Kendinden çalıyorsun, dolandırıldığını hissediyorsan. Evet, bunu da geçen gün bir kadın arkadaşla birlikte bulunduğumuz bir paylaşımda yakaladım. Yıllar önce bana dikte etmeye çalıştığı bir inancın bugün tam tersini itiraf etmesi şaşırttı beni. Ben sana demiştim, dedirtti içten içe. Fakat bir yandan da ona biçtiğim payenin bir getirisi olarak sahiplendiğim inancını nereye koyacağımı bilemedim.
Yattığım yatakta hayal kırıklığı ve sorgulamalarla bütün gece sağa sola dönerek uykusuz bir gece geçirdim. Aklımdan geçen de şu replikti; “ Kendine ihanet ettin.”
Evet, ne yazık ki ben bunu kendime sık sık yapıyorum. Başkalarına ait inançları çok çabuk sahipleniveriyorum. Bunu da alçakgönüllülük diye etiketleyip rafa kaldırıyorum. Sonra da gerçekle yüz yüze gelince o raftakini ne yapacağımı bilmiyorum.
Otoritelerle aram hep bozuktu. Zaman zaman hala bir ergen gibi yapma denileni yapasım gelir inat uğruna. Bunu durdurup fikir sahibi olmadan bilgi sahibi olayım derken de bu sefer Özlen’ i es geçiyorum. Onun sesini duymazlıktan geliyorum. O da beni sonra böyle bütün gece uyutmuyor.
Değişmeyen tek şey değişim mi dediniz? Olabilir. Bizim gençliğimizde buna oportünistlik denirdi. Bazen hayret içinde bakıyorum geçmişe, bütün bunları ben mi yaşadım diyorum. Şimdi sorguladığımda da açıkçası net bir analiz yapamıyorum. Hangileri bana ait? Yoksa öyle bir şey yok da ben tutunmak adına bir gerçeklik mi yaratıyorum kendime? Kim bilir!
Yeğenimin benimle paylaştığı bir alıntıyı aktararak noktayı koyayım en iyisi. Korkularımdan biri olan delirmek ile ilgili fazla şansımı zorlamadan.
“Diken kelebeği göç eden, haftalarca uçabilen bir kelebekmiş. Ama bir göçü altı nesilde tamamlayabiliyormuş. Gücünün bittiği yerde yumurtluyor, kozasına bütün anılarını ve bilgisini bırakıyormuş. İşte bu yüzden sadece kaşını gözünü değil, duygusal hafızanı da paylaşıyorsun.”