İnsanoğlunun gözlerini kamaştıran, yüreğini kıpır kıpır ettiren, fani dünyanın göz alıcı, şaşalı güzellikleri ve envaı çeşit nimetleri, insanların daha da hırslanmalarına ve değirmen misali gözü doymazlığı had safhaya ulaşmaktadır. Bir daire içerisinde, zengin, yoksul, ünlü, sıradan, gibi tezatlıklar, ucuz, pahalı demeden bazen düz, bazen yılan gibi kıvrılan, bazen kalın, bazen keskin olan yollarında; hırs, kapris, arzu istek, kin ve nefretleri uğruna yaşamaya çalışmaktadır.
Doyulmaz arzu ve talepler içerisinde, sürekli yeni şeyler peşinde koşarak, sürekli alan; ama asla vermeyen bir zihniyetle, bir düşünce tarzı ve hayat felsefesiyle, nihaî son olan ölüme ve kabristana biraz daha yaklaşılıyor.
Buna ulaşmak için, dünyanın, doğu-batı-kuzey-güney gibi dört bir tarafına dağılarak, yer, zaman ve mekân olmaksızın, karmaşık, tekdüze bir yaşam hengâmesi içerisinde; birbirlerinin hak, hukuk ve mevcut değerlerine saygı göstermeksizin, acımasız, riyakâr olan fani bir dünyanın figüranlığı yapılıyor.
Bu dünyaya ne için gönderildiğini, neler yapması gerektiğini düşünmeden, birbirlerine karşı olan görev sorumluluklarını yerine getirmeden, haksızlık, hukuksuzluk ve huzursuzluk çıkarmada âdeta yarışılıyor.
Bu dünyayı çekilmez hale getirdiler.
Bu dünyayı yaşanmaz hale getirdiler.
Bu dünyada iyiyi, güzeli, doğruyu, yanlışı bilinmez hale getirdiler.
Kendileri figüranlık yaptıkları bu dünyada, üzerine düşeni yapmadıkları gibi, ebedi âlemde rahat edebilmesi için; bu dünyada insanların hizmetine adamış, iyi, güzeli, hoşgörüyü, tahammülü kendilerine düstur edinmiş olan gönül erlerini de hedef tahtaları haline getirdiler.
Sadece kendini düşünmeyerek, bütün insanların dertlerini kendine dert edinmiş, hallerine hemhal olmuş olarak, gönüllü imece usulü yardımlaşma organizasyonları ve örgütlenmeleri yapıyorlar.
Mademki doğru tektir ve tüm dünya insanları için vazgeçilmezdir, o halde hiç kimse ve devlet için de ayrı kural ve kaideleri yoktur. Tıpkı yıllar önce, belki şimdiler de kendini dünyanın keşmekeşinden uzak tutan taşra yerleşimlerinde devam ediyor olan imece usulü yardımlaşma ve dayanışması gibi, dünya devletleri nezdinde benzeri oluşumlar bulunmaktadır.
Ancak sevgiyle, saygıyla, hoşgörü, hak, hukuk ve adalet ilkelerine uymakla başarılabilecek olan bu imece usulü yardımlaşmaları, devletler özellikle ekonomide kullanmaya başladılar. Hemen aynı yöntemle yapılan bu uygulamalarla, devletlerarası ve insanlar arası anlaşmazlıklar ve sıkıntılar giderilmeye çalışılıyor.
Globalleşerek küçük bir kasaba haline dönüşen dünyada, bu yardımlaşmalar, insanın doğasında var olan kar gütme amacına binaen, iyi niyet suiistimal edilmekte ve kardeşlik mefhumu ikinci plâna itilmektedir.
Kimi zaman şahsi menfaatler, kimi zaman devletlerin ali menfaatleri, olması gerekeni bırakarak, unutarak, bilinçli yapmayarak, güçlünün zayıfı ezdiği bir arenaya dönüşmüş durumdadır. Farklılıkların olduğu ve bunun kâr amacına yönelik olduğu bu zaaftan faydalanmalarda, kaliteli yaşamak ve yaşam standartların yükseltilmesi adına, farklı uygulamalar ortaya çıkmakta, sürekli kötülerin işbaşına gelmesine sebep olmaktadır.
Fakir, fukara, gariban ve güçsüzlerin sürekli ezildiği, inleyerek acılar çektiği bir dünyada, artık barışın, kardeşliğin önemsenmesi ve özümsenmesi gerekir. Mutlu, huzurlu, güzel bir dünyada yaşamak aruzuyla, iyi niyet ve kardeşlik parolasıyla, insanlar birbirlerine destek olmalılar ve güçlünün zayıfı ezme politikasından vazgeçmeliler.
Mademki insanız, insana saygımız olmalıdır.
Her çeşit insanın yaşadığı bu dünyada, çok; ama çok dikkatli, titiz ve seçici olmalıyız. İyi düşünüp, iyi müzakere edip, iyi yanlarını alıp, kötü yanlarını bertaraf ederek, kendi yaşantımıza, inancımıza, itikadımıza, fikrimize, zikrimize ve felsefemize uygun bir yaşam biçiminden yana taraf olmalıyız. Malum yoksa taraf olmadan bertaraf oluruz, biline!
Kerim BAYDAK
kbaydak61-artan@hotmail.com