Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, 30 Ağustos resepsiyonunda, gazetecilerin sorularına verdiği cevap ve özellikle “kırmızıçizgisi” her gazetede farklı yansıtıldı; kimisi sert buldu, kimisi yumuşak.
Tıpkı daha önce olduğu gibi.
Kimine göre sert açıklamalar vardı, şok sözlerdi, flaş açıklamalardı, gündemi sarsmıştı, önemli mesaj vermişti, uyarmıştı hatta…
Aslında bütün bunlar değildi tabii…
Demokrasilerde askerin konuşması, tepki görmeliydi.
Ama darbe heveslileri, hem askerin konuşması için kırk takla atıyor, hem de konuştuklarını kendi anlayışlarına göre yansıtmaktan da hayâ etmiyorlar.
Daha önce gördüğümüzden, kimseye kefillik edecek değiliz. Asker konuşursa konuşur, hatta sert de konuşur.
Ancak, “demokrasinden yana” olduğunu söyleyen, özellikle “aydın” dediğimiz kesimin bu konuşmaya, hükümetten veya Çankaya’dan önce vereceği cevap vardır/olmalıdır…
Genel Kurmay Başkanı da olsa, bir asker devleti, hükümeti veya meclisi “tehdit” eder tarzda da konuşamaz, akıl verir tarzda da…
Çünkü onun görev alanında böyle bir yetkisi yoktur.
Devletin veya hükümetin çözüm süreciyle ilgili alacağı kararlar, uygulayacağı taktikler, takip edeceği yol, genelkurmay başkanını sadece “uygulayacakları” ödev yönünden ilgilendirir.
Demokratikleşme konusunda atılacak her adım, “kendi görev alanında” ve “kurumuna yüklenen” sorumluluğu yerine getirmektir, bunu eleştirmek değildir. Eğer eleştirmeye meraklı olan varsa istifa edip, siyasete girer ve orada dilediğince eleştirir.
Zaten Genel Kurmay Başkanı Necdet Özel’in de tek laf etme gibi bir derdi yoktur…
Ancak, özellikle paralel medya başta olmak üzere, “Kırmızıçizgiler aşılırsa gereğini yaparız” tarzı yansıtması, “de hadi, daha ne duruyorsun, darbe yap” demenin farklı ve aşağılıkça bir yansıtmasıdır.
Eğer bu tarz bir söz söylenmişse, “haddini bil” manşetlerinin atıldığı yere, demokratik ülke denir. Aksinde ise Muz Cumhuriyetine devam…
Çünkü eğer ortada bir kırmızıçizgi varsa, bu çizgi Genel Kurmay Başkanının kırmızıçizgisi değil, “devletin” kırmızıçizgisidir, bu ülkede yaşayan insanlarının yani milletin kırmızıçizgisidir.
Benim kırmızıçizgim, barış sağlamaya engel olmuyorsa, genelkurmay başkanının çizgileri de engel olamaz.
Veya bir tapu müdürünün kırmızıçizgisi, bir mahalle muhtarının kırmızıçizgisi ya da ne bileyim, bir STK’nın kırmızıçizgisi, ülkenin geleceğinin önüne set olarak çizilemez…
Kurumlar, verilen görevi yapar…
Bunu, başında bulunanın eliyle yerine getirir.
Kurumun başındaki “ayyy kız benim gönlüm istemiyor” gibi naza, kaprise giremez…
Veya kendi “faşist” düşüncesini, ülkenin “kırmızıçizgisi” diye kimse sunamaz.
Ancak, genelkurmay başkanının zaten böyle bir beyanı yok…
Beyanından cımbızlanan ve bir cümle haline getirilen sözlerin yansıtılması var.
Çankaya Köşkü’ndeki 30 Ağustos resepsiyonuna katılan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’e çözüm süreciyle ilgili soru sormak, sorunun muhatabını tanımamakla alakalıdır, bu farklı bir konu…
Özel, çözüm sürecinde yol haritasını bilmediğini söylemiş…
Bilmesi gerektiği yerde, bilgilendirileceğini elbet biliyor…
Kırmızıçizgisinin olup olmadığı sorulmuş…
Aslında bu soru, “nereye kadar müsaade edeceksiniz, daha ne kadar dayanacaksınız?” demenin farklı üslupla yansıtılmasıdır.
Özel, “Ülkenin bütünlüğü” olduğunu söylüyor…
Ülkenin bölünmüşlüğü gibi bir kırmızıçizgi olmayacağını hem soruyu soran, hem cevabı veren gayet iyi biliyor.
30 senedir bu mücadeleyi kendilerinin yürüttüğünü belirtiyor genelkurmay başkanı…
Bu doğruydu ve 30 senedir o kan bir türlü dinmiyordu…
Özel’in “Hükümetin bir politikası var, o politika yürüyor.” sözünü malum medya “öne” çıkarmayı elbet düşünmez…
“Biz, çözüm sürecine ilişkin yol haritasını bilmiyoruz, o çalışmanın içinde yokuz.” sözü de doğrudur. Çünkü demokrasilerde, bu tür çalışmayı siyasi irade yapar, asker ise uygular.
Ama gazeteciler ısrarlı…
İlla kırmızıçizgiyi deşecekler…
Daha önceki kırmızıçizgilerle, şimdiki arasında fark olup olmadığı da soruluyor…
Özel, “Nüans farklılıkları var” diyor…
Zaten bütün anlayış, o nüansta gizli…
Daha öncede sivil hükümet vardı, şimdi de var.
Daha öncede terörle mücadele ediliyordu, şimdi de…
Daha öncede asker “görevini” yaptığını sanıyordu, şimdi de yaptığını sanıyor…
Önemli olan o günkü anlayışın halen geçerli olup, olmadığıdır. Geçerliyse, bir adım yol almamışız demektir ama değilse, ülke demokratikleşiyor, barışa ve huzura kavuşuyor demektir.
En azından irade bu yöndedir.
Yani bir nüans farklılığı var…
Mesela kan dökerek, kanı dindireceğini sanan kafa yapısının değişmesi.
Toplumun bir kesimini yok sayarak, milletle kucaklaşmanın mümkün olamayacağının anlaşılması…
Demokrasinin, toplumun belli kesimine değil, her kesimine olması gerektiğinin öğrenilmesi…
Farklılıkların ülkeyi bölmeye değil, büyütmeye yarayacağının farkına varılması…
Nüans mı dediniz, işte bu nüans farklılığı, herkesin kendince belirlediği ve hiçbir kurala, yasaya, düzene ve insanlığa uymayan “kırmızıçizgisi” ortadan kalktıkça barışın önündeki engeller de kalkmış oluyor.
Siz, illa “darbe yapacağız” lafını almaya çalışıyorsanız, hem o cevabı alamazsınız hem de bilin ki darbe, sizi teğet geçmeyebilir!
Tweetimden Seçmeler
Rahatınızı bozmazsanız, başaramazsınız. Rahatınızı bozarsanız, kazanacağınız kadar, kaybettiklerinizin de olacağını hesaplamalısınız.