Şu insanoğlu, çok acayip bir varlık.
Hiçbir duyguyu, tam manasıyla yaşamıyor/yaşayamıyor/yaşatmıyor.
Tam sevinmesini bilmediği gibi, tam üzülmesin de bilemiyor.
Kimi zaman, sevinçleriyle başkalarını üzüyor, kimi zaman üzüntüleriyle başkalarının sevinmesine sebep oluyor.
Bir türlü, en kutsal canlı olan insan, insanî gereklerini yerine getirmiyor/getiremiyor.
Bir türlü, dünya menfaati ve sevgisi için, insan olamıyor, her türlü adice davranmaktan vazgeçemiyor.
An geliyor, karşısındakinin üzülmesi için elinden gelen her türlü pisliği, kepazeliği, fırıldaklığı yapıyor. Maharetli bir şeymiş gibi, bunu her yer, zaman ve mekânda da söylemekten geri kalmıyor.
An geliyor, neşe, sevinç ve mutluluğunu başkasının üzülmesiyle daha da katlayarak, şeytanî, hayvanî zevk almak için, her türlü duygu, düşünce ve eylemden kendini soyutlayamıyor.
Hiçbir zaman başkalarının mutsuzluğu ve huzursuzluğu üzerine kurulu bir yapı, ilelebet devam etmemiş ve yıkılmaya mahkûm olmuştur.
İlginç olan da ya bunu yaptıklarını farkında olmuyorlar ya da bilerek yapıyorlar, ama bilmezlikten geliyorlar. Geçmiş, bu şekilde davranan, hareket eden, yükselen, ancak sonra yerin dibine giren, bataklığa saplanan, sayısız vaka müsebbibi, kişiliksiz karakterlerle doludur.
İnsanı insan yapan, daha doğrusu adam gibi adam eden sayısız insanî değerler vardır. Ancak bu değerlerle insanlar hayvanlardan ayrılabiliyor. Yoksa insanlarla vahşi doğada yaşayanlar arasında fark yoktur. Hatta söyledikleriyle, yaptıklarıyla fiil ve eylemleriyle vahşi hayvanlardan daha aşağı mertebelere inmiş olurlar.
Kişi ve kişilikler, yapılan fiil ve eylemler sebebiyle, insanların insanlıktan -tabiri caizse- zıvanadan çıktığı durumlar da yok değil. Dengesiz, tutarsız, ne söylediğinin ve ne/ neler yaptığının farkında olmayanlar, çoğu insanların kötü yanlarının ve karakterlerinin ortaya çıkmasına sebep olurlar.Öyle ki bazı insanların, yapılanlardan dolayı hazmedemediklerinin cezasını, sonrasında gelenler çekmektedir ve mağdur olmaktadır. “Balı birisi yer, arı da başkasını sokar” misali,
İnsanoğlu tuhaf bir varlık. Aslında yaratılan en üstün bir varlık; ancak bihakkın gerekleriniyerine getirirse tabi. Malum, insan her türlü donanıma ve gereksinime sahiptir. Öyle ki, insanın “bir eşref saati, bir de eşek saati vardır” derler.Doğrudur, eğer insanın o eşref saatine denk gelmişseniz; oh ne ala, herşey güllük-gülistanlık olur, yok eğer eşek saatine denk gelmişseniz; var halinize, çekeceğiniz var demektir.
Söylenenlerin ve yapılanların, pek okumuş olmakla da fazla alakalı olmadığı söylenebilir. Çoğu okumuş insana rastlarsınız ki, cahil insan kategorisine bile koymazsınız. Yine okumamış denilen, cahil bilinen insanlara rastlarsınız ki okumuşları ceplerinden çıkarırlar.
İnsanlara bakıyorsunuz, yaptıklarıyla söyledikleri arasında uçurumlar var. Çenesi düşük, ağzı iyi lâf yapar, sözde aydın kişi diye bilinir; ama dil ayrı yere gider, yaptıklarıyla beden ayrı yere gider. Ahlaki olmayan bazı laubali davranışlar, vıcık vıcık olan konuşmalar, insanlara tepeden bakan, dünyayı kendisi yaratmış ve sahibiymiş gibi edalar, entel, dantel vaziyetlere sahip olanlar gördükçe, insanın asabının bozulmaması mümkün değil. Hele başkasının sırtından nemalanmalar,her şeyi kendine taraf yontmaları anlaşılacak şey değil.İnsanların üzüntüleri ve acıları üzerinden, sevinç ve neşe naraları atmalarına; “lânet olsun senin gibi insanlara ve insanlığına” dememesi mümkün değil.
Dedim ya, bazı fırıldak ve müptezel insanlar, ne tam sevinmesini ne de tam üzülmesini biliyorlar. Böylesi insanlar yüzünden, insandan daha değerli olduğunu düşündüren hayvanları, “gel de sevme”diyesi geliyor. Hem de en alasından.
Kerim BAYDAK
kbaydak61-artan@hotmail.com