Birkaç yıldır psikoloji dergisi alıp okumuyordum. Geçenlerde kitapçıda rastlayınca, derginin adı da ‘ İyi Hissetmek’ olunca dayanamadım. Bir umut aldım, içim dirense de. Başıma taç kondurmadı tabii benim beklentilerimi karşılayacak şekilde. Ne yapalım. Yola devam.
Sorumluluklarımızın neler olduğuna dair bir sürü bilgi var. Özellikle de filmler üzerinden gidilmesi bana bir liste sağladığı için hoştu. Çoğunu izlemiş olsam da yorumlarını okumak iyi hissettirdi. Ayrıca içlerinden bir yazı o kadar sıcak o kadar benden bir parçaydı ki ona değinmeden geçemeyeceğim.
“Mutluluk ‘Sen’sin”başlıklı, Dr. Bahar Köse Karaca(Klinik Psikolog)’ya ait bu yazı bana, düşündüklerime, duygularıma, ruhuma çok yakındı. Alıp içime sokasım geldi.
Her zamanki gibi merak edenler alıp okuyabilir. Bildiğimiz şeyler ama kendinden yola çıkarak süslediği anlık çağrışımlar o kadar doğal ve bendendi ki. Tabii o ayrıntıların hepsini yazmayacağım. Benim için şu an vuruculuğuna kapıldığım birkaçını yazacağım. Ayrıca yazı metninin son paragrafını da yazmam gerekiyor çünkü bahsettiğim ayrıntılara geçiş paragrafı oluşturuyor. Şöyle:
“Oysa mutluluk, hayatın içinde, sen olmaya dair yaptığın her adım, her cümle, her dokunuş, her halin içinde gizliydi ve çoğu zamansa bir mücadele, bir acı barındırıyordu, sandığın gibi hiçbir şey yapmadan, hep keyif, hep kahkaha, hep coşku barındırmıyordu... Mutluluk bir sonuç değil, hayatın kendisi, süreçleri ve anlarında gizliydi...
*Mutluluk, sevdiğin şeyleri yapıp ilerlerken kendi kendine, yolda biriktirdiklerinden bir gün beklenmedik bir şekilde ödüllendirilmekti...
*Mutluluk, seçmediğin bir düzende, her şeyin gün be gün daha kötüye gittiğine şahitlik ettiğin bir coğrafyada hiçbir yere gitmeden ama kendi işini, ilişkilerini ve duruşunu kendi değerlerine göre elinden gelebildiği kadar yapmaya çalışmaktı...
*Mutluluk kendin olarak kalabilmek adına bazen çok yıpranmaktı...
*Mutluluk “ başkaları ne der” değil, “ben ne istiyorum, benim neye ihtiyacım var” sorusuna odaklanmaktı...
*Mutluluk, zamanında kimseden alamadığın sevgi, güven, özgürlük, aidiyet, kabul, onay, desteği kendi kendine verebilmekti...
*Mutluluk, emek, şefkat, insanlık sunduğun yol arkadaşının kendi hırsları ve bencilliğine kapılıp seni bir kalemde sildiği, bir sürü cephede iki kişi savaştığını zannettiğin bir anda aslında herkese karşı tek başına olduğunu anlamak ama buna rağmen savaşı bırakmamaktı...”
Eh bu kadarı bana yetti. Zaten benim için asıl vurucu paragraf da son paragraftı. Çünkü hep içimdeki ses iki replik bellemiş durumda yaşadıklarıma yüklediğim anlam doğrultusunda. Biri “Bak yine yarı yolda bırakıldın.”Diğeri de “Ortada piç gibi kaldın,”olunca çok tanıdık geldi o hayal kırıklığı. Fakat dediği gibi savaşı bırakmadım. Belki de bırakmam gereken savaşmaktı. Ben ise ikisini de yapmadım. Yakınlaşmayı bıraktım kendimi korumak, gözetmek adına. Bu da buz gibi soğutsa da içimi bazen, şükürler olsun çocuklarla ısıtıyorum.O çocuklardan sizler de sahiplenin istiyorum ki sokaklardan bir can kurtulsun. Önümüz kış sıcacık yuvaları olsun.
Lafı döndürüp dolaştırıp İrene’ ye getirmesem olmazdı! Şu an çalışma masamın önünde o minderinde kestirirken ben de yazımı yazıyorum. Bana çok keyif veren, kendimi iyi hissettiren anlardan biri yani. Şükürler olsun. Hayırlıysa daim olsun inşallah. Önümüzdeki hafta O’nun kısırlaştırılması var. Kaygılıyım. Duadayım. Ona ve diğerlerine iyi baktığımı söyleyemem ama çok seviyorum. En iyi yaptığım şey bu; onları çok sevmek. Bu çok doğal, akışında yaşanan bir duygu. Aynı şeyin diğer canlı cansız tüm evrene yayılması, bütünün içinde yumuşacık eriyip gitmek ne güzel olur! Düşüncesi bile ‘iyi hissettirdi’.Teşekkürler.