Eylül-Ekim derken, nihayet Kasım da bitmek üzere!
Geçen günlerle beraber, sonbahar da bitmek üzere!
Ağaçlar, bitkiler, otlar, börtü-böcek derin bir uykuya dalmak üzere!
Yeşillikler en güzel sebebi olan yapraklar, dallarla vedalaşmak üzere!
Ülkemizin Doğu ve Güneydoğu illerinde bu daha da çok kendini hissettirmeye başladı.
Yollar kapanır, yaylacılık sona erer, sosyal vahşi yaşamda ki aç kalan hayvanlar açlık sıkıntısı çeker, yerleşim alanlara inerler.
Günlerce, haftalarca, insanlar ikamet etikleri evlerinden dışarı çıkamazlar.
Hasta olan çocuklar, yaşlılar, doğum yapacak olan anneler, günlerce doktora gitmeyi beklerler.
Şehirlerde parklar, sokaklar, caddelerdeki ağaçlar yapraklarını dökerek çıplakmış gibi, uluorta, arzı endam ederler.
Tüm bunlar gelecek yıla kavuşma sevinci ve beklentisi taşısa da, yine de ayrılığı, hüznü beraberinde getirdiği için, sıkıntılıdır.
Tüm bunlar bize, her şeyin zıddıyla var olduğunu hatırlatır.
Yazın ardından sonbaharın geldiği gibi, sonbaharın ardından da kış geleceği aşikârdır.
Her sıkıntın ardından huzura erme, her kötünün ardından iyilik olabileceği, her yanlışın ardından doğrunun bulunabileceğini hatırlatır bize.
Yazdan kalma, o cıvıltılı, neşeli, şen şakrak günlerin ardından, ayaz, soğuk, meşakkatli, zahmetli günler gelmektedir.
Artık güvecinler, serçeler diğer yüzlerce çeşit kuş, börtü-böcek bir anda ortadan kaybolurlar.
Artık yaprakların hüznü hatırlatırcasına renk değiştirirken, kuruyup, yok olup giderken; mevsime inat edercesine, ancak çam ağaçları yeşilliğiyle ve tün haşmeti ve azametiyle mevsimsel değişikliklere direnir, yeşil kalır, insana hem yeşili, hem de zıddını gözünün içine sokarcasına gösterir.
Yüce yaratanın, Hâkim-i Mutlak’ın büyüklüğünü, gücünü ve kudretini aynı karede yeşili ve kuruyu, yok olmayı göstererek, güç ile birleştirir, kuvvetlendirir, perçinleştirir.
Kışa girilen her günde, insan hüzünleniyor işte, neylersiniz!
Sonbahar, yavaş yavaş soğuyan soğuk yüzüyle, insanın yüreği de, davranışları da soğuyor nedense!
Dalından düşen, yaprak misali, insanın yüreğindekiler de, düşündekiler de yavaş yavaş, bir sağa, bir sola savruluyor.
Kışın o soğuk yüzünü, iliklerine kadar hissediyor insan.
Ne olursa olsun, mevcudiyeti her şeyiyle insanın sahiplenmesi, ileriye dönük duygu, düşünce ve beklentilerini muhafaza etmesi ve her an taze ve zinde tutması gerekiyor.
Benim
Od olacak harman, lavlaşan har benim,
O Şecaat benim hamaset de benim,
Sonbaharın hüznüyle acılar benim,
Payıma ayrılık düşmüş, hazan benim.
Her mevsimde göçer benim, vuslat benim,
Gökkuşağında renk değiştiren benim,
Cüce dev misali başı gökte benim,
Söğüt, salkım gibi, boyun eğen benim.
Levh’u Mahfuz’da olan yazgı da benim,
Geçmiş kervandan arta kalan da benim,
Göze perde inmiş, kör olan da benim,
Bin bir azap içinde yanan can benim.
Kerim BAYDAK
kbaydak61-artan@hormail.com