İmza atarken yüzü kızarsa

Abone Ol

Uzun süredir “yahu bunlar nerede?” diye merak ediyordum. Nihayet ortaya çıktılar. Ucube bir metne, yüzleri kızarmadan imza atarken yakalandılar.

Elbette herkes dilediği metne imza atabilir, dilediği kampanyaya katılabilir, dilediği protestoyu yapabilir.
Ama bunun için savunageldiğiyle imza attığı metnin uyuşması da beklenir.
Bunda ise tam tersi.
Kendi kendilerine ebedi lider olarak atadıkları, Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” sözüne karşı imza atıyorlar.
Sorsan en çok barışı isteyen onlar.
Yine sorsan onlardan daha çok cumhuriyeti seven yok.
Sormaya gerek yok, zaten bu ülke onların, her birimiz ise sığınmacıyız.
Çoğunun ahı gitmiş, vahı kalmış.
Siyasette veya bürokraside rol kapacak kadar enerjiye sahip değiller.
Buna rağmen de ülkenin “barış” içinde olmasını içine sindiremiyorlar.
Savaş istiyorlar…
Kan aksın, analar ağlasın, toplumun bir kesimi, hep öteki kalsın diye son nefesinde mücadeleye devam ediyorlar.
80 yıl boyunca toplumu hep ötekileştirdiler, ülkeye ve ülkenin bütün zenginliklerine sahiplendiler. 
Yetmedi, hukuku kendilerine göre yonttu, hükümetleri kendilerine göre belirlediler ve sıkıştıklarında ise askerden yardım isteyerek, ülkeyi kaos dolu yıllara mahkum ettiler.
İnsanlar öldü, mağdur oldu, bir köşeye atıldı, hiç yere canını verdi, dağa çıktı, ovaya indi umurlarında olmadı.
Onlar için esas mesele ülkenin kargaşasıyla iktidarını sağlamlaştıran ve bu ülkenin gerçek sahipleri olduğuna inandıkları derin yapılanmalara yardakçılık etmekti.
Onlara göre gidişat çok kötüydü…
Her gün insanlar ölürken, gencecik bedenler toprağa düşerken, şartları olgunlaştırma adına kıyım yapılırken, gidişat pekala iyiydi…
O kadar cahiller ki, ancak bu kadar cehaletin tahsille mümkün olacağını ispat edecek kadar bir seviye kat etmişler…
Önce davetin kimlere olduğunu söylüyorlar; “Hangi partinin çatısı altında olursa olsun, hangi etnik kökenden, hangi mezhepten ve inançtan olursa olsun” diyorlar…
Ve siz, çok demokrat bir çıkış bekliyorsunuz…
Ama nerede, kanlarında toplumu birleştirecek hamur yok.
Devam ediyorlar ayrıştırmaya; kimi bölücü oluyor, kimi gerici, kimi hain…
Bir tek kendileri vatansever, bir tek kendileri kahraman ve bir tek milletini seven onlar…
Çözüm sürecine karşı çıkarken, kimi kucakladıkları belli olmuyor.
Akıl ve vicdandan yoksun oldukları halde, akıl ve vicdana seslendiklerini söylüyorlar ama sesleri o kadar çağdışı, o kadar cılız, o kadar insani olmaktan uzak ki, yüreğinde insan sevgisi, memleket sevdası, barış umudu ve kardeşlik beklentisi bulunanlar duymuyor. 
Hatta ülkemiz, 30 yıldan fazladır bunlar gibi düşünenler nedeniyle kan gölüne döndü diyorlar…
Cumhuriyet için yürüyüşe çağırıyorlar, kendi gibi sığ düşüncelileri…
Toplumda karşılığı olmayan, halk için kılını kıpırdatmayan, hak için bir adım atmayan, insanların özgürlüğü için bugüne kadar somut bir tek çabası olmayanlar bunlar…
Kimi siyasetçilikten, kimi sanatçılıktan bu ülkenin kaymağını yiyenlerden ama asla toplumla barışık olmayanlardan…
En kötüsü, çoğu devlet adamı.
Devletin çeşitli kademelerinde bir süre görev alanlar, bu ülkenin terörden ve ötekileştirmeden neler çektiğini, mağdurları, yitip gidenler ve ardından ağlayanları en iyi bilenler.
Ve bunlar bile bile ölümler sürsün, analar ağlasın, kadınlar dul kalsın, çocuklar bir köşede boynu bükük dursun istiyorlar.
Ve utanmadan böyle bir bildirinin altına imza atıyorlar.
Kim bunlar?
Kılavuzları da CHP’nin ulusalcısı Birgül Ayman Güler…
Başörtüsü düşmanı, ikna odacısı, özgürlük ve insanların en temel hak ve özgürlüklerini kendi ipoteğinde olduğuna inanan kişi…
İçlerinde devlet tecrübesi olan da var, darbesever general eskileri de var, siyasiler var.
Halkın özgürlüğüne ve kardeşliğine karşı sanat icra ettiğini düşünen sanatçı bozuntuları da var.
Özgürlükten yana olması gereken ama başından beri darbecilere alkış tutan gazeteciler de var.
Mesela Doğu Perinçek, Canan Arıtman, Namık Kemal Zeybek, Necla Arat, Mehmet Faraç, Nihat Genç, Nur Serter, Süheyl Batum, Ümit Zileli, Yaşar Okuyan, Hüsamettin Cindoruk ve sıkı durun, Zekeriya Beyaz…
Böyle böyle 108 kişi, özgürlüğün karşısında, özgürlükten yanaymış gibi davranarak utanç bildirisine imza atıyorlar…
Hiçbirisini, bugüne dek insanlık için kılını kıpırdattığına şahitlik edemezsiniz. 
Onlara ancak, “insanların özgürce yaşamasının önüne nasıl dururum”un hesabını yaparken rastlarız…
Yazık…

Tweetimden seçmeler
Değişmez kuraldır bunlar; Sevdiğiniz oranda sevilirsiniz. Saygı gösterirseniz, saygı görürsünüz. Ama nefret ve öfke önce sizi bitirir.