Öğrenme yollarından biri de, yapılan davranışın “hatalı” olduğunu anlayınca “doğru” davranışın ne olduğunu ortaya çıkarmak ve bu hatadan ders almaktır.
Bu hatayı biz yapmış isek faturasını biz öderiz, başkaları yapmış ise başkası öder. Bu nedenle en ucuz öğrenme yolu başkalarının hatalarından ders almaktan ve daha da önemlisi okumaktan, araştırmaktan geçer.
Özellikle gençliğin değerini korumayı bilmeyip kendimizi çok güçlü görünce yaşımız ilerledikçe sağlıkla ilgili bazı konularda acısını çekmeye başlarız. Kaliteli yaşamak için kesintisiz uyumak, erken teşhis amacı dışında doktor yüzü görmemek gerekir. Yazar Dr. Abuzer Demir’in, “İnsanın neresi ağrırsa canı oradadır.” sözünden hareketle canımızın hiçbir yerde olmaması! için hiçbir organımızın ağrımaması, ihtiyaç dışında adeta varlığını hissetmememiz gerekiyor.
Namazın vaktinde kılınamayarak kazaya bırakılması, esnafın müşterisini, doktorun hastasını, memurun iş sahibi vatandaşı ve amirini, iskambil gibi oyunlarda oyuncu arkadaşını bekletmesi toplumda iyi görülmez. Oysa insanın biyolojik yapısı gereği idrara çıkma ihtiyacından dolayı bekleme ve bekletmenin “doğal” sayılması, “kötü” görülmemesi gerekir. Çünkü özellikle genç iken bu ihtiyacın hemen giderilmemesi halinde yaş ilerledikçe vücut ta bir anlamda “intikam” alır. İntikamın şekli ise, halk arasındaki deyimle prostat hastalığının oluşup kişinin ömrünü hastane koridorlarında tüketmesi ve erken yaşta vücudun ruha “beni koruyamadın, ben de senden ayrılıyorum!” diyerek elveda etmesidir. Yani ölmesidir.
Bu hastalıktan korunmak için yukarıda namazın kazaya bırakılabileceğinden söz ettik. Nitekim on üç yıl önce Hacc’da, Kâbe üzerinde yuvarlaklar çizen helikopterleri sorduğumda “sedyede yatan ağır hasta hacı adaylarına havada tavaf yaptırıyorlar.” diye cevabını almıştım. Daha sağlıklı neslin yetişmesine naçizane katkı sunmak amacıyla, hekim veya din adamı olmamamla birlikte aşağıdaki kelimelerden bir kaçı fıtratıma uygun değil ise de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarındaki deyimle sadece “kışkırtıcı olmak” amacıyla “af edersiniz” bile demeden özellikle genç kardeşlerime sesleniyorum:
-Geceleri şirin uykunuzdan 2-3 defa uyanmak ve güne yarı uykulu başlamak istiyorsanız,
-Üroloji poliklinikleri, MR ve Ultrason çekim odaları ile kan tahlili kuyruklarında beklemek istiyorsanız,
-Hız ve hacim testleri yapımına hazırlık amacıyla idrarınızın çok sıkışık duruma gelebilmesi için elinizde su şişeleri ile hastane koridorlarında yürümek istiyorsanız,
-İdrar tahlili için elinizde dolu kaplarla hastane tuvaletlerinden çıkmak istiyorsanız,
-Altınıza kaçırmak istiyorsanız,
-Sedye üzerinde veya iki kişinin kollarında hastaneleri aşındırmak istiyorsanız,
-Biyopsi sonucu “kötü huylu” çıktığında kanser olduğunuzu öğrenmek veya “iyi huylu” çıktığında “acaba kötü huyluya dönüşür mü?” diye endişe içinde yaşamak istiyorsanız,
-Kemoterapi için aylarca hastaneleri yol etmeyi arzuluyorsanız,
-Ameliyat sonrası idrar torbası elinizde haftalarca, belki hayat boyu gezinmek istiyorsanız,
Sakın, amma sakın idrarınızı yapmak için hemen gitmeyin, tutun…
Biraz daha tutun, bekleyin, bekleyin!