Bahar gelmeye başladı ya! Mağazaların vitrinlerinde, % bilmem kaçlara varan indirimler görüyoruz. Aman da aman! Evlere şenlik. Tabi parası olanlar için fark etmiyor. Ya parası olmayanlar? Belki dört gözle bu indirim günlerini bekleyip, ihtiyaçlarını görmek, gidermek telâşına düşüyorlar; ama sonuç hayal kırıklığı oluyor. İndirim diye aldığı malların çoğu zaten indirimden sonra ancak normal satış fiyatına denk gelmektedir. Bihakkın indirim oranlarını uygulayanları tenzih ederim. Ancak bu işin cılkını çıkaranlar da yok değil.
Mağazadan içeri girdin mi, bir curcunadır başlar. Ailecek girmişseniz mağazaya, bittiniz, yandınız demektir. Çoluk-çocuk sızlanmalarına, oflayan puflayan eşlerin sitemleriyle karşı karşıyasınızdır demektir. Bebekler, ya evde kalanlara bırakılır, ya komşulara bırakılır ya da mağaza girişinde bir şeyler ellerine tutuşturularak, mağaza içerisinde rahatça gezebilmek için tedbirler alınır.
Sonra bir gezme, görme, beğenme, deneme, satın alma telâşı başlar. Sağa, sola, oraya, buraya koşuşturmalar sonucunda; belki de hiç ihtiyacı olmadığı halde, bir alışveriş furyası başlar. Kabinler önünde, kollarında elbiselerini deneyecekleri sıraya girmeler başlar. Kabin sorumlusu elemanların tüm uyarılarına aldırış etmeden, kucağına yığdıklarıyla kabin içine girerler. Sonra, sırada bekleyenler; beklerler, beklerler sıranın kendilerine gelmesini.
Hiç düşündünüz mü, olan kimlere oluyor?
Hiç düşündünüz mü, sinirinden, stresten deli olan, çılgına dönen kimler oluyor?
Öncelikle eşlere, erkeklere olanlar oluyor. Mağazanın içerisinde oradan oraya volta atarak saçını başını yolarlar ya da küçükleri avutmanın, bebekleri ağlatmadan susturmanın, idare etmenin yollarını bulmaya çalışırlar.
Hiç yaptınız mı bilmiyorum?
Eğer yapmadıysanız, en yakın bir mağazaya alışveriş yapmak değil, sadece olanı biteni görmek, şahit olmak için birkaç dakikanınız ayırıp bir gezin, bakalım neler görecek, nelere şahitlik edeceksiniz?
Bir kabin kuyruğu, bir mahşeri kalabalık ki sormayın. Aman yarabbi, insan bir an “acaba bu insanların hiç giyecekleri elbiseleri kalmamış mı?” diye düşünmekten alıkoyamaz kendini.
En önemlisi de olan erkeklerin bütçelerine gelen yük olmaktadır. Kabinlerden beğeni içerisinde, yüzleri gülerek çıkan, savaş kazanmış olmanın mağrurluğuyla göründüklerinde; derinden bir “OH” çeker erkekler. Tabi kabin kuyruğundan çıkmış olmakla iş bitmiyor, sonra da kasada kasiyere yapılan ödemeler için sıra… Artık kasada verecekleri paranın ya da kredi kartından çekilecek miktarın çokluğu da o kadar önemli değil. Önemli olan, bir an önce mağazadan çıkmış olmanın vereceği bir hafifliktir aslında.
Ne yazık ki şehirlerdeki tüm mağazaların hali bu olmaktadır, mevsim sonu indirim çılgınlığının olduğu o-bu günlerde.
İnsan düşünmeden edemiyor. Hep “alım gücümüz yok, parasal sıkıntı var” deniliyor. O halde bu mağazalardaki alışveriş çılgınlığı da neyin nesi oluyor? Doğrusu ben anlamakta zorlanıyorum. Ya biz sadece o anlara denk geliyoruz, ya da gerçekten insanların alım gücü yüksek, maddi durumları üst seviyededir.
Hele bir de marka takıntısı olan muhteremler var ki onları söylemiyorum, onlardan bahsetmiyorum bile!
Yılda bir kez ancak elbise alabilenlerin ya da bitpazarından aldıkları eskilerle yetinmek zorunda kalanların, çöplerde bulduklarını giyenlerin olduğu bir ortamda, nasıl oluyor da insanlar bu kadar çılgınca alışveriş yapıyorlar?
Hem, sahi bu kadar elbise alanlara sormak gerek; ne kadar sürede aldıklarını giyiyorlar?
İnsanın yılda kaç sefer elbise alması gerekiyor ki?..
Galiba çok müsrif, çok bencil, çok yüzsüz olduk. Hep kendimizi düşünür olduk. Başka insanların varlığından habersiz olduk ya da öyle davranıyoruz.
Biraz durup düşünelim. Biraz daha tutumlu ve şükredici olalım. Biraz vicdanımızın sesini dinleyelim. Bu aşırı tüketim ve alışveriş çılgınlığından bir an önce vazgeçelim. Sürekli altımızdakilere bakarak, içinde bulunduğumuz hale şükredelim ve bu şükrümüzü eda edelim. Lâzım oldukça alalım, giyelim, bilinçli bir tüketici olalım. İnandırıcı olmayan pek çok indirim çılgınlığına fazla da riayet etmeyelim, çünkü bu işten haksız kazanç elde ederek nemalananlar var, bilesiniz!
Kerim BAYDAK