Hayatıma sonradan giren erkeklerin ne yazık ki hiçbirine yer açamadım hayatımda. O kadar tıka basa doluydu ki o alan. Köprü işi akrabaları bırakın, biz bize yeteriz şeklinde erkeklerin gürültülü varoluşlarının içinde gözümü açtım dünyaya. İki erkek kardeşle süren bu devriâlem bir erkek çocuk dünyaya getirmekle zirveye ulaştı. En son hayatıma giren erkek yani oğlum zaten kimseye alan bırakmadı. Garnitür niyetine elbette yaşamıma iliştirmeye çalıştıklarım oldu. Şimdilerde ise bu yaşadıklarımı oturup seyretme faslı. Nereden? Dikiz aynasından.
Hep dikiz aynasından bakarsan yol alamazsın derler ya kişisel gelişimciler. Doğru söylerler bence de. Şükürler olsun araba kullanmıyorum emekli olduğumdan beri. O yüzden bana serbest. Desem de şaka bir yana yolda olmaktır niyetim.
Fakat elimde değil yalnızca bugün için ve gözüm hep geçmişte. Bir şapkanın duruşundan tutun da ‘ anne’ diyen bir sese varıncaya dek o kadar çok ayrıntı var ki belleğimde. Mümkün mü bunları görmemezlikten gelmek. Canım yanınca da mümkün mü isyan etmemek.
Hâlbuki kendi evrenimde bu kadar mücadelesini verirken bazı kavramların, ne zaman kaptırmışım kendimi o çarka? Anlamlandıramıyorum gerçekten. Annelik kavramı bu kadar açık bir alanda incelenirken, öznellikten özgünlükten dem vurulurken ne zaman bu kadar aynı ayak izlerine sapmışım da fark etmemişim? Adanmışlığımı kendimden bile gizlemişim. Karşı eylemler olduğunu düşündüğüm çoğu şeyin yine annelik kavramı içinde ‘rağmen’ yönlendirdiğini ne yazık ki oğlum öldükten sonra fark ediyorum. Bazı fark ettiklerimi de ancak kendime bile yeni yeni itiraf edebiliyorum. Belki bir gün size de edebilirim.
Yok, istemem kalsın mı diyorsun? Sen bilirsin. Sen öğrenmek istemesen de yaşam elbette bir gün sana da öğretecek. Nerden mi biliyorum? Kendimden. İkinci evliliğimi yaptığım erkeğin ilk evliliğinden bir kızı vardı. Oldukça modern bulduğum ve bana da iyi gelen yaşam felsefesini kızına uygulamasına itirazım oldu. Çünkü o daha küçüktü bazı şeyleri öğrenmesi gerekiyordu bana göre. Babası olarak farklı düşünüyordu ve müdahale etmeme karşı çıkıyordu. Hep söylediği bir şey vardı; “Benim ona öğretemediklerimi zaten yaşam bir gün öğretecek. Fazla sıkmaya gerek yok şimdiden.”
Bu yaşa ve bunca yaşanmışlığa rağmen o kıvama gelemedim. Gelmem gerekiyor mu? Oralara girersem konuyu dağıtabilirim. Benim niyetim sadece oğlumu çok özlediğime çok temas ettiğimi paylaşmak ve bu özlemi giderecek yol ve yöntemler bulmaktır. Yaşamda muhakkak bunun da yanıtı vardır. Öğreten o olduğuna göre, bunu yaşamdan talep edebilirim ve ediyorum.