Belki farkında değiliz ama toplum olarak uzun zamandır karantinadayız. Farklı düşünenin gördüğü muamele sonucu, bir çok yerden kendini izole etmesi, kutuplaşan siyasetin etkisi ile güç sahiplerinin çizdiği rotaya göre kendine kalıp biçmesi aslında zorunlu olarak beynini karantinaya aldığının göstergesi! Düşün dünyasına konan ipoteklerin uzun zamandan beri devam etmesi bedenlerin dışarda bir nebze olsun turlayarak rahatlamasını şimdi sorun haline getirdi. Düşünceleri ekonomik sağlık ve eğitim anlamında tatmin edilmeyen insanları bedenen eve mahkum etmek şu süreçte elzem olsa da yerleşik kültüre alışmayan insanlar için acı verici!
Toplum hayatını şekillendiren siyasi güçler belli bir eşiği atladıktan sonra farklı fikirde olan insanları kendi potasında eritmeye, kendi yaşam biçimini onlara dayatmaya heveslenir. Güç sahipleri kendi gücünün görünürlüğünü, etkisini kitlelere daha iyi hissettirmek için, kendi tebaalarını motive edip, farklı fikirdekilere baskı aracına dönüştürdükçe, silikleşen farklı bileşenler, ya farklı anlayışlarla birliktelik temasına yada sinip kendi karantinasına girmeye başlar. İpotek edilmiş düşüncelerinin belli kanallarla mobilize edilme anlayışlarına karşı çıkan, düşünen, sorgulayan insanlar, uymadığı kalıplara girme zorunluğuna rest çekince, güç sahipleri kişiyi zorunlu karantinaya tabi tutar. Son yıllarda özellikle iktidarların sık değişmediği toplumlarda, azınlıkta kalan muhalif gruplar, ülkelerin yapısına göre belli dayatmaların girdabına hapsedildi. Ekonomik güç, din faktörü, ırki reaksiyonlar güç sahiplerinin elinde birer seçenek olunca nüfusun bir bölümü içinde bu hadiseler düşünce anlamında karantinaya sebep oldu. Kitleler sustu ve gün geçtikçe hadiseler karşısında sadece içinden hayıflanmakla yetindi! Zorunlu karantina süreci boyunca, kendi temel haklarından vazgeçen insanlar, değişen dünya koşulları karşısında toplum olma, itiraz etme gibi hayati konulardan uzak kalmaya başladı. Güç sahipleri de bu doğan boşluğu kendi amaçlarını yerine getirmek için kullanmaya başladı. İtiraz kültürünün yerini, toplum tarafından tiksinti ile karşılanan tipler muhaliflik kılıfına sokulup, prototip vasfıyla kitlelere benimsetildi. İnsanlar bu tipleri muhalif gibi düşünüp, güç sahiplerinin haklılığına kendince içinden ikna olmayı görev olarak kabul etti. Örnek olarak sunulan kişiler aslında güdümlü, güç sahiplerinin oluşturmak istediği karantina sürecinin aktörleri olarak, toplumda farklı düşünce sahibi insanlara baskı aracı olarak kullanılmaya başlandı. Bunu gören muhalif kimlikler toplumdan dışlanma yada komik düşürülme gibi korkularla kendi balkonundan dünyayı seyre koyulmaya, gönüllü karantinasına döndü!
Güç sahipleri gücünü pekiştirmek için yanına çektiği yalaka ve her devrin adamı tiplerle, düşünen insanlara ekranlardan pislik sıçratınca, düşünen muhalif ve tarafsız gruplar, benliğinden vazgeçip, iletişim kanallarını tamamen güdümlü cehaletlere teslim ederek kendi odasına çekildi. Adaletin ve hukukun dejenere edildiği, vicdanların köreldiği toplumlarda, devlet kurumlarına ve belki de zamanla özel kurumlara yerleşen lastik ruhlu tipler, zamanla ivme kazanıp, virüs gibi toplumun en değerli katmanlarına zarar vermeye başladı. Bunun yaygınlaşma sebebi güç sahibinin doymak bilmez sultasının her alanda varlığını hissetme kibridir! Güçlendikçe, yada elindeki argümanlar çeşitlendikçe, tuvalindeki boyalarla toplum hayatını kendi rengine boyayan, insanları vasıfları nedeniyle zorunlu karantinaya mahkum eden kibir abideleri, gücünü ilahi güçle eşitleyip insanlardan kesilen vergilerle onlara hayat bağışlamaya başladı! Bağışladıkça insanlar daha az düşünmeye yada düşündüğünü dört duvar arasında, kendi kabuğunda yaşamaya mahkum olur hale geldi.
Üçüncü dünya ülke liderlerinin göstere göstere insan hayatı üzerinde uyguladığı tasarruflar yada toplumu akvaryumdaki balıklar gibi gören köhne zihniyetleri aratmayan cumhuriyet yönetimli ama padişahlık versiyonları, insanları budayarak toplum içinde karantinaya aldı. Onları kendi buldukları yöntemlerle, kendine benzetmeye, gücün devamlılığına katkı sunmasına olanaklar sağlayıp, kişiliklerini zihniyetlerine mahkum etti. Temel hakların bile savsaklandığı, dil veya ırki özelliklerin bile gücün tahakkümüne terkedildiği günümüz siyasi anlayışlarına karşı çıkanların terörist damgasıyla zorunlu karantinaya terk edildiği şu zamanda, gönüllü karantinaya girmek belki de en doğrusu!
En yanlışın dışarda rahatça caka satarak gezdiği, doğruların yanlışlara sürekli yer açtığı şu zaman diliminde, insanlığın geldiği nokta ibret verici! Konuşulan ne varsa hepsinin çöpe atılıp sadece VİRÜS gündemiyle yatıp kalkan insanlık şu an evinde izole! Dünya da bir çok kişinin iktidarların yada devletlerin uyguladığı politikalar sonucu kendi kafasında karantina edildiği ezberlenmiş hayat basamaklarına ters gelen bugünün hareketsizlik yaşam biçimi, her açıdan insanlık için ders verici nitelikte! Kafasına mahkum edilen tüm bireylerin zorunlu karantina süreci yerini herkesin küçücük bir virüsle eşitlendiği duruma gelmek de hayatın acı bir ironisi olsa gerek! Devlet yada kişilerin dünyaya boca ettiği kibir, bir virüsle ters yüz oldu. Sanırım yeni dünya düzeninde insanlık birbirini daha iyi anlayacak ve belki de güç sahipleri yada egemen devletler, gelişen toplum karşısında kendini KARANTİNA’ya almak zorunda kalacak! Toplum bu saatten sonra taleplerini daha yüksek sesle dile getirirken galiba karantinaya çekilmiş egemen odaklarına da rahat vermeyecek gibi!
DİPNOT:
Kadı huzuruna çıkarılan Bektaşi ile kadı arasında şöyle bir konuşma geçer:
“Baba erenler , koskoca adamsın. Böyle yaşamayı bırakıp , kendine bir düzen kurmalısın.”
“Nasıl, kadı efendi?”
“Beni örnek al.Okudum , çalıştım, kadı oldum..”
“Sonra ne olacaksın kadı efendi?”
“Daha çok çalışırsam baş kadı olabilirim.”
“Sonra?”
“Daha çok çabalarsam vezirlik payesine ulaşabilirim.”
“Sonra”
“Daha da çok gayret edersem şeyhülislamlığa yükselebilirim.”
“Peki daha sonra”
Veziriazam bile olabilirim.”
“Peki ondan sonra.”
Kadı: Hiç . Daha ilerisi yok
Bektaşi: “ Tamam işte kadı efendi.Ben ,senin büyük çabalar harcadıktan sonra yine de bir ihtimal ulaşabileceğin yerdeyim. Yani ben bir “HİÇ” im. Dolayısıyla uğraşmama , düzenimi değiştirmeme gerek yok”.
Virüs kibir abidelerine bir HİÇ olduğunu hatırlattı!