İSLAMA GÖRE MİLLİYETÇİLİK VE KAVMİYETÇİLİK (4)

Abone Ol

(Bu yazı dizisinin ilk bölümlerinde İslam dini dışındaki dinlerin ve sistemlerin farklı ırklara mensup insanlar arasındaki beşerî ilişkileri eşit bir şekilde düzenleyen kurallar ortaya koyamadığını, “Millet” teriminin yirminci yüzyılın başlarına kadar “din” olarak kullanıldığını, ilk ırkçının şeytan olduğunu, Peygamberin soyundan gelse bile takva dışında bir üstünlük olmayacağını, Allah’ın takva dışında bir üstünlük kabul etmediğini, anlatmıştık. Konuya kaldığımız yerden devam ediyoruz.)

İslamiyet milletlerin varlığını inkâr etmediği gibi, içtimai kimlik için bir temel oluşturması bakımından bir millete ait olmanın tezahürü niteliğindeki aksiyonların da düşmanı değildir. İslamiyet, yeryüzünde olup biten işlerde sonucun, bir milletin diğerlerine göre daha üstün olduğu fikrine itiraz etmektedir.[1]

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde bir gözetleyicidir.”[2]

Bu ayetle Kur’an; insan nev’inin köken eşitliğini ortaya koymak suretiyle toplumlar arasında kavga sebeplerinden olan ırkçılığın teorik zeminini ortadan kaldırmış, toplumların ve bireylerin birbirlerine ne kadar yakın olduklarını gözler önüne sererek muhabbetin ve uhuvvetin nişanelerini dikmiştir.

Hz. Peygamber soyuyla övünmeyi şu şekilde takbih etmiştir:

"Ey Kureyşliler! Allah sizden cahiliye gururunu, büyüklenmeyi ve babalarınız ile övünmeyi kaldırmıştır. Bütün insanlar Âdem’dendir, Âdem de topraktandır."[3]

“Her kim kâfir olan ecdadından dokuz tanesinin adlarını sayarak, ululuk ve asalet taslamak kastıyla, ben filan oğlu filanım, diyerek onlara mensup olduğunu söylerse, Cehennemde onların onuncusudur.”[4]

Kur’an-ı Kerim müminleri kardeş olarak ilan etmiş, böylece soyu, rengi, sosyal statüsü, cinsiyeti ne olursa olsun birbirlerine kardeş olduklarını belirtmiş ve kardeşler arasında barışı emretmiştir:

“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah'tan korkup sakının; umulur ki esirgenirsiniz.”[5]

İslam dini yeryüzünde haksız olarak üstünlük taslamayı ve diğer insanlar üzerinde hâkimiyet kurmayı şiddetle reddetmektedir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim son noktayı şu ayetle koymaktadır:

“İşte ahiret yurdu! Onu yeryüzünde haksız üstünlük kurmak ve bozgunculuk çıkarmak istemeyenler için hazırlamış bulunuyoruz. İyi son, Allah’a karşı gelmekten sakınanların olacaktır.  Kim bir iyilikle gelirse ona bundan daha hayırlı karşılık vardır; kim de bir kötülükle gelirse o kötülükleri işleyenler yalnızca yaptıklarının karşılığını görürler.”[6]

Aynı konuda İslam Peygamberi Hz. Muhammed (SAS), veda hutbesinde bütün insanların aslında aynı soydan, Hz. Âdem’le Hz. Havva’dan geldiğini söyleyerek hiç kimsenin kavmiyeti ile diğerinden üstün olamayacağını belirtmektedir:

“Ey insanlar! Rabbiniz birdir, babanız birdir. İslam'da insanlar eşittir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem de topraktan yaratıldı. Allah katında en değerliniz, en çok Allah'a sığınanız, emirlerine yapışanınız, günahlardan arınanınız, azabından korunanızdır. Bir Arab'ın, Arap olmayana, bir başkasının Arab'a, bir siyahın bir Kızılderili’ye, bir Kızılderili’nin bir siyaha, takvanın dışında bir üstünlük sebebi yoktur.”[7]

Sadece Araplara değil yeryüzündeki bütün insanlara elçi olarak gönderildiğini, kavimler arasında ayırım olamayacağını da şu şekilde ifade buyuruyor:

 “Ey İnsanlar! Ben sizin hepinize, Allah'ın; emirlerini tebliğ ile görevlendirdiği, ilahî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur ettiği tek yetkili Resulüyüm. Beni dinleyin, size bazı açıklamalar yapacağım. Bu yıldan sonra, bir daha burada sizinle buluşup buluşamayacağımı bilemiyorum.[8]

Hiç kimsenin soyundan ve kabilesinden dolayı ayrıcalıklı olamayacağını, hangi kavimden olursa olsun işinin ve yaptıklarının esas alınacağını Hz. Peygamber (SAS) şu şekilde ümmetine izah etmiştir:

“Soyunuzdan sopunuzdan medet umarak benim yanıma yaklaşmayın. İşlediğiniz bilinçli amelleri vesile ederek yanıma gelin. Ben bütün insanlara da size de aynı şeyleri söylüyorum.”[9]

Babanın evladından, evladın da babasından sorumlu olamayacağı gibi herhangi bir kişinin işlediğinden dolayı o kişinin akraba ve kabilesinin suçlanamayacağı şu sözlerle belirtiyor:

“Ey İnsanlar! Sizi uyarıyorum, herkes yalnızca kendi işlediği suçtan sorumludur. Suçlu evlattan dolayı baba sorumlu tutulamaz, suçlu babadan dolayı evlat da sorumlu tutulamaz.”[10]

Hangi ırktan olursa olsun Müslümanların, müminlerin kavmiyet farkı olmadan kardeş olduklarını şu şekilde bildiriyor:

“Ey İnsanlar! Sözlerimi iyi dinleyin, iyi muhakeme edin. Bütün ırklara mensup Müslümanların, Müslümanların kardeşi olduğunu bilin. Bütün müminler kardeştir. Azası kesik siyahî bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'ın kitabi ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz.” [11]

Ayrıca yine Kur’an-ı Kerimde Allah, ırk ve benzeri özelliklere bakmaksızın insanları inanç ve davranışlarının değerine göre eşit bir şekilde mükâfatlandıracağı veya cezalandıracağı belirtilmektedir.

“İman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlar bilmelidirler ki, biz güzel iş yapanların ecrini asla zayi etmeyiz.”[12]

(DEVAM EDECEK)

Not: Daha fazla bilgi için Çıra yayınlarından çıkan “TARİHTEN GÜNÜMÜZE IRKÇILIK, MİLLİYETÇİLİK VE İSLAMOFOBİ” adlı kitabımı tavsiye ederim.


[1]A. Murat Fırat, Anadolu Gençlik Dergisi, 10 Ocak 2019.

[2] Nisa, 4/1

[3] Tirmizî, Menâkıb, 74.

[4] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 28/444/Hadis No:17212; Mecmazu’z-Zevaid, Hadis No: 13086.

[5] Hucurat, 49/10.

[6] Kasas Suresi, 28/83-84.

[7] Vesaik, 362; Müsned-i  Ahmed, 9/127;Yakubî 2/110.

[8] Yakubî, 2/110;Vesaik, 360; Beyhaki, Sünen-i Kübra, 10/180; Sahih-i İbn Huzeyme, 4/255.

[9] Yakubî, 2/109-110.

[10] Tirmizî, “Tefsiru´l-Kur´ân” 10.

[11] Vesaik, 364-367; Tirmizî, “Tefsiru´l-Kur´ân” 10; Yakubî, 2/110.

[12] Kehf, 18/30