Gündem

KESK Üyelerinden deprem açıklaması

ADIYAMAN (PHA) - Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) üyeleri depremin üzerinden 7 ay geçmesine rağmen sorunların çözülmediğini söyleyerek tepki gösterdiler.

Abone Ol

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Adıyaman Şubesi tarafından Demokrasi Parkı'nda düzenlenen basın açıklamasına katılan üyeler depremin ardından herşeyin normal olarak gösterilmesine tepki gösterdiler.
Düzenlenen açıklamaya KESK Başkanı Mehmet Bozgeyik, Haber Sen Genel Başkanı Mesut Balcan, Gaziantep, Şanlıurfa Malatya, Diyarbakır, Kahramanmaraş  KESK Şubeler Platformu Bileşenleri Yürütmesi Ve Üyeleri, Adıyaman Emek ve Demokrasi Platformu bileşenleri İHD Baro Tabipler Odası, Pirsultan yönetici ve üyeleri CHP ve Yeşil Sol parti temsilcileri katıldı.
Toplanan üyeler adına açıklama yapan Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) adına Eğitim Sen Adıyaman Şube Başkanı Abdullah Demir,"Değerli basın emekçileri, değerli arkadaşlar hepiniz hoş geldiniz. KESK Adıyaman Şubeler Platformu adına sizleri sevgi ve saygı ile selamlıyorum. Bugün burada bir kez daha  7. ayını geride bıraktığımız  6 Şubat ta meydana  gelen ve 11 ilimizi yerle bir eden; binlerce insanın ölümüne, yüzbinlerce insanın sakat kalmasına neden olan deprem süreci ile ilgili gözlemlerimizi ve taleplerimizi sizinle, kamuoyu ile paylaşmak amacıyla bir araya gelmiş bulunmaktayız.  Bir kez daha ölenlere Allah'tan rahmet, yarılılara acil şifalar diliyoruz.  Basın açıklamamıza il dışında destek amaçlı gelen arkadaşlarımız var aramızda. KESK Başkanı Mehmet Bozgeyik, Haber Sen Genel Başkanı Mesut Balcan, Gaziantep, Şanlıurfa Malatya, Diyarbakır, Kahramanmaraş  KESK Şubeler Platformu Bileşenleri Yürütmesi Ve Üyeleri, Adıyaman Emek ve Demokrasi Platformu bileşenleri İHD Baro Tabipler Odası, Pirsultan yönetici ve üyeleri CHP ve Yeşil Sol parti temsilcileri katıldı. Evet, 7. ayı geride bıraktık. Geriye dönüp baktığımızda bir arpa boyu yol almadığımızı görüyoruz. İktidarın basiretsizliği yüzünden olduğumuz yerde sayıyoruz. Üç ay önce bu güne göre insanlar daha da umutluydu. Ama her geçen gün umutlar birer birer tükeniyor. Çünkü hiç bir şey yolunda gitmiyor. Geleceğe dönük belirsizlikler insanların umutlarını yok ediyor.  Binlerce yıl geçse de unutulmayacak bir tufanı 7 ay gibi kısa bir sürede unutturdular. Biz buna bellek yitimi diyoruz. Aslında bellekten silme. Asrın felaketi diyerek ihmalkarlıklarına kılıf uyduranlar bir sosyal mühendislik projesi sayesinde 6 Şubat'ı insanların yaşamlarından çıkardılar. Karar vericiler için 6 Şubat büyük bir tufan değil sıradan bir doğa olayı olarak ele alınmakta. Bakın depremin üzerinden 7 ay geçti ama sanki 700 yıl öncesinde yaşanmış bir olay gibi ele alıp geçiştiriyorlar.  Gücü elinde tutan geçmişi silebiliyor, kendi menfaati doğrultusunda yaşananları değiştirebiliyor. Ve o olaydan kendi menfaati nasıl şekillenecekse topluma da o şekilde entegre ettirebiliyorlar.  Evet, 7 ayda unutturdular yani 210 günde. Aksini iddia etmek imkansız neredeyse. Bakın bugün depremden dolayı yaşamını yitirenler, sakat kalanlar ve yerlebir olmuş şehirler için hiçkimse tufandan önce neden önlem alınmadı, neden kimse yargılanmıyor diye sormuyor. Herkes enkazlar neden geç kaldırılıyor, neden demir ayrıştırması susuz bir şekilde ve yerinde yapılıyor diye soruyor. Kimse ilk 4 gün neden hiçbir yardım gelmedi diye sormuyor. Herkes kiraların artışından ve hırsızlıktan bahsediyor. Güç kimdeyse gündemi de o belirliyor. Amaç hedef şaşırtmak, insanların başka konularla oyalanmasını ve asıl konuşmaları gerekenleri konuşturmamak ve yargılamaları gerekenleri yargılamamalarını sağlamak."dedi.
"Marmara depremi sonrasında bu uyarılar daha sık yapılmış, alınacak tedbirlerle sonuçların minimalize edilebileceği ısrarla vurgulanmıştır"
Daha sonra konuşan KESK Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik,"Öncelikle KESK olarak depremde hayatını kaybeden tüm insanlarımızın yakınlarına bir kez daha baş sağlığı diliyor, hala tedavi görmekte olanlara acil şifalar diliyoruz.  6 Şubat 2023 tarihinde Pazarcık ve Elbistan merkezli depremler 11 ilimizde tarifsiz yıkımlar getirdi ve tüm ülkeyi büyük bir yasa boğdu. Resmi rakamlara göre Türkiye'de göre en az 50 bin 783, Suriye'de ise en az 8 bin 476 kişi hayatını kaybetti ve yüzbinlerce kişi ise yaralandı. Yerleşim yerleri yerle bir oldu.  Deprem ve iktidar politikaları binlerce yıllık tarihi hafızayı, kültürel dokuyu da önemli oranda etkiledi. Bu nedenle rakamların, verilerin çok ötesinde bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu en iyi bilenler depremzede yurttaşlarımız, arkadaşlarımız, üyelerimizdir. 
Depremler doğa olayıdır, yaşanıyor, yaşanacaktır. Dünyanın diğer ülkelerinde de yaşanıyor. Kaldı ki, ülkemizde de bilim insanları ve çevreleri yıllardır uyarılar yapmakta, alınması gereken tedbirleri sıralamaktadırlar.  Marmara depremi sonrasında bu uyarılar daha sık yapılmış, alınacak tedbirlerle sonuçların minimalize edilebileceği ısrarla vurgulanmıştır.  Ancak bırakalım tedbirler almayı toplanan deprem vergilerinin akibeti dahi bugüne kadar açıklanmış değildir. Deprem devlet kurumlarının, organlarının nasıl da işlevsizleştirildiği, nitelikten uzaklaştırıldığı, güvenlikçi devlet anlayışının sosyal devleti nasıl da ortadan kaldırdığı, kamu hizmetlerinin piyasa açılmasının nasıl ölümcül sonuçlar doğurduğu deprem sonrasında en acı haliyle görüldü. Yıllardır tedbir almamanın sonucu olarak 6 Şubat’tan hemen sonra iktidar adeta üç gün ortalıkta görünmedi ve sonrasında büyük bir yalan bombardımanıyla, algı operasyonuyla sonucun bu denli ağır olmasına yol açan politikalarını sorgulanmasının önüne geçmek istedi. Bugünlerde teker teker salıverilen bazı müteahhitleri tutuklayıp tepkileri onlara yönlendirerek kendini sıyırmaya çalıştı. Eleştirileri kriminalize etti, OHAL ilan etti. Protesto gösterilerini “kimse kalkanları kaldırmayacağımız zannetmesin” tehdidiyle susturmak istedi. Acılardan oy devşirme konusunda sicili kabarık olan iktidar bloğu devletin görevi gereği yapması gerekenleri de seçim yatırımına dönüştürdü.  Değerli Basın Emekçileri; Bir acımız bitmeden, yasımızı dahi tutamadan yenisi ile karşı karşıya kalıyoruz. Bu topraklar o kadar acı ve o kadar zulüm gördü ki, ne yazık ki en olmadık felaketler dahi bir süre sonra unutulmaya yüz tutuyor.
Yüzyılın İhmali üzerinden yedi ay geçti. Depremzedeler için bu yedi ayın ömürlerinden ömür götürdüğünü, acılarının tazeliğini koruduğunun farkındayız. Amacımız acıları deşmek, yeniden hatırlatmak değil. Bugün depremin üzerinden yedinci ay geçmiş olması vesilesiyle, yaşanan en acil hususlara dair kamuoyunun dikkatini çekmek, ülkenin yoğun gündemi içerisinde geri plana düşmemesi için bazı uyarılarda ve tespitlerde bulunmak üzere toplandık.
Halktan ve depremin yaşandığı bölgelerdeki KESK Şubeler Platformlarından aldığımız bilgiler çerçevesinde son duruma dair tespitlerimizi ve atılması gereken adımları sizler vasıtasıyla başlıklar halinde paylaşmak istiyoruz.İktidar depremin başından itibaren süreci tek taraflı, kapalı ve anti demokratik tarzda yürütmüştür. Yereldeki emek ve demokrasi güçleriyle iletişime geçmemiş, görüş ve önerilerini ciddiye almamıştır. Bu tutum ve politika aynen devam etmektedir. Başta AFAD İl Müdürlükleri olmak üzere iktidara bağlı resmi kurumlar depremzedelere yönelik yapılan çalışmalar konusunda emek ve meslek örgütleriyle, demokrasi güçleriyle diyalog kurmadıkları gibi kimi yerlerde de ciddi engeller çıkartmaktadırlar. Yaşanan sorunlar yerellerdeki tüm kesimlerin demokratik mekanizmalarla sürece dahil edilmeleriyle daha hızlı, doğru ve kalıcı şekilde çözülebilecekken iktidarın tekçi ve menfaatçi politikası nedeniyle süreç ağır aksak ve sorunlu yürümekte, halen devasa sorunlar varlığını korumaktadır. En acil sorunların başında barınma sorunu gelmektedir ve durum gerçekten vahimdir.  Depremin üzerinden yaklaşık 5 ay geçtikten sonra konteyner kentleri yerleştirilmeye başlanmış olsa da buralarda başta sağlık ve hijyen sorunları olmak üzere ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Prefabrik evlerin yapımına daha geç başlanmıştır.  Konteyner kentlere göre daha yaşanılabilir olsa da buralarda da yaşamın normale dönmesi için hala çözülmeyi bekleyen onlarca sorun bulunmaktadır. Konteynerlerin bloklar şeklinde ve bitişik nizam olması nedeniyle toplama kampı görüntüsü vermektedir. Konteynerler arası ses geçişi çok fazla olduğundan mahremiyet ve güvenlik ihlali yaşanmaktadır. Bu nedenle sık sık hırsızlık vakaları, gerilim ve tartışmalar yaşanmaktadır. Öte yandan büyükler ile sürekli bir arada olma durumunun çocukların dilini, tutumunu ve tavrını olumsuz etkilediği görülmektedir. Yine konteyner kentlerde alt yapı sorunlarının devam etmesi nedeniyle birkaç gün önce kısa süren yağmurlarda dahi yaşam alt üst olmuş, konteynerleri ve ortak yaşam alanlarını su basmıştır. " şeklinde konuştu.
"Felaketin büyüklüğü karşısında sağlık kurumları koruyucu sağlık hizmetleri ve tedavide yetersiz kalmaktadır"
Deprem sonrası ev sayılarının azlığına değinen Başkan Bozgeyik,"Ev sayısını yetersiz olması ve kira fiyatların çok fahiş olması da ayrı bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Depremin yaşandığı illerdeki ortalama kira bedelleri Türkiye ortalamasının üzerine çıkmıştır. Ev taşıma esnasında istenen nakliye ücretleri ise dudak uçuklatan niteliktedir.  Sağlık sorunları ve sağlığa erişimde oldukça ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Bulaşıcı hastalık ve salgın riski; birinci basamak sağlık hizmetlerinin halen sunulamadığı bölgelerde aşılama, gebe- bebek, kronik hasta izlemlerinin olmaması; ulaşım sorunu gibi nedenlerle depremzedelerin sağlık hizmeti alamaması en temel sağlık sorunları başlıkları olarak karşımıza çıkmaktadır. Deprem bölgesinin genelinde Sağlık Bakanlığına ait 27, üniversitelere ait 6 ve özel sektöre ait 9 olmak üzere bölgedeki toplam 42 hastane binası ağır ve orta hasarlı durumdadır. Az hasarlı hastane binalarının sayısı ise Sağlık Bakanlığında 75, üniversitelerde 12 ve özel sektörde 7 olmak üzere toplam 94'tür (Strateji ve Bütçe Başkanlığı-2023 Kahramanmaraş ve Hatay Depremleri Raporu, Mart 2023). Felaketin büyüklüğü karşısında sağlık kurumları koruyucu sağlık hizmetleri ve tedavide yetersiz kalmaktadır. Özellikle Yenidoğan, Kadın Doğum ve Acil, Çocuk Hastanesi ve Kardiyoloji gibi branşlarda sıkıntılar yaşanmaktadır. ASM'lerin yıkılmış olması, halkın zorunlu yer değişikliği, soğuk zincir koşullarının sağlanamaması, sık elektrik kesintileri, aile sağlığı hemşirelerinde sayıca azlık, kayıt sistemi ile ilgili sorunlar vb nedenlerden dolayı deprem sonrası çocukluk çağı aşılamada yaşanan sorunlar gelecekte ortaya çıkabilecek hastalıklar nedeniyle kaygı verici düzeydedir. Sorunun çözümüne yönelik ivedilikle tedbirlerin alınması gerekmektedir. Sendikamız SES ve TTB başta Adıyaman ve Hatay olmak üzere depremin yaşandığı illerde koruyucu sağlık hizmetleri, kadın sağlığı ve psikososyal destek çalışmaları gibi alanlarda çalışmalar yürütmektedirler. Ancak iktidarın merkeziyetçi ve tekçi politikaları çalışmaları zorlaştırmaktadır.  Hatay, İskenderun, Adıyaman gibi yerler başta olmak üzere su sorunu diğer bir acil sorundur. Temiz içme suyu, genellikle ve halen şişe suyu ile karşılanmaktadır. Bununla birlikte dağıtılan miktarlarda ciddi bir azalma söz konusudur. Küçük pet şişelerin dağıtımı durdurulmuş, bunun yerine 5lt pet şişeler dağıtılmaktadır. Bu durum özellikle çocukların günlük su alımlarını olumsuz etkilemektedir.  Çözülmemesi durumunda başta salgınlar olmak üzere kartopu gibi çok sayıda sorunu da beraberinde getirerek büyüyecektir. Başta çocuklar ve yaşlılar olmak üzere beslenme sorunu insanların sağlığını olumsuz etkilemektedir. Birçok yaşam alanında yemek yardımı tamamen kesilmiş durumdadır. Dağıtım yapılan yerlerde iki öğüne düşürülmüştür. Düzensiz yemek dağıtımı ve uzun kuyruklar nedeniyle yaşlı, engelli ya da sağlık sorunu olan depremzedeler ya yemek alamamakta ya da vazgeçerek geri dönmektedir. Yemek kartı ya da kart dağıtımı bittikten sonra gelen depremzedeler ise yemek servisinden faydalanamamaktadır. Prefabrik evlerde ya da evlerde kalanlar ise temel gıda maddelerine gelen fahiş zamlar nedeniyle yeterli ve sağlıklı beslenememektedirler. Bazı yerleşim yerlerinde marketlerde bebek mamasının bulunmaması ise bebeklerin gelişimini olumsuz etkilemektedir."şeklinde dedi.
"Yeni döneme kaygılar, korkular ve belirsizliklerle girilmektedir"
Çocukların okullara uyum sorunu yaşadığını ve eğitim sürecine katılamadıklarını aktaran Başkan Bozgeyik, konuşmasının devamını şöyle sürdürdü:
"Aşırı sıcaklar ve klima gibi serinletici araçlara ekonomik nedenlerle çoğu insanımızın erişememesi sonucu birçok insanda sıcak çarpması, tansiyon, kalp çarpıntıları ya da spazmları gibi sağlık sorunları yaşanmaktadır. Kaldı ki, kliması olanlar da yaşanan elektrik kesintileri nedeniyle benzer sağlık sorunları yaşayabilmektedirler. Deprem sürecinde okulların bir kısmı kademeli olarak açılırken, bazıları hiç açılmamış, çocukların okula devam etmesi bir ihtiyaç olarak görülmemiştir. Asimilasyon ve kutuplaştırma politikaları göç eden çocukları olumsuz etkilemiştir. Nakilleri yapılan çocuklar için ciddi bir psikolojik destek süreci sağlanmadığından dolayı çocuklar, okullara uyum sorunu yaşamış ve eğitim sürecine katılamamışlardır. Mülteci çocukların eğitim haklarındaki var olan kısıtlılıklar giderek artmıştır. Kız çocuklarına yönelik şiddet ve istismar vakaları yaygınlaşmıştır.  Afet sonrası çocuk işçiliğin artması eğitime erişimlerini sınırlandırmıştır. Olanaklarını ve kapasitesini gerici kurumlarla işbirliğine, ÇEDES gibi projelere ayıran MEB deprem sonrasında da çözüm üretmeyen, sorunlara cevap olamayan bir noktada durmaya devam etmiştir.  Okullar ve okulların bulunduğu çevredeki binalar, afetten etkilenme durumlarına göre hem fiziksel güvenlik bakımından tehlike arz etmekte hem de yoğun risk unsuru olabilmektedir. Buna rağmen okulların yeni eğitim ve öğretim yılına ne kadar hazırlıklı ve yeni bir depreme ne kadar dayanıklı olduklarına dair aydınlatıcı ve şeffaf bilgi sunulmamıştır. Yıkılan, ağır hasar gören okulları yapan müteahhitler ve denetimsizliğin sorumluları ile ilgili caydırıcı cezaların verilip verilmediği konusunda da kamuoyu aydınlatılmış değildir. Dolaysıyla yeni döneme kaygılar, korkular ve belirsizliklerle girilmektedir. Okulların açılmasına çok az bir zaman kala eğitime ayrılan bütçenin çok düşük seviyede olması, okulların eğitim öğretime hazır olmaması, telafi edici somut bir müfredatın hazırlanmaması, barınma ve beslenme sorunlarının devam etmesi vb. parametreler eğitim açısından da karanlık ve belirsiz bir tabloya sahip olduğumuzu göstermektedir. Depremin ardından zorunlu olarak kenti terk eden depremzedeler bir süredir tekrar Hatay’a dönmektedir ancak barınma, su, elektrik gibi ihtiyaçlara erişimin olmamasının yanı sıra işsizlik de şehre geri dönenlerin karşılaştığı önemli bir sorundur. Deprem öncesinde zaten yüksek olan işsizlik oranı deprem sonrasında tavan yapmış, gündelik iş bulmak dahi neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Bazı illerde daha yoğun olmakla birlikte ulaşım sorunu da yakıcılığını sürdürmektedir. Konteyner kentler genel olarak merkeze uzak bölgelerdedir. Bazı ilçelerde sağlık birimine gitmek, eczaneye ulaşmak ve konuta dönmek tam bir eziyete dönüşmektedir. Yerel yönetimlerle birlikte bu konuda kalıcı adımların atılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Kanalizasyon sistemlerinin tahrip olmasının yol açtığı sıkıntılar belli düzeylerde devam etmektedir. Sıcak bölgelerde yeterli ilaçlama yapılmaması nedeniyle insanlar başta sivrisinekler olmak üzere böcek saldırısına uğramakta, enfeksiyon, alerji gibi sağlık sorunları yaşamaktadırlar. Çöplerin düzenli toplanmaması, ilaçlamanın yetersizliği ve düzenli yapılmaması, tanker sularının temiz olmaması, sineklerin artması vb. sıkıntılar çevre sağlığını tehdit etmektedir. Deprem illerinde binlerce bina yıkılmayı bekliyor. TMMOB verilerine göre sadece Hatay’da Temmuz 2023 itibariyle yıkım ve enkaz kaldırma işlemi bekleyen bina sayısı 58 bindir. Adıyaman'da depremde yıkılmamış olmakla birlikte, daha sonradan yıkılan binaların oranı, yıkılmayı bekleyenlerin ancak yüzde 25'ini oluşturmaktadır. Malatya merkezde, ağır hasarlı binaların yıkımı henüz %50 oranına bile ulaşamamış ve yıkım işlerinin daha aylarca devam edeceği düşünülmektedir. Adana'da depremde 16 bina yıkılmasına rağmen ağır hasarlı bina sayısı 2 bindir ve yıkım ve enkaz kaldırma çalışmalarına kısa süre önce başlanmıştır. Bu verilerden de anlaşılacağı üzere yıkımlar daha uzun süre devam edecektir.  Öte yandan yıkımlar ise ayrı bir sorun alanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Molozların usulüne göre ayrıştırılmaması, ilgili mevzuata uyulmaması insan sağlığını olumsuz etkilemektedir. Enkazdan ve molozlardan çıkan tozlar birçok sağlık sorununa neden olmaktadır. Bilim çevrelerinin tüm uyarılarına rağmen yeterli tedbir alınmaması nedeniyle asbest nedeniyle gelecek yıllarda çok daha ciddi sağlık sorunları yaşanacağı tahmin edilmektedir. Nitekim TTB’nin araştırmaları ve sunduğu veriler daha şimdiden KOAH gibi akciğer hastalıkları ve göz enfeksiyonlarında artış olduğunu göstermektedir. Okulların açılacağı tarih aylar öncesinden belli olmasına rağmen, yeni eğitim öğretim yılına yeterli hazırlıklarla girilememektedir. Öğrencilerin hangi okulda eğitim göreceği, okula nasıl gideceği, okulların hasar durumları, eğitim emekçilerinin barınmaları ile ilgili belirsizlikler devam etmektedir. Deprem sürecini yaşamış ve hala etkisini atlatamamış öğrencilerin ebeveynlerinden uzakta yatılı olarak eğitim görecek olması hem psikolojik olarak hem de aile bütünlüğü açısından çeşitli problemleri beraberinde getirecektir. Bu yıl hem servis araçların sayısının azalması hem de akaryakıt fiyatlarının artmasından dolayı velilerin servis ücretlerini karşılaması daha da zor hale gelmiştir. Ulaşım, kırtasiye, giyim, yemek gibi birçok giderin daha da yoksullaşan velilerin sırtına yüklenmesinin öğrencilerin okula devam etmelerini zorlaştıracağı ve sonrasında bu devamsızlıkların okul terkine dönüşeceği konusunda kaygı duymaktayız. Kamu hizmetleri sunulurken özellikle deprem travmasına yönelik çalışma yapılırken ana dili farklı olan insanlara ulaşmada ve mağdurların kendisini ifade etmede ciddi problemler yaşanmaktadır. Hakeza Mültecilere yönelik sağlık hizmetlerinde de oldukça güçlük yaşanmaktadır. Dil sorunu, nüfusun hareketli ve dağınık olması ve mültecilere yönelik olumsuz ön yargılar bu sorunlara zemin hazırlamaktadır. Kamu emekçileri ve işçiler, çalışanlar hem depremi yaşayarak hem de o günden bu güne çalışma koşullarındaki olumsuzluklar nedeniyle sonuçlarından etkilenmeye devam etmektedirler. Depremde yaşamını yitiren, yaralan, engelli durumuna düşenlerin sayısına ilişkin ne yazık ki çok az veri bulunmaktadır. Örneğin sadece Maraş'ta 94'ü kamu çalışanı olmak üzere 101 sağlık çalışanı hayatını kaybetmiştir. Sağlık Müdürlüğü ve Hatay Tabip Odası'ndan elde edilen verilere göre Hatay’da 245 sağlık emekçisi yaşamını yitirmiştir. En acı yanı ise bazılarının cesedine halen ulaşılamamış olmasıdır. Kamudaki diğer hizmet kollarında da yüzlerce emekçi yaşamını yitirmiş, yakınlarını kaybetmiş, on binlercesi yaralanmıştır. Bu acı tabloya rağmen depremin ilk gününden bu yana kamu emekçileri oldukça zor ve kötü şartlarda çalışmaya devam etmektedirler. Diğer depremzedeler gibi kamu emekçilerinin de temel sorunlarının başında barınma sorunu gelmektedir. Evi yıkılmış, ya da ağır hasar nedeniyle yıkılacak olan emekçilerin sayısı hiç de az değildir. Büyük bir çoğunluğu kirada yaşamaktaydı ve deprem sonrası adeta başlarını sokacak bir yer bulamadılar, göç etmek, tayin istemek zorunda kaldılar.
Çocuklarının eğitimi, ulaşım, geçim sıkıntısı, esnek mesai saatleri ve koşulları ile ilgili sıkıntılar, fahiş kira ücretleri, tayinler, deprem travmasından kaynaklı devam eden tükenmişlik, gelecek kaygısı gibi psikolojik sıkıntılar vb. birçok hususta yaşanan sorunlar emekçileri canından bezdirmiş durumdadır. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği alanında da deprem bölgelerinde yıkımlara geçiş, enkaz kaldırma, taşıma, döküm ve temizlik çalışmalarıyla birlikte sorunlar ve ihlaller artış göstermeye başlamıştır. Tedbirlerin yetersizliğinin yanı sıra yana Kişisel Koruyucu Donanım malzeme temininde de ciddi eksiklikler görülmektedir. Aşırı sıcakların yaşandığı günlerde dahi beslenme ve sıvı alımı konusunda çalışma ve dinlenme saatlerine yönelik herhangi bir düzenleme yapılmamaktadır. Bu yüzden son günlerde sık sık yıkımlar sırasında işçilerin enkaz altında kaldığına şahit olmaktayız. Bu durum tamamen işçi sağlığı ve güvenliğinde mevzuata uyulmaması, denetimsizlik ve cezasızlık politikalarının sonucudur."
 

Kaynak : PHA