Ülkemizin kitap okuma konusunda, hangi durumda olduğunu belirtmek için istatistiki bilgilere gerek yok sanırım. Yeterince kitap okumadığımızı, olaylara verdiğimiz tepkiden veya tepkisizlikten, ceryan eden hadiseleri yorumlamamızdan, şuan da çocukların oynamadığı oyunlardan, yetişkinlerin ve çocukların yüzündeki mutsuzluktan anlayabiliriz.
Çocukluğumu düşünüyorum da okulu sevmeyen ben, babamın verdiği harçlığın bir bölümünü, bazen de tamamını; Bahçelievler Mahallesi’nin girişindeki sinemanın önünde, kiraya verilen kitapları okumak için harcar, yer bulursak, sinemanın taştan örülmüş duvarına sırtımızı yaslar, yere otururken, altımıza sereceğimiz gazete parçasını da bulursak, şans ve huzuru bir arada yaşardık. Çünkü gölgede bir yer kapmış olurduk. Duvar kenarında yer bulamadığımız zamanlar, güneşin altında, kaldırımda oturma mecburiyetini yaşardık. Kitabı verilen sürede bitirmek için aç susuz, nefes almadan okuyan ben. Fazla para harcamadan, daha çok kitap okumak için çırpınan bedenim. Okuyamadığım kitapları okuyanlardan dinleyişim. Okuduklarımı arkadaşlarıma anlatışım. O manevi hazzı yaşamama sebep olan kitaplarım. Okurken veya dinlerken, yüzümüzde beliren o tatlı tebessüm, halen gözlerimin önünde. Hatırlarken bile, yüzümdeki gülümseme ile geçmişe yapılan yolculuk. Kitabın gücü bence!
Son zamanlarda okula, severek gidenlerden daha çok kitap okuduğumu fark ettim. Okumayan nesil için bir kez daha üzüldüm. Güzellikleri ıskaladıklarını görmek, örseliyor insanı. Kişilerin hayatına yön veren, kişilik gelişimlerine katkı sunan kitaplar, benim üniversite sınavını kazanmamda da başrol oynadı.
Düzenli kitap okuyuşum, üniversite yıllarıma rastlıyor. Dünya edebiyatı dersine giren hocamızın, okumamız için belirlediği beş kitaptan birisiydi, İvo Andriç’in “Drina Köprüsü”. Köprü üzerinde yapılan sohbetler, tartışılan siyasi görüşleri gözümde canlandırmaya başlamamla, okumanın kişiye kattıklarını tartışmalarında görmem, hevesimi kat be kat artırdı. Okuma yerine para kazanmayı hırs haline getirenler, genellikle mutlu yaşayabilmek, huzurlu zaman geçirmek için çalışır, uğraşırlar. Okuyacak vakitleri olmaz çoğu zaman. Okuyan insanlar hayatlarında daha başarılı, daha huzurlu ve daha mutludurlar. Gözden kaçırılan ise;
Yazarın dediği gibi: “Mezarlıktaki en zengin insan olmanın benim için bir anlamı yok... Gece harika bir iş çıkardığımı düşünerek uyumak… İşte bunun bir anlamı var.” Harika bir kitap okumak, harika bir iş çıkarmak anlamına gelir. Kitabın gücü ile para kazanarak satın alınanların, insan ruhuna katacakları aynıdır aslında. Bunun farkına varıp kitap okumaya zaman ayırmak kendini seven herkes için farz bence. Bol kitaplı günlerde ve yerlerde buluşmak üzere…