sınırlarını aşarak” Türk Ceza Kanunu’nun 327. ve 329. maddelerinde düzenlenen suçları “zincirleme bir şekilde” işlediğini öne sürdü. Mahkeme heyeti, taraflara esas hakkındaki mütalaaya karşı beyanda bulunmak üzere süre vererek davayı 8 Mart’a erteledi.

Davanın dördüncü ve son duruşması 8 Mart 2021 tarihinde Ankara 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Hükmünü açıklayan mahkemeden çıkan kararlar şu şekilde:
Yıldız’ı “açıklanması yasaklanan bilgileri temin” (TCK 334) suçundan 1 yıl 1 ay 10 gün, “yasaklanan bilgileri açıklama” (TCK 336) suçundan 2 yıl 6 ay olmak üzere toplamda 3 yıl 7 ay 10 gün;

Dükel’i “yasaklanan bilgileri açıklama” (TCK 336) suçundan 1 yıl 15 gün;
Erdal Baran’a Gazetecilere bilgi aktardığı gerekçesiyle, TCK 334’ten 2 yıl 6 ay ve TCK 336’dan 5 yıl olmak üzere toplam 7 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırdı.

Yıldız’a uygulanan yurtdışına çıkış yasağının devamına, Dükel hakkındaki yurtdışı yasağının ise kaldırılmasına karar verildi. Heyet, Dükel’e verilen ceza ile Yıldız’a “devletin güvenliği veya yararları bakımından gizli kalması gereken bilgileri açıklama” suçundan verilen cezayı erteledi.

Bu haber metni, Hollanda Büyükelçiliği MATRA Programı desteğiyle yürütülen “Genç Gazeteciler ve Bağımsız Medya Projesi” kapsamında hazırlanmıştır. Haber içeriğinden Mustafa Turan sorumlu olup herhangi bir şekilde Hollanda Büyükelçiliği’nin ve Gazeteciler Cemiyeti’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.