Demokratikleşme Paketine beklenen destek ve beklenen tepki gecikmedi. Destek verenlerin “özgürlükten yana” olması, insanların standardı yüksek bir yaşama kavuşması, daha özgür olması, farklılıklarla bir arada yaşamayı istemesi ve hiçbir inancın veya ırkın, kültürün dışlanmamasını isteyenlerdi ve doğaldı da…
Eleştirenler de bunu özgürlük ve demokrasi adına yapıyordu ama asıl niyetlerini gizlerken, çok çaba sarf etmekten “kavrama yetenekleri zayıf” algısı ortaya çıkıyordu ama değil. Aslında iyi kavrıyorlar, her maddenin neler getirdiğini, hangi yasakları götürdüğünü, özgürlüklerin önündeki engellerin nasıl kaldırıldığını, insanların onurlarının nasıl iade edildiğini iyi biliyorlar. Önyargı da değil bu; Demokratikleşmeye karşı çıkmaktır belki. Hatta buna kılıf olarak da pazarlık veya müzakere gibi bahaneler bulmalarıdır. Esas olan, benim hakkımdır, yapılan pazarlık veya müzakereler değil!
Demokrasiyi bırakın hazmetmeyi, demokrasiye sonuna kadar karşı olanlar, demokratikleşme paketine de aynı oranda karşı çıkabiliyorlar. 18 maddeye yapılan eleştirilere bakınca, paketin içerdiği anlamla, yöneltilen eleştirilerin asla bir birine uymadığı anlaşılıyor. Birisi elma derken, diğeri armudun zararlarından bahsedebiliyor. Birisi ak diyor, diğeri kara. Hepsi farklı yön göstermiyor elbet; kimisi de “yetersiz” diye eleştiride bulunuyor, bunlar haklı.
Ama aynı kesimin düşüncesinde olan siyasi iradenin iktidarında bir milim adım atılmamış olması, “yetersiz”i “gereksiz”e çeviriyor. Yetersiz diyenler de biliyor ki, bir yönetmenlikle değişecek kadar basit olan başörtüsü yasağı için nice insanların hayatı karartıldı. Mecliste “Bu kadına haddini bildirin” diyen sosyal demokratların etten duvar örmelerini ibretle izledik. Bugün atılan adım, dün atılmayanların yerineydi. Bu paket, ilk olmadığı gibi, hiçbir zaman son da olmayacaktı.
Oysa “yetmez ama evet” denilerek destek verenler, bu paketin, “çok önemli bir adım” olduğunu, devamının da “mutlaka” gelmesi gerektiğine vurgu yapılıyor.
“Hayır” diyor bazıları, “ne yapacaksanız, şimdi yapın, ne diyecekseniz, şimdi deyin.” 11 yıldır bir yönetmenliği çöpe atamamak, yüzde elli oy alan bir iktidara ancak nasip oluyorsa orada statükonun saldığı kökün, nasıl dallanıp, budaklandığını gösterir.
Hayatı boyunca demokratikleşme için tek adım atmamış olanları, uzun soluklu maraton koşuşuşuna benzeyen süreçte bir şey yapmasını da beklemiyorum.
Paketi tümden reddedenler de var. İsterseniz 18 maddeye kısaca bakalım;
Türkiye’de en çok seçim sistemi tartışılırdı. Pakette üç seçenek sunuldu, üçüne de karşı çıkılıyor. Başka alternatifiniz var mı, yok!
Yüzde 7’nin altında oy alan partiler hazine yardımı alamıyordu, şimdi yüzde 3’ün üzerine oy alanlar hazine yardımından faydalanacak. Başka bir teklifiniz var mı, yok!
Bazı partilerin teşkilatlanmasında “belde” sorun oluyordu, şimdi olmuyor. Bazı partilerin “eş genel başkanlık” uygulamasının yasal statüye kavuşturulması isteniyordu. Şimdi oldu. Başka öneriniz var mı, yok!
Özellikle çalışanlar siyasi partilere üye olamamanın eşitlikle bağdaşmadığını söylüyorlardı, şimdi olabilecekler. Başka öneriniz, yok!
Özellikle ırk üzerinden siyaset yapan veya kendi tabanına dönük propagandayı anadiliyle yapamıyordu, şimdi yapacak. Başka öneriniz, yok!
Özellikle ırkçılığı “yaşam şekli” haline getirenlerin, kendisi gibi inanmayan, düşünmeyen ve kendi yaşam tarzına ters olanlara yönelik nefret söylemi vardı. Şimdi bu suç kapsamına alındı ve alanı genişletildi. Başka bir öneriniz, yok!
Yine benzer bir şey ayrımcılıkla mücadelede vardı, şimdi bunun da önüne geçildi. Birisinin yaşam tarzına müdahale etmek, suç olacak. Başka öneriniz, yok!
Özellikle Kürtçe başta olmak üzere birçok dilde X, Q, ve W harfleri sanki devletin altına bomba koymak şeklinde algılanıyordu. Şimdi serbest. Başka öneriniz, yok!
Gösteri ve Toplantı Kanununda ufak değişiklikle biraz daha rahatlık sağlayacak, daha da sağlanması gerekir. Başka öneriniz, yok!
“Anadilde eğitim” diye bir cümle kurmak, darbelere gerekçe sayılabilen günlerden, özel okul da olsa anadilde eğitime adım atıyoruz. Bu ülkede kamu kurumlarında anadilini konuşamayanlar vardı, kendi ezgisini söyleyemeyenler. Bu çok ağır bir zulümdü ve bu zülüm, 11 yılda çok önemli bir aşama kaydetti ve şimdi özel okulla da olsa çok daha iyi yerlere geldi. Devamı da gelecek. Başka bir öneriniz, yok!
64 yıl boyunca devlet, dayatma olarak değiştirdiği köy, ilçe ve şehir isimlerini kabullendiremedi. Halk kendi arasında bildikleri adı söylediler. Şimdi bunu rahatlıkla kullanma ve tabelada görme şansları olacak, başka bir talebiniz, yok!
Nevşehir Üniversitesi’nin adının Hacı Bektaşı Veli Olarak değiştirilmesi, en başta olması gerekendi ya, kısmet bugüneymiş.
Kişisel verilerin korunması, en çok kasetle koltuk kaybeden partilere yarayacak. Bu tüm komplolar hiç ahlaki değildi. Başka bir öneriniz, yok!
Başta THK olmak üzere “yardım toplamayı” tekeline alma kalktı, bir gasp sona erdi. Başka bir öneriniz, yok!
30 yıldır bir tek yönetmenlikle genç kızlarımıza, çalışanlarımıza hayatı zehir eden başörtüsü yasağı, üç kurum hariç serbest oldu. Üç kurumda da olmayacak diye bir kestirip atma yok, ileride inşallah. Başka bir öneriniz, yok!
Bir bakanın kızının ev ödevi için yazdığı ucube şiiri kutsayan bir kesimin olduğu ülkede yaşamak garip elbet. Andımız kaldırıldı, artık çocuklar ne Türk olacak, ne dürüst, ne de çalışkan(!) Eleştiriler o kadar saçma ki, bunu geçiyorum.
Mor Gabriel arazisinin vakfa iadesi ve devamının geleceği de önemli.
Ve hep dışlanan bir kesim olan, kendilerine has bir yaşam tarzı bulunan, halk arasında Çingene veya Çengi denen insanlarımız olan Romanlar için “Roman Dil Ve Kültür Enstitüsü” kurularak, daha hassas bir şekilde “neler yapılabileceği” üzerine kafa yorulacak olması dikkat çekici. Başka bir öneriniz, yok!
Benim var ama…
Bunlara ekleyeceğim yüzlerce madde var.
Çünkü, özgürlük, insanların insanca yaşaması adına, günün değişen şartlarına göre ve mutlak ihtiyaçtan kaynaklanır ve bunun “vermiyorum” şeklinde dayatması olamaz.
Olanlar, 90 yıldır aynı dayatmayı yapıyordu, şimdi de aynısını sürdürerek, “böyle gelmiş, böyle gitsin” diye uğraşıp duruyor ama artık bu dünya, sizin bildiğiniz dünya değil.
Dünyayı değiştiremezsiniz, kafa yapınızı değiştirin ve insanların, insanca yaşaması için kılınızı kıpırdatın.
Tweetimden seçmeler
Siyasi hayatı boyunca demokratikleşme için milim adım atmayanların bugünkü burun kıvırmaları yok mu, insanı öldürüyor :)
www.naifkarabatak.net