Yağmurdan sonra yürüyüşe çıktığım birgün, yol boyunca o kadar çok tespih böceğine rastladım ki… İster istemez onlarla ilgili merakım uyandı ve internetten bilgi edindim.
Tabii, teşbihte hata olmaz. Hemen kendimin tespihle olan ilişkisini gözden geçirdim. Rahmetli babamın renk renk tespihleri vardı. Üstelik övünerek söylediği; Oltu, gümüş, kehribar ( pek anlamam ya)…gibi pek kullanmadığı, ama koleksiyon yaptığı tespihler ortalardaydı hep. Diğer koleksiyonunu yaptığı birçok şey gibi. Son zamanlarda kurtulmaya çalıştığım, biriktirme huyumu nerden aldığım belli(!)
Oğlum da tespihlere düşkündü. Son görüşümde, elinde çektikçe siyahtan yeşile dönen( kehribar taşlı herhalde), özel yaptırdığı, eşinin ve kendi adının ilk harfleri bulunan, onun için çok değerli bir tespih vardı.
Benim de renkli renkli tespihler çok hoşuma gider. Onlara dokunmak çoğu zaman iyi hissettirir bana kendimi. Bu kadar renkli dünyada, tabii bir de( bana göre) yüklediğim bazı önyargılarım var. Örneğin uluorta çekilen bir tespihse çekilen, yine bana göre birçok meydan okumayı içeriyor. Bıyık büken, bir eli belinde, diğer elinde tespih ve o tespih tutan el sana doğru uzatılmış, hızlı hızlı çekiliyorsa, bu; “ Hadi gel güreşelim!” ( Hangi anlamı düşüneceğiniz de size kalmış ) meydan okumasını içeriyor benim için. Başı kapalı, bir inanç simgesi haline gelmiş bir kıyafeti üzerinde taşıyan, umumi bir alanda kadının elindeyse bu tespih, bunun yanı sıra yüksek sesle dua edilip ve yine tespih size doğru uzatılmışsa, bana göre; “ Benim inancım senin inancını döver! “ meydan okumasını içeriyor.
Daha fazla uzatmayayım; kardeşim trafik kazası geçirdiğinde, o yoğun bakımdayken, huzursuz olsam da, uluorta ve yüksek sesle tespih çektim. Kardeşimi kaybetme korkusu yanı sıra, elimin boş kalıp sigaraya gitmesini de önledim aklımca. Etkili de oldu.
İşte, bu olaydan sonra anladım ki; tespihte de ihtiyacın sınırı yok. Oğluşumun o son gördüğümdeki görüntüsü zihnimde capcanlı; nasıl da hızlı hızlı, sinirli bir şekilde çekiyordu elindeki tespihi… Ona iyi geldiğini söyleyerek.
Bu görüntüyü anımsatarak, dedim ki kendi kendime; “ Bırak Özlen hayatın meydan okumalarını savaş olarak algılamayı! “ Dedim demesine de bırakmak o kadar kolay mı?