Siyaset

İYİ Parti’nin Ankara ve İstanbul adayları için geri sayım

İYİ Parti Sözcüsü ve Medya İlişkileri Başkanı Prof. Dr. Kürşad Zorlu, Manisa ve Adana Büyükşehir Belediye Başkan Adaylarının bu hafta ilan edileceğini açıkladı. Samsun ve Antalya için uzlaşı sağlandığını aktaran Zorlu, Ankara ve İstanbul adaylarını ise Ocak ayı içinde açıklamayı planladıklarını ekledi

Abone Ol

İYİ Parti Sözcüsü ve Medya İlişkileri Başkanı Prof. Dr. Kürşad Zorlu, Genel İdare Kurulu Üyelerinin katılımı ile gerçekleşen toplantı ardından genel merkez binasında kameraların karşısına geçti.

Yerel seçim çalışmaları kapsamında partisinin il ve bölge ziyaretlerinin sürdüğünü belirten Zorlu, “Buna göre 6 Ocak 2024 itibariyle; İYİ Parti Başkanlık Divanı, Genel İdare Kurulu ve Milletvekillerimizin katılımıyla Genişletilmiş İl Başkanlık Divanı programları başlatıldı. Tüm illerimizi kapsayan programlarda, yerel seçimlerdeki hedeflerimiz, neler yapılabileceği ve ayrıca gündemdeki gelişmeler değerlendirilecek. İlk tur olarak başlattığımız bu ziyaretlerin 2-3 Şubat tarihlerine kadar sürmesini planlıyoruz.“ dedi.

Antalya’da yerel seçim değerlendirme kampı

Amasya, Çorum, Yalova, Balıkesir, Hakkari, Van, Bingöl, Muş, Tunceli, Kırıkkale ve Kırşehir illerine yönelik çalışmaların geçtiğimiz hafta sonu devam ettiğini kaydeden Zorlu, “Özellikle Muş’taki toplantının çok verimli olduğunu ifade etmeliyim. Son derece önemli geçen bir istişare süreci oldu. Tüm adaylarımızı açıkladıktan sonra saha çalışmaları için hepimiz illerimizde olacağız. Bu hafta; yarın Manisa’da, Perşembe günü de Adana’da büyükşehir ve ilçe belediye başkan adaylarımızı açıklayacağız. 13-14 Ocak tarihlerinde de Antalya’da; Milletvekillerimiz, GİK üyelerimiz, İl Başkanlarımızın katılımıyla yerel seçim değerlendirme kampı gerçekleştireceğiz. Biliyorsunuz AK Parti de, Cumhuriyet Halk Partisi de adaylarını açıklamayı sürdürüyor. Bu kapsamda geniş bir değerlendirmeyi de burada yapmayı sürdüreceğiz.” şeklinde konuştu.

“Kaybeden yine emekçi oldu”

Türkiye’nin en önemli sorununun hayat pahalılığı ve başta ücretler olmak üzere her yeri saran adaletsizlikler olduğunu vurgulayan Zorlu, “Bakın sadece hukuksal anlamda değil; paylaşım adaleti. Bugün hangi kesime giderseniz gidin, paylaşımda adalet sorunu bütün vatandaşlarımız tarafından seslendiriliyor. Ücretlilerin 2024 için merakla beklediği iki husus vardı. Birincisi asgari ücret, ikincisi yeni gelir vergisi dilimleri. İkisi de belli oldu ve kaybeden yine emekçi oldu. Asgari ücretin yetersizliği ortada ama ücret yetersizliği sıkıntısını yaşayan sadece asgari ücretliler değil. Ortalama ücretin asgari ücrete yakınsaması trendini sıkça konuşuyoruz. Bunun nedenlerinden biri de brüt ücret arttıkça işveren maliyetinin artması. Bu durumun arkasında da hepinizin malumu olduğu üzere artan vergi oranı uygulaması yatıyor.” ifadesini kullandı.

“Devlet işçinin hayatına ortak oluyor”

Bu sene bir asgari ücretlinin işverene maliyetinin 282.035 TL olduğunu ve bu miktardan işçinin eline 204.026 TL geçtiğini belirten Zorlu, “Yani işveren maliyetinin yüzde 72,3’ü işçinin cebine giriyor. Peki, brüt asgari ücretin iki katı kadar ücret alan bir çalışan için durum ne? İşveren maliyetinin yüzde 62,6’sı işçinin cebine ancak gidebiliyor. Ya asgari ücretin 5 katı ücret için? O zaman işveren maliyetinin yüzde 55’i işçinin cebine, yüzde 45’i devlete gidiyor. Söz konusu işçi

olunca devlet işçinin hayatına ortak olmak hususunda o kadar mahir ki, bu artık çok ciddi bir sorun haline geldi. Hem işçinin emeğinin karşılığına ortak ol hem de işçinin cebine geçeni de; KDV’si, ÖTV’si derken olabildiğince tırtıkla. Hatta mevcut vergi oranlarını düşündüğünüzde bunun adına tırtıklama değil, tırpanlama demek daha doğru olabilir Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bunu biran önce masaya yatırması gerekiyor.” İşçi ve işverenler arasındaki görüşmeler elbette çok önemli ama devlet artan vergi oranlarını daha akılcı bir noktaya getirerek hem işçinin daha fazla ücret almasını hem de işverenlerin daha rahat bir ortama kavuşmasını sağlayabilir.” değerlendirmesini yaptı.

“Kıdem tazminatının kıdemi gitti tazminatı kaldı”

“Hükümetin emek düşmanlığını kıdem tazminatının eriyişinde de görüyoruz.” diyen Zorlu, “Düşünsenize, AK Parti iktidara başlamadan hemen önce, bir yıl karşılığı kıdem tazminatı tavanı brüt asgari ücretin 4,85 katıydı. Ocak 2024 itibarıyla bu oran 1,75’e geriledi. Mesela 30 yıl çalıştığınız işinizden tazminat hakkıyla ayrılmak durumunda kaldığınızı düşünün. Üstelik en yüksek dereceden kıdem tazminatı alacaksınız. Size diyecekler ki; ‘Her yılın karşılığı 35.058 TL’den, 30 yıl için 1 milyon 51 bin TL kıdem tazminatınız var.’ Ne yapılır bu parayla? Merkez Bankası’nın Ekim 2023 konut birim fiyat verilerine göre, ülkedeki ortalama konuttan 35 metrekare, İstanbul’daki ortalama konuttan ise 23,7 metrekare satın alabilirsiniz. 30 yıl emeğin karşılığı bu mu olmalı? AK Parti’den önce kıdem tazminatıyla ev almak mümkünken, artık kıdem tazminatının da kıdemi gitti tazminatı kaldı sadece. Bu kıdemsiz tazminatla da ne ev alınabiliyor ne araba. İnsanlar krediye başvurmaktan bile kaçınıyorlar.” dedi.

Gıda fiyatlarındaki artış

Vatandaşın belini büken hayat pahalılığında son darbenin gıda fiyatlarından geldiğini belirten Zorlu, “Zaten lüks harcamalar artık bir kenara bırakıldı. İnsanlar karınlarını nasıl duyuracağını, çocuklarına nasıl protein yedireceğinin çabası içerisinde. Son 21 ayın 19’unda, küresel gıda fiyatları azaldı. Aralık 2023 itibarıyla IMF’nin küresel gıda fiyat endeksi, Mart 2022’deki düzeyin yüzde 25,8 altında. Peki, aynı dönemde bizdeki gıda fiyatları nasıl değişti? Tam yüzde 140 arttı. Enflasyon ülkeyi ne hale getiriyor diye soran olursa, bu veriyi dikkate alabilir. Gıda fiyatları dünya genelinde azalma eğilimi gösterirken bizim ülkede artış eğilimindeyse sıkıntının bizde olduğu aşikardır. Bazı AK Partili yetkililer dünyada şöyle-böyle oluyor diye, kendi yanlışlarını örtmeye çalışıyorlar. Eylül 2021’den başlayan nas politikası ile Türkiye’yi getirdikleri çıkmaz artık bir bumeranga dönüştü.” ifadesini kullandı

Zorlu, şöyle devam etti:

“Böyle bir durum söz konusuyken olması gereken, birkaç ay sonra anlamsız hale gelecek sembolik ücret artışlarıyla hava atmak yerine, gıda enflasyonunun ve hatta genel enflasyonun kök sebeplerine çözüm üretmektir. Doğru olan sanki enflasyonla mücadele sadece Merkez Bankası’nın göreviymiş yanlışına düşmemektir. Doğru olan sanki Merkez Bankası özüne dönüp birkaç kez faiz artırdı diye enflasyon düşecek yanılgısına düşmemektir. Doğru olan, para politikasıyla maliye politikasının eşgüdümünü sağlamak ve hatta tarım ve sanayideki arz yanlı sorunları çözmeye odaklanmış politikaları uygulamaktır. Hukukun üstünlüğü korumak ve Anayasa’ya sahip çıkmaktır. Bazı siyasiler bu konuları derinleştirdiklerinde belki günü kurtarıyorlar ama genel olarak büyün vatandaşımızın cebinden kat be kat bedeller ödenmeye devam ediyor. Bakın ancak; aynı kıdem tazminatında olduğu gibi, enflasyonla mücadele kavramından da mücadeleyi kaldırıp enflasyonu bıraktılar sadece. Bu yüzden sürekli enflasyonu, enflasyon karşısında ücretlerin eriyişini konuşuyoruz son birkaç yıldır.”

Asgari ücretliye yapılan yüzde 49’luk artışın işveren gibi, bütün bir yıl için belirlenmiş olması sebebiyle ücretlileri de memnun etmediğini vurgulayan Zorlu, ilk altı ayda yükselen enflasyon karşısında erimesi muhtemel olan bu ücretin, yıl sonuna kadar değil ilk 4 aydan sonra bir aileyi geçindirmesinin imkansız olduğuna işaret etti.

“Her yerde emeklimizin haykırışlarıyla karşılaşıyoruz”

En düşük emekli aylığı üzerinden enflasyonla mücadele konusuna değinen Zorlu, “Çarşıda, pazarda her yerde emeklimizin haykırışlarıyla karşılaşıyoruz. Bakın şu anda emeklilerde kök maaşı 3.500 TL ve ağırlıklı olarak 4.500 lira olanlar var. Nisan ayında kök maaşı en düşük emekli aylığı olan 6 bin lira veya 7.400 olanlar arasındaki fark, Hazine tarafından karşılanarak 7.500 liraya çıkarılmıştı. Bu durumda olan emekli sayısı yaklaşık 9 milyon. Toplam emekli sayısının yaklaşık 15 milyon olduğu dikkate alındığında, emeklilerin yarısından fazlası 7.500 lira aylık almaya devam ediyor” şeklinde konuştu.

1 Ocak itibariyle emeklilerin geldiği noktaya işaret eden Zorlu, “Nisan 2023’te verdikleri 7500 TL’nin enflasyon karşısında sabit kalması için, yani aynı satın alma gücünde kalması için Aralık 2023’te TÜİK’e göre 10.727 TL, İTO’ya göre 11.077 TL, ENAG’a göreyse 13.182 TL olması gerekiyordu. Yani en düşük emekli aylığını 11 bin de yapsalar aslında, bu ay itibarıyla Nisan 2023’teki satın alma gücüne sahip olmuyor emeklilerimiz. Daha bu yıl 12 ay boyunca yaşanacak enflasyonu konuşmuyoruz bile.” dedi.

“En düşük emekli aylığı asgari ücret seviyesine getirilsin”

En düşük emekli aylığının en az asgari ücret seviyesine getirilmesi ile seyyanen zam yapılması gerektiğini vurgulayan Zorlu, “Ayrıca emekliler arasındaki dengesizliği de gidermek gerekiyor. Bunun için 2000 sonrası intibak düzenlemesi yapılmalıdır. Hangi dönemde emekli olursa olsun prim kazancı, prim ödeme gün sayısı eşit olanların aylıkları eşitlenmelidir. Bir de aylık bağlama oranları düzenlenmelidir. Bütün dönemler için tek bir aylık bağlama oranı olmalı. Şu anda asgari aylık bağlama oranı yüzde 35 düzeyinde. Bu daha önce yüzde 70’ti. Bunu makul bir düzeye getirmediğiniz sürece, emeklilerimizin yaşam koşullarını düzeltmemiz mümkün olmayacak.

Hemingway’in güzel bir sözü var: “İyi yönetilmeyen bir ülkede başvurulan ilk çare enflasyon, ikincisi de savaştır. İkisi de belli bir süre için refah sağlar; ikisi de kalıcı yıkıma yol açar. Ne var ki, ikisi de politik ve ekonomik fırsatçılar için sığınaktır”. Biz enflasyona sığınan yöneticilerden Allah’a sığınıyoruz. Emeklilerimizle ilgili bu kararlar alınmalı. Onları açlık sınırının altında bir yaşama mahkum bırakmaktan vazgeçilmelidir.” ifadesini kullandı.

Atanamayan öğretmen sorunu: “Yaşamına son verenleri görüyoruz”

Türkiye’de sayıları 1 milyonu bulan atanamayan öğretmenlerin yaşadığı sorunların, sadece eğitim sistemini değil ülkenin ekonomisini de etkilediğini söyleyen Zorlu, “TÜİK’e göre dar tanımlı işsizlik oranı yüzde 8,5’e düştüğü açıklansa da, geniş tanımlı yani gerçek işsizlik oranı yüzde 21,3. Öğretmenlerimiz de bu oranın içerisindeler. Bu büyüklükte öğretmen adayı atanmayı beklerken, her yıl okullarımıza 100 bine yakın ücretli öğretmenin görevlendirildiğini de biliyoruz. Maalesef 2024 yılı öğretmen atama takvimi henüz açıklanmadı. Bu konuda en fazla gayreti gösteren parti olduğumuza inanıyoruz. Düşünebiliyor musunuz; öğretmen var, öğretmensiz öğrenciler var ama ikisini bir araya getirebilen irade yok. Seçimlerden önce en yetkili ağızdan mülakatın kaldırılacağı, adayların KPSS puanıyla atanacağı sözü, seçimler sonrası değişti. KPSS’den yüksek puan aldığı için “Bu sefer tamam” diyen gençlerin bütün

umutları yine söndürüldü. Çünkü güven yok. Geçtiğimiz gün bir medya kuruluşunun haberleştirdiği bir konu vardı; Türkiye’de liyakatsizliğin geldiği nokta, hoyratça rica kavramı altında yürütülür hale geldi ki, gençlerimiz artık bunu biliyor. Bu feryat aslında sistemin işleyişine olan güvensizlikten kaynaklanıyor. Atanamadığı için on binlerce öğretmenimizin başka işlerde çalıştığını ve hatta onlarcasının yaşamına son verdiğini hep birlikte görebiliyoruz.” şeklinde konuştu.

“Bize göre çözümün ilk ayağı…”

İktidarın yaşananları görmek istemediğini kaydeden Zorlu, “Oysa genç bir nüfusa sahibiz. Bunu siyaset üstü bir konu olarak değerlendirdiğimiz için üzerine çok gidiyoruz. Bu konu evlatlarımızın, nesillerimizin geleceği. Mevcudiyetimizi nitelikli bir eğitimle gerçek bir güce dönüştürebiliriz. Bu bağlamda üniversiteye giden gençlerimize nitelikli bir eğitim, üniversiteye giremeyenlere de meslek kazandırmayı görev edinmek zorundayız. Ancak eğitim sistemini öyle bir yapboza çevirdiler ki, her yıl mezun sayıları artan öğretmenlerimiz için ne bir gerçekçi planlama var ne de köklü çözüm. Bize göre çözümün ilk ayağı; mevcut birikmeyi adil bir branş dağılımıyla olabildiğince eritmek. İkincisi ise irili ufaklı üniversitelerdeki ilgili bölümlerin kontenjanlarını, nitelikli mezuniyet parolasıyla ivedi biçimde yeniden düzenlemektir.” açıklamasını yaptı.

İktidara seslenen Zorlu, “Cumhuriyetimizin ikinci asrına adım attığımız bugünlerde bu döneme yakışan şekilde 100 bin kadro müjdesini açıklayın ve adil şekilde, ihtiyaca göre branşlara dağıtın. Ve elbette söz verdiğiniz gibi mülakatı kaldırın. Bu noktada sayın Bakan ‘mevcut kanunlarda bu uygulama var olduğu için uyguluyoruz’ demişti. Biz de Bakanlığı bu zorunluluktan kurtarmak için kanun teklifimizi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunduk. İnşallah lütfederlerse görüşülmesi için bekliyoruz.” dedi.

“Mehmetçiğimiz terörle mücadele sırasında yaralanıyor ancak…”

Terörle mücadelede yaralanan ve gazi sayılmayanların sorunlarına değinen Zorlu, “Düşünün ki, bir Mehmetçiğimiz terörle mücadele sırasında yaralanıyor, arından kendisine “terörle mücadelede yaralandığı” kaydıyla bir belge de veriliyor. Ancak ilgili düzenlemede yer alan yüzde 40’lık yaralanma oranının altında kaldığı gerekçesiyle gazilik haklarından yararlanamıyor. Malul sayılmayan gaziler, Türkiye’nin önemli sorunu olan terörle mücadelede yaralanmış olmalarına karşın, mevzuattaki boşluk sebebiyle sosyal güvenlik şemsiyesinden yararlanamamaktadır.” şeklinde konuştu.

15 Temmuz hain darbe girişiminde 675 sayılı KHK ile yaralanma oranına bakılmaksızın gazilik hakları verildiğini hatırlatan Zorlu, “Eğer bunu yapabiliyorsak bayrak için, vatan için mücadele veren bu insanlarımızın da bu haktan yoksun bırakılmasını göz ardı edemeyiz. Bu en başta Anayasa’nın bir gereğidir. Üzerlerinde kurşun, şarapnel parçası taşıyan kahramanlarımız, bu düzenlemedeki çerçeveye takıldıkları için gazilik unvanı alamıyorlar. Hatta bu konuya ilgili bir bilimsel araştırma da yapılmış. Tabi siz şimdi soruyorsunuz; vatandaşın derdini dinlemeyen birileri onunla ilgili araştırmaya mı bakacak. Biz yine de söyleyelim. Bu araştırmada yaklaşık her iki kişiden biri, mermi; her dört kişiden biri, mayın ya da el yapımı patlayıcı ile yaralanmış. Bunun yanında her beş kişiden ikisinin vücudunda şarapnel parçaları veya vücudunda mermi taşıdığı tespit edilmiş. Burada çıkan sonuca göre malul sayılmayan gazilerimiz, devlet tarafından onlara sağlanan sosyal haklardan mahrum bırakılmanın ötesinde, gazilik unvanı alamamanın verdiği manevi üzüntüyü yaşıyorlar. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda bu konuda bir şube müdürlüğü var ve aslına çalışma hazır. Sadece düzenlemeye bakıyor. Onun için de biliyorsunuz,

bir yerden talimat gelmesi gerekiyor. Biz İYİ parti olarak bu konuda Adana Milletvekilimiz Ayyüce Türkeş imzasıyla bir kanun teklifi verdik. Gelin terörle mücadelenin devam ettiği bu süreçte hep birlikte bu yasayı geçirelim. Bu insanlarımızı daha fazla mağdur etmeyelim.” diye ekledi.

Özel’in Anayasa mitingi çağrısı

Zorlu, basın toplantısının sonunda gazetecilerin sorularını yanıtladı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, Anayasa mitingi çağrısı sorulan Zorlu, “Sanıyorum iki başlıklı bir çağrıydı. Bir, TBMM’yi olağanüstü toplantıya çağırma girişimi yapıldı. Biz orada imza vermedik ama böyle bir toplantı gerçekleştirilme durumu olursa Genel Kurul’da yer alacağız. Mitinge gelince de buraya katılmayacağız. Şu an için aldığımız karar bu yönde.” dedi.

AK Parti’nin İstanbul adayı

Murat Kurum’un, AK Parti’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday gösterilmesi sorulan Zorlu, “Bek muhtemel ki, İstanbul adayımızı açıkladıktan sonra Türkiye’de olduğu gibi İstanbul’umuzda da çok güzel bir rekabet olacak. Dolayısıyla bu sorunun cevabının, yakın bir gelecekte açıklayacağımız adayımız tarafından verilmesinin doğru olacağı kanaatindeyim. Çünkü yerel seçimler teknik bir konu. Bu rekabette adayımızın son derece hazırlıklı bir biçimde bu yarışın içinde yer alacağını söyleyebilirim.” şeklinde konuştu.

Sinan Ateş davasına bakan savcının rapor alması

Sinan Ateş davasına bakan savcının rapor alması sorulan Zorlu, “Bu konu bizim için çok hassas. Genel Başkanımız başta olmak üzere en başından bu yana, merhum Sinan Ateş’le ilgili konular gündeme geldiğinde çok özenli bir üslup geliştirdik. Birincisi, onun bize emaneti olan ailesi. Ki bunu söylemeye gerek yok. Genel Başkanımız en başından bu yana aile ile çok yakın temastaydı. Birebir temasını şu anda da sürdürüyor. İkincisi, Ankara’nın göbeğinde bir akademisyen, bir baba katledilmiş. Buradan siyasi bir rant sağlamamak, böyle bir görüntü vermemek adına da çok büyük özen gösterdik. Yürüttüğümüz pek çok süreci kimi zaman kamuoyundan da sakladık. Çünkü bu konunun böyle bir siyaset ikliminin arasında kalmasını istemiyoruz. Böyle baktığımızda soruşturmanın selameti için, çok kapsamlı bir değerlendirme yapmak istemem ama çok titizlikle takip ediyoruz. Bahsettiğiniz şekilde bazı soru işaretleri var. Bunların hızlı bir biçimde açıklığa kavuşturulması ve yargının hiçbir dış baskıya maruz kalmadan bu konunun bütün açıklığı ile ortaya çıkarılması gerekir. Bu Türkiye’nin meselesidir. Hiçbir siyasi partinin değil, Türk milletinin meselesi olmalıdır. İYİ Parti bu problemi titizlikle irdeleyecek ama Türk milletinin vicdanı ile bu meselenin arkasında olduğunu herkesin iyi bilmesi gerekiyor” dedi.

İYİ Parti’nin Ankara ve İstanbul adayları

Aday belirleme ve ilan etme süreçleri sorulan Zorlu, “Manisa ve Adana Büyükşehir Belediye Başkan Adaylarımızı bu hafta açıklamış olacağız. Genel İdare Kurulumuzda, Samsun ve Antalya Büyükşehir Adaylarımızın isminde de bir uzlaşma sağladık. İstanbul ve Ankara için de temennimiz Ocak ayı içinde bu adaylarımızı açıklama yönünde.” ifadesini kullandı.

Özel’in muhalefet seçmenine çağrısı

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, tüm muhalefet seçmenine yönelik “güçlü adayda birleşin” şeklindeki çağrısı sorulan Zorlu, “Bu birleşme mi, ayrışma mı tartışmaya açık bir konu. Bu kendi içinde bazı tutarsızlıklar taşıyan bir konu. Biz İYİ Parti olarak son yapılan seçimlerde, bu sisteme, bu sistemin dayatmacı anlayışına karşı bir duruş gösterdik. Bu tabloyu yok etmek adına yola çıktık. Üçüncü yol dediğimiz bu yolculuk, bu iki kutbun ortadan kalkması, milletimizin rahatlaması ve ülkemizin yeniden sürdürülebilir bir seçim rekabetine girmesi için verdiğimiz bir karardı. Dolayısıyla İYİ Parti seçmenin hareket alanına yönelik bu tür göndermeleri titizlikle takip ediyoruz. Bu kararımızın milletimizde kabul görmeye başladığını da ifade etmek istiyorum” dedi.

Adıyaman Haber-Adıyamanlılar net